Mülteciler geri dönecek ama nasıl?
ABONE OL

Suriye iç savaşının patlak verdiği 15 Mart 2011 tarihinden bugüne Türk Dış Politikasının değişmeyen en önemli stratejisi savaştan kaçan mülteciler için güvenli bölgeler kurabilmek olmuştur. Uçuşa yasak ya da güvenli alanlar için ABD ve Avrupa ülkeleri ile zorlu müzakereler yürütülmüşse de muhatap ülke liderleri durumun vahametini idrak edememişlerdir. Daha fazla odaklanılan Suriye'yi üçe bölme planı, söz konusu teklifin uygulamaya konulmasının önüne geçmiştir.

Dayanılmaz PYD baskısı

İç savaşın ilk zamanlarında Şam rejimi PKK'nın Suriye uzantısı PYD ile anlaşmıştır. Böylece bölgede yaşayan Kürtlerin baskı altına alınarak rejime karşı gelmemesi planlanmıştır. PKK/PYD eli ile yürütülen baskı dayanılmaz boyutlara varınca üç yüz binden fazla Suriye Kürdü, Türkiye'ye sığınmıştır. Bu anlaşmanın gereği olarak Esed'e bağlı güçler Suriye'nin kuzeyini PKK/PYD kontrolüne teslim etmiştir. Daha sonra ABD kontrolünde büyütülen DEAŞ (ABD eski Dışişleri Bakanı John Kerry bir ses kaydında bu durumu itiraf etmiştir. Aynı zamanda eski ABD Başkanı Trump da DEAŞ'ı, Obama ve Clinton'un kurduğunu söylemiştir.) bölgenin başına bela edilmiş, yüzbinlerce insan daha mülteci konumuna düşmüştür. Ankara, bombalar altından kaçan göçmenleri kabul etmiş, insan odaklı bir dış anlayışı uygulamıştır.

Hayata geçirilmeye çalışılan plan dahilinde, kendi elleriyle kurup büyüttükleri terör örgütü bir başka terör örgütü ile yok edilmeye çalışılmıştır. DEAŞ'a karşı PYD/YPG sahaya sürülmüş, böylelikle PKK'nın Suriye uzantısı meşrulaştırılmak istenmiştir. Son aşamada ise Kamışlı'dan başlayıp Afrin üzerinden Akdeniz'e uzanan bölgede PKK/PYD'nin egemenliği tanınacak ve özerk bir yönetim oluşturulacaktır. 15 Temmuz hain darbe girişimi de bu projenin sonuçlandırılmaya yakın olduğu bir dönemde gerçekleştirilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dik duruşu ve milletin harekete geçmesiyle, darbe teşebbüsünün saatler içinde bertaraf edilmesi, sınır ötesinde tasarlanan planın da akamete uğramasını sağlamıştır. Zira o günden sonra Ankara teyakkuz/savunmadan çıkıp taarruza geçmiş ve tehdit nereden gelirse gelsin "kaynağında imha etme" stratejisini uygulamaya koymuştur. Suriye'ye düzenlenen ilk büyük operasyon olan Fırat Kalkanı Harekâtı ile Cerablus 15 saat içinde DEAŞ terör örgütünden temizlenmiş sonrasında Çobanbey, Dabık ve El-Bab terörden arındırılmıştır. PKK/PYD'nin Akdeniz'e ulaşma hayalinin merkezindeki Afrin, Zeytin Dalı Harekâtı ile özgürleştirilmiştir. Barış Pınarı Harekâtı ile Şanlıurfa'nın hemen karşısında yer alan Tel Abyad ve Rasulayn'daki PKK/PYD terör unsurları yok edilmiştir. Şam rejimi imza altına alınan mutabakatlara uymayarak İdlib bölgesine saldırılar düzenlemesi büyük bir insanlık dramına neden olmuş, 1,5 milyon Suriyeli göçmen durumuna düşmüştür. Saldırılar artınca Bahar Kalkanı Harekâtı icra edilmiş, 370 meskûn mahal ve 3394 kilometre karelik alan kontrol altına alınmıştır.

Harekat bölgelerindeki yapılanma

Terörden arındırılan Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekât bölgelerinde bugün huzur ortamı hâkim durumdadır. Yüzbinlerce Suriyeli güvenli hale gelen bu bölgelerde hayatlarını idame ettirmektedirler. Hayatın normal seyrinde sürmesi için Türkiye her türlü alt yapıyı kurmuş, kurmaya devam etmektedir. Hastaneler, okullar, gençlik merkezleri, spor salonları, camiler, kiliseler, yollar, tarımsal faaliyetler, PTT müdürlükleri, restoranlar toplumsal yaşamın sağlıklı şekilde devam etmesini sağlamaktadır.

AFAD koordinasyonunda Suriye topraklarında briket evlerin yapımına da büyük hızla devam edilmektedir. Mevcut durumda 240 bin briket evin yapılması süreci başlatılmış durumdadır. Bu evler 1+1, 2+1, 3+1 şeklinde tek veya çok katlı, 60, 80, 100 metre kare, bahçeli olarak yapılmaktadır. Yine bu alanlarda da tüm alt yapı sistemleri ile birlikte okul, sağlık ocağı, camiler, oyun parkları, spor salonları inşa edilmektedir. Bu amaçla ilk etapta bir milyondan fazla mültecinin gönüllü şekilde vatanlarına geri dönüşleri planlamıştır. Sınır ötesindeki bölgelerin sırasıyla terör unsurlarından temizlenmesi ile daha yüksek sayılara ulaşılacaktır.

Göçmen karşıtlığı

Genel seçimlerin ilk turu sonunda çıkan sonuçlar sonrasında, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sosyal medya paylaşımları ya da konuşmalarının odak noktasını göçmenler oluşturmaktadır. Fazlasıyla abartılı veriler üzerinden yapılan seçim propagandası gittikçe sertleşmektedir. Kılıçdaroğlu, Oğan'a verilen oyları kendi lehine çekebilmek adına milliyetçilikten daha öte sert bir söylem geliştirmiştir. Partinin yetkili isimleri de bu minvalde açıklamalar yapmaktadır. En önemli ana başlık "göçmen karşıtlığı" olarak ön plana çıkmıştır. Ayrıca paylaşılan sahte görüntüler üzerinden sınırların kontrol altında olmadığı ileri sürülmektedir. Oysaki sınırlar; 1.087 kilometre güvenlik duvarı, 988 kilometre aydınlatma sistemi, 303 kilometre kamera/algılayıcı, 341 elektro-optik kule, 284 termal kamera, insansız hava aracı, tel örgü, hendek ve devriye yolu gibi üst düzey tedbirlerle sürekli gözetim altındadır. Bunun yanında sınırda konuşlu askeri birlikler, yurt genelindeki kolluk kuvvetleriyle düzensiz göçe karşı dünyada örnek gösterilen bir faaliyet yürütülmektedir. Etkin tedbirler sayesinde, 93 bin 148'i son 6 ayda olmak üzere, bugüne kadar toplam 2milyon 836 bin 775 düzensiz göçmenin ülkeye girişi engellenmiştir. Bunun yanında yine son 6 ay içinde 40 bin 617 düzensiz göçmen yakalanırken, sınır dışı edilen düzensiz göçmen sayısı 37 bin 922'ye ulaşmıştır.

Onlar da gitmek istiyor

Kılıçdaroğlu göreve geldiği takdirde, Suriyeli mültecileri ülkelerine derhal göndereceğini ileri sürmektedir. Esed ile anlaşılırsa geri göndermenin rahatlıkla yapabileceği varsayılmaktadır. Oysa durum, kâğıt üzerinde yazılıp çizilecek kadar basit değildir. Birinci olarak Esed ilk şart olarak Türk askerinin Suriye'nin kuzeyinden tamamen çekilmesini talep etmektedir. Böyle bir olayın Türkiye sınırlarını risk altına sokacağı göz ardı edilmektedir. Çünkü Esed'in ülke üzerinde tam anlamıyla hakimiyeti yoktur. Dolayısıyla Türk askerinin çekileceği bölgelere PKK/SDG'nin yerleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Sadece Kamışlı'dan Nusaybin'e doğru açılan bin 200 tünel tespit edilmiştir Aralarındaki bağlantılarla birlikte bu sayı bin 500'ü geçmektedir. İkinci olarak Esed'in mültecileri yeniden kabul edebilme gibi bir gücü yoktur. Daha önce Ürdün ve Lübnan ile yapılan, mültecilerin ülkelerine geri dönebilmelerine yönelik mutabakat akim kalmıştır. Hem Ürdün hem de Lübnan 2018 yılında Şam rejimi ile normalleşme adımları atmış 2019 yılında ise mutabakatlar imzalanmıştır. Ancak bugüne kadar ülkesine dönen göçmen sayısı 100 bini geçmemiştir. Zira ülkedeki güvenlik durumu ve siyasi krizin devam etmesi geri dönüşlerin önündeki en büyük engeldir. İstanbul'da bulunan Harmoon Araştırmalar Merkezi'nin geçen yıl yapmış olduğu bir ankette katılımcıların yarısı Suriye'de bir rejim değişikliği ve haklarındaki güvenlik soruşturmalarının tamamen kaldırılması halinde ülkelerine geri dönebileceklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların üçte ikisinden fazlası ise Türkiye haricinde üçüncü bir ülkeye gitmek istediklerini belirtmişlerdir. Yapılan tüm araştırmaların odağında güvenlik sorunu gelmektedir. İkinci madde ise hayatlarını idame ettirebilecek bir gelire sahip olmaktır. Ankara'nın yıllardan beri yaptığı çalışmalar da söz konusu sorunların çözümü çerçevesinde yürütülmektedir. İstihbarat kurumlarının bir araya gelmesinden sonra Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları arasındaki görüşmeler devam etmektedir. Ancak Şam rejimi, Türk askerinin Suriye'den tamamen çekilmesi şartını masada tutmaktan vazgeçmemektedir. Bu durum da müzakerelerden netice alınmasını zorlaştırmaktadır. Ankara asker çekmeme noktasındaki tezinde, tamamen haklı konumdadır. 1998 yılında imzalanan Adana mutabakatında yer alan maddeler Türkiye'nin haklılığını teyit etmektedir. Ayrıca 2010 yılında yürürlüğe giren "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İş Birliği Anlaşması" bulunmaktadır. Adana mutabakatına atıfta bulunan anlaşmanın hükümleri son derece açıktır: "Taraflar, anlaşmanın uygulanmasında; PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ve çeşitli görüntüler ve adlar altında bu örgütün uzantıları/yan kuruluşlarına ilave olarak hangi kişi, grup ve eylemlerin terör, terör örgütü ve terörist olarak niteleneceği hususunda kendi mevzuatlarıyla uyumlu olacak şekilde aldıkları ortak kararlara göre hareket edeceklerdir."

Esed, Müslim'i neden affetti?

Diğer yandan terör örgütü PKK'nın Suriye uzantısı PYD'nin sözde eş Başkanı Salih Müslim, 28 Mayıs'ta gerçekleştirilecek olan seçimlerin ikinci turunda "Erdoğan'ın devrilmesi için" sandığa gidilmesi çağrısını yapmıştır. "2016'dan beri Türk ordusu sahada Afrin'de her yerde yaptıklarını görüyoruz. Şimdi bir fırsat gelmiştir bu sandıkta. Sandıkta yenebilirsek bütün bunların intikamını bir kişiden almış oluruz." Bu arada Şam rejimi tarafından müebbet hapse mahkûm olan ve sürgünde yaşayan Salih Müslim, iç savaşın başlamasından hemen sonra Esed tarafından affedilmiş ve Kürtlerin rejime karşı ayaklanmaması için görevlendirilmiştir.

Sonuç olarak insani bir dış politika anlayışı ile hareket Türkiye, mültecilerin zorla değil onurlu ve güvenli bir şekilde evlerine dönebilmeleri için yoğun bir çaba sarf etmektedir. Uzunca bir süredir, her küresel platformda "güvenli ya da uçuşa yasak bölgeler" oluşturulması talebinin altında da bu neden vardır. Gelinen noktada Şam rejimi ile görüşmek dahil her seçeneğin üzerinde durulduğu ortadadır.

[email protected]