Nietzsche ağladığında siz ne yapıyorsunuz?
ABONE OL

Ozan Demiralp/ Eğitimci, Yazar

Çoğumuzun okuduğu bir romandır Nietzsche Ağladığında. Irvın D. Yalom tarafından 1992 yılında yazılmış Nietzsche'nin hayatını ve düşüncesini, psikanalize dayalı olarak anlatan romanın ortamı 19.yüzyıl Viyana'sıdır. Dönemin ünlü şahısları Josef Breuer, Sigmund Freud, Lou Andreas-Salome kitabın yan karakterlerini oluşturur. Roman bu gerçek kişilerin bilimsel, felsefi, sosyal görüşlerini Nietzsche ile kurgulanmış olay örgüsü içinde, kimi zaman gerçekliğe de yaslanan biçimde anlatır. Nietzche'yi kitapta yalnızlığı seçmiş, acıları ile barışık, tek bir valizi ile hasta vücudunu taşıyamaz halde; "Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır", "Sevilmiş olma isteği kendini beğenmişliklerin en büyüğüdür.", "Kişi, acıma duyduğunda, gücünden yitirir", "En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir." sözlerinin sahibi ve bu sözleri oluşturan düşüncelerin esiri olarak görürüz.

Gerçek ile kurgu bir hayatın sentezinin anlatıldığı Yalom'un kitabını bir kenara bırakıp gerçekte Nietzsche'nin izine düştüğümüzde ise Nietzsche'nin mental rahatsızlıkları olan bir ailede doğduğunu, bağnaz Hristiyan bir ailenin şımartılmış çalışkan çocuğu olduğunu, hayatının aile bireyleri tarafından planlandığını, isyan duygusu gelişmiş bir genç olarak büyüdüğünü, hatta üniversitede katıldığı bir düelloda yaralandığını görürüz

Tüm çocuklar gibi Nietzche'nin de benlik algısının oluşumunda çocuklukta ailesi ve çevresi ile öğretmenlerinin katkısı büyük. Eğitim adına yapılan tüm araştırmalar erken çocukluk yaşantılarının benlik algısı gelişiminde çok önemli bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymakta. Benlik algısı, bireyin kendisi ile ilgili benimsediği imajdır. Bireyin kendini değerli bulup onaylaması ve güven duyması ya da suçluluk, değersizlik gibi olumsuz duygulara sahip olması benlik kavramı ile ilgilidir.

Çocuğun karşılaştığı anne/baba, öğretmen ilişkileri, yetişkinlikteki benlik algısı sonucu ortaya konan tepkilerini etkiler. Tek tek ele alarak örneklendirelim:

Kınayan, yargılayan yetişkin: Çocukluk döneminde gösterdiği davranışlarda, aldığı başarısızlıklarda sürekli eleştiriye maruz kalan birey, ileride ayıplayan, yargılayan yetişkin olarak karşımıza çıkacaktır. Benlik algısı yakın çevresi tarafından "eleştiri" ile çevrelenen çocuk, yapmayı amaçladığı her eyleminde başarısız olduğu takdirde ayıplanıp yargılanacağını bildiğinden, bir noktadan sonra cesaret yoksunu ve girişimcilik ruhundan uzak bir kişiliğe dönecektir. Ayrıca çevresindeki girişim ve cesaret gerektiren olaylarda engelleyici tavır gösteren kişilik olarak toplumda yerini alacaktır.

Kavga eden yetişkin: Karşılaştığı olumsuzluklarda hatta hakkını arama hususunda dahi ilk başvurduğu yöntem kavga etmek olan yetişkinler genel olarak çocuklukta kin ortamına maruz kalmışlardır. Çevremizde çokça karşılaşmışızdır; en ufak sorunda hatta sorun olmadan "arıza" çıkararak adeta kendi kendileriyle kavga eden birçok insan vardır. Trafikte, işte, metroda sıra beklerken v.b. temel gündelik hayatın devam ettiği ortamlarda sabırsız, kurallara karşı gelmeye yönelik davranış biçimi gösteren yetişkinlerin benlik algılarını oluşturan çocukluk çağı kin ve kavga ortamında geçmiştir.

Utangaç yetişkin: Çocukluk döneminde yaptığı hareketlerle, aldığı başarısızlıklarla sürekli alay edilen, lakaplar takılan, diğer çocuklar ile kıyaslanmaya maruz kalan çocuk, utanan ve kendini değersiz gören benlik algısına sahip yetişkin olarak karşımıza çıkacaktır. Çocuklar kendi varlıklarının ve özelliklerinin biricikliğine dair şüpheye düştükçe güven duygularında sarsıntılar yaşarlar. Benlikteki oluşan bu eksikliği yetişkinliğe de taşıyacaklardır. İletişim ve psikolojik sorunlar yetişkinlik yolculuklarında onları hiç yalnız bırakmayacaktır.

Kendisini suçlayan yetişkin: Çocukluk yakın çevrelerince "ayıp, yasak, günah" diyerek aşırı baskılanan, sınırlandırılan, yaptığı eylemlerin sonucunda utanacağı bilinçaltı oluşturulan çocuk, yetişkinliğinde kendine hata yapma lüksü bırakmayacaktır. Her fırsatta kendini suçlayacak, utanç duygusunu arayan bir birey olarak karşımıza çıkacaktır. Bütün bunların yanında bu bireyler, suçluluk duygusundan kurtulmak adına başka insanların yönlendirmeleri ile hareket ederek sorumluluğu başkasına atma davranışı gösterirler. Sonuçlarına katlanamayacakları utanç duygusunu hafifletmek gibi bir savunma mekanizması geliştirirler.

Sabırlı yetişkin: Çocukluk yakın çevresinde hoşgörülü bir ortamda büyüyen birey yetişkinliğinde sabırlı bir kişi olacaktır. Bunun yanında kendini geliştirmesi için desteklenen çocuk, kendine ve çevresindekilere güven duymayı öğrenirken benlik algısında kendine dair de sabır ve güven duygularını geliştirecektir. Hoşgörülü bir ortamda yetişen çocuk, duygu ve düşüncelerini, sevgisini, başarı/başarısızlıklarını, hayal kırıklıklarını aile bireyleri ile paylaşır ve bu durum ileriki yaşamında ifade rahatlığı sağlar. Bu bireyler kendini tanıyan, farkındalığı yüksek bir yetişkinlerdir.

Adil yetişkin: Çocukluk yakın çevresinde, varoluşuna dair saygı gören çocuğun benlik algısı yetişkinliğinde adil bir birey olmasını sağlar. Varoluşa dair saygı gören çocukta benlik algısı, başarı ya da başarısızlık, güzellik ya da çirkinlik üzerinden değil o ailenin bir üyesi olmak üzerine gelişir. Böyle insanlar olayları mantık süzgecinden geçirebilen adil yetişkinlerdir.

Mutlu yetişkin: Aile üyeleri ve öğretmenlerinden dostluk ve arkadaşlık gören birey mutlu bir yetişkin olacaktır. Mutlu yetişkin benlik algısı, özellikle aile üyelerinin birbirine dostluk ile bağlı olduğu ve bu üyelerin samimiyet rol modeli oluşturduğu ortamlarda gelişir. Bunlar, kendini seven, kendine dair özsaygısı yüksek olan yetişkinlerdir.

Yetişkinlerin çocukları yetiştirme yöntemi, aslında onları hayata hazırlama biçimini ortaya koymaktadır. Kendine güvenen bir yetişkin, çocuğun da ona ve kendisine güvenmesini sağlar. Çocuğu bu şekilde geleceğe hazırlamayı amaçlar. Aynı şekilde baskı, korku, suçlama ya da utandırma yöntemleri ile çocuk yetiştirmek de olumsuz yönde bir hayata hazırlık biçimidir. Çocuğun, istediğini elde etmek için tutturma, ağlama, vurma, kırma gibi anlarındaki tepkilerine karşı yetişkin bireyin davranış şekli de çocuğun benlik algısının gelişmesinde belirleyici rol oynamaktadır. İşte tam da bu noktada çocuğunuzun benlik algısının oluşmasına dair sorulması gereken en önemli soru şudur: "Nietzsche ağladığında siz ne yapıyorsunuz?"