Moskova Mutabakatının Avrupa ve Afrika'daki yansımaları
ABONE OL

Ocak ve şubatta yaşanan İdlib krizinin ve ardından da 5 Mart 2020’de Moskova’da imzalanan mutabakatın, Türkiye-Rusya ilişkilerine ve bölgeye büyük etkileri oldu. Moskova mutabakatında görüldüğü gibi uzlaşıyı sağlayan iki aktör vardı. Türkiye cephelerden birini temsil ederken Rusya diğerini temsil ediyordu.

Türkiye’nin Bahar Kalkanı harekâtı ve ardından da Rusya’nın mutabakat yapmaya razı olmasından en fazla etkilenen aktörlerden biri Şam yönetimi oldu. Suriye’nin diğer cephe ve bölgelerinden en önemli güçlerini İdlib operasyonu için yoğunlaştıran rejim, HTŞ ve bir kısım muhalif gruplara karşı Rusya’nın hava desteği ve İran milislerinin kara desteğiyle önemli ilerleme sağlamış olsa da Türkiye’nin müdahalesinden sonra kısa zaman içinde büyük kayıplar verdi. Moskova mutabakatının yapılması aynı zamanda yıpranan rejim güçlerinin tamamen işlevsiz kalmasını da önledi. Bazı durumlarda Rusya’nın Suriye’deki Proxy gücü gibi işlev gören Şam rejimi, Türkiye’nin birkaç binlik düzenli ordusuna karşı güçsüz kaldı. Şam yönetimi bir kez daha Rusya’nın sadece askerî değil siyasi desteği de olmadan ayakta kalamayacağını gördü.

Tahran’ın girişimleri

İdlib krizi İran’daki yetkilileri de etkiledi. İdlib’e yönelik saldırıların başlamasıyla sahada başarı elde edilmesi Türkiye’ye karşı Tahran’daki karar vericileri cesaretlendirdi. İran Türkiye’nin politikalarını eleştirmeye başladı. İdlib konusunda Şam yönetimi gibi Rusya’nın siyasi kararları ve siyasi çıkarları doğrultusunda hareket eden İran, sahadaki askeri durumun Türkiye’nin lehine değişmeye başlaması Tahran’ın yaklaşımını da değiştirdi. Tahran’ın Rusya’yı devre dışı bırakarak Türkiye, Şam ve İran’ın olduğu bir üçlü zirve yapılması teklifinde bulunması Türkiye’nin operasyonları durdurması ve Türkiye’yle yakınlaşmaya çalışmasının da çabasıydı. Ayrıca Tahran, inisiyatifi Moskova’dan alarak rol üstlenmek istediğini gösterdi. Fakat İdlib konusunda Şam gibi Tahran’ın da zayıf halka olduğunu, asıl aktörün Rusya olduğunu bilen Ankara, İran’ın bu önerisini sonuçsuz bıraktı. Şayet 1 Mart’ta başlayan Barış Kalkanı harekâtının 5 gün değil de 15 veya 20 gün sürmesi, İran milislerinin de büyük zayiat vereceği açıktı. Moskova mutabakatında yine görüldüğü gibi anlaşma Türkiye ile Rusya’nın çıkarları ve siyasi kararları çerçevesinde alındı. İran ise önceki mutabakatlarda olduğu gibi ikincil bir konumda kalmaya devam etti.

Libya’ya yansıması

Son gelişmelerden etkilenen bir diğer aktör kuşkusuz Heyet-ü Tahrir Eş-Şam (HTŞ) örgütüydü. Şam cephesinin kontrolüne geçen bölgelerin tamamının HTŞ’nin kontrolündeki alanlar olması örgütün uzun vadeli var olamayacağını gösterdi. İdlib’in diğer kısımlarının tamamını rejimin kontrolüne geçmesini engelleyen Türkiye’nin müdahalesiydi. Türkiye’nin Rusya’yla karşı karşıya gelmesine mazeret olan yine HTŞ idi. Dolayısıyla son İdlib krizinde görüldüğü gibi askeri anlamda başarısız olan HTŞ’nin diğer aktörlerin hedefi haline gelmesi muhtemeldir.

Bahar Kalkanı Harekâtı ve Moskova mutabakatının bir diğer siyasi yansıması Libya’da yaşandı. İdlib krizi Libya meselesiyle ilişkili olduğu için, İdlib’de yaşanan gelişmeler Libya’ya da yansıyor. Şam cephesinin İdlib’deki başarısı, Hafter’in ve onun arkasındaki güçlerin başarısı olarak görüldü. Şam cephesinin ilerlemesi ve Şam rejiminin askeri ve siyasi olarak avantajlı görülmeye başlaması uluslararası meşruiyeti olmayan Hafter ile Şam yönetimi arasında işbirliği anlaşması imzalamasına kadar ileri gitti. Ayrıca Türkiye’nin Suriye ve Libya meselelerinde askeri değil de diplomatik çözümden yana olması ve girişimlerini bu yönde yapması, Hafter’i Moskova’da önerilen ateşkesi kabul etmediği gibi, toplantıyı terk ederek Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümetine karşı saldırıya geçirecek kadar cesaretlendirmiştir.

Geri adım attılar

Şam cephesine yönelik Türkiye’nin başarılı harekâtı ve Rusya’nın Türkiye ile uzlaşmak istemesi Hafter’in de politikalarını değiştirdi. 9 Mart’ta Paris’e giden Hafter Fransa’ya Ulusal Mutabakat Hükümetiyle ateşkes imzalamaya hazır olduğunu söyledi. Hafter’in bu kararı iki nedene bağlıdır. Birincisi, Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni destekleyen Türkiye’yle askeri anlamda karşı karşıya gelmek istememesiydi. İkincisi ise Hafter ile yakın ilişki içerisinde olan Rusya ve Şam’ın geri adım atmak durumunda kalmalarıydı. Hafter Rusya’nın Türkiye’yle anlaşabileceğini düşündüğü için Moskova’ya güvenmemektedir. Bunun yerine Hafter üzerinde Rusya kadar etkili olan Fransa’nın desteğini almaya çalışmaktadır.

Aynı şekilde Libya bağlamında Türkiye’nin İdlib politikasından etkilenen aktörler arasında Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gelmektedir. Bu üç ülke Hafter’i destekleyen ve onun üzerinde en büyük etkiye sahip aktörlerdir. Bu ülkeler Türkiye’nin Libya’daki politikasını Rusya üzerinden engellemeye çalıştılar. Fakat Moskova mutabakatı Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin siyasi amaçları doğrultusunda yapılmadı. Dolayısıyla da İdlib krizi üzerinden umduklarını alamadılar.

Mülteci krizi

İdlib krizi Avrupa’yı da etkiledi. Mülteci sorunun Avrupa için hâlâ bir krize dönüşmemiş olmasının Türkiye sayesinde olduğunu anladılar. Ayrıca İdlib’den gelebilecek yeni bir mülteci dalgasını durduranın yine Türkiye olduğu ortaya çıktı. Bunun yanında Rusya’nın İdlib’deki operasyonunu sınırlayan ve kararının değişmesine neden olanın Türkiye’nin İdlib’deki askeri-siyasi kararları olduğu da anlaşıldı. Dolayısıyla Rusya’dan sadece ekonomik yaptırımlar üzerinden baskı kurmaya çalışan ve çekingen davranan Avrupa’nın yapamadığını Türkiye yapmış oldu.

@SabirAskeroglu