Ortadoğu'da dizi savaşları
ABONE OL

Arap dünyasında görsel-işitsel üretim büyük oranda ulus-devlet bağlamını aşan bir yapıda olagelmiştir. Bunda, her ne kadar lehçe farklılıkları olsa da ortak bir dile sahip olunmasının yanı sıra Pan-Arap düşüncenin bütün bir coğrafyayı kapsayan söylemler üretebilme gücünün de önemli bir payı vardır. Ulusal sınırlar içerisinde üretilen bir yapımın sınırları kolaylıkla aşabilmesine yarayan bu özelliklerin yanında, bir yapımın üretim aşamalarını bütünüyle karşılayabilecek ülke sayısının azlığı, önemli bir ortak yapım geleneğinin doğmasını da beraberinde getirmiştir.

Yirminci yüzyıl boyunca bu alanda lider ülke kuşkusuz Mısır’dır. Arap dünyasının en büyük ülkesi Mısır’ın dünya üzerinde gelişkin bir film en-düstrisine sahip olan ilk ülkelerden olması, birçok Arap ülkesinde sinemanın Mısır ile işbirliği sonucu kurulmasını sağlamıştır. Arap ülkeleri Mısır’dan yönetmen ve teknik ekip ihraç etme yolunu tercih ederken bu alanda kendisini geliştirmek isteyen farklı Arap ülkelerinden birçok kişinin de yolu Mısır’dan geçmiştir.

Mısır, sinemanın yanı sıra radyo ve televizyon alanında da Arap dünyasında öncü bir role sahip olmuştur.1952 yılında iktidara gelen Cemal Abdünnasır’ın Pan-Arap politikaları, ülkedeki radyo ve televizyon ağının da bu minvalde şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Mısır’ın Arap dünya-sındaki tarihten gelen üstünlüğü de eklendiğinde ülke, yalnızca Mısır halkı için değil, bütün bir Arap coğrafyası için yayınların yapıldığı bir merkez haline gelmiştir.Fas’tan Yemen’e kadar bütün bir coğrafyada etkili olan Pan-Arap söylem, biraz da Mısır’ın medya endüstrisine yaptığı yatırımlarla sağlanabilmiştir. Bu üstünlük, zaman içerisinde,Mısır’ın Arap dünyasında aktif bir oyun kurucu rolünden sıyrılarak küresel sistem ile daha uyumlu bir politika benimsemesi ile sarsılmıştır.

Kralların elindeki medya

Bütün bir coğrafyada etkili olacak bir medya ağının yeniden ortaya çıkması, 1990’lı yıllarda uydu teknolojisinin gelişimi ile sağlanır. Petrol zen-gini körfez ülkeleri, yeni teknolojiye önemli yatırımlar yaparak Arap dünyasının yeni medya merkezi haline gelirler. Her ne kadar Katar merkezli Al-Jazeera haber üretimi konusunda öne çıksa da, bu alanda aslan payı, yönetim destekli Suudi işadamlarının olur. Bu isimlerden biri olan Waleed Al Ibrahim tarafından 1991 yılında Londra’da kurulan, 2002 yılında merkezinin Dubai’ye taşındığı Middle East Broadcasting Center (MBC) ise, Orta-doğu ve Kuzey Afrika’nın tamamında yayın yapan en büyük medya merkezi konumundadır.

MBC, bünyesinde farklı alanlarda yayın yapan çok sayıda televizyon kanalı, radyo ve online platforma sahiptir. Yayınlarını bütün bir Arap coğrafyası için gerçekleştiren kuruluş aynı zamanda farklı ülkelerin dizi ve filmlerini de Arap izleyicisine sunmaktadır. Kuruluş, geçtiğimiz dönemde Türk dizilerinin Orta Doğu pazarında popüler hale gelmesinde de önemli bir pay sahibi olmuştur. On yılı aşkın bir süre seyircinin büyük ilgisi ile karşı-laşan çok sayıda Türk dizisini yayınlayan kuruluş, 2018 yılında artık Türk dizilerini yayınlamayacağını duyurmuştur.

Türkiye ile ihtilaflar

Kuruluşun bu kararının arkasında şüphesiz politik nedenler yatmaktadır. Suudi Arabistan’da veliaht prens Muhammed bin Selman tarafından “yolsuzlukla mücadele” amacıyla başlatılan soruşturmalar kapsamında Al Ibrahim de 2017 yılında tutuklanır. Al Ibrahim kısa bir süre sonra serbest kalsa da ilerleyen süreçte MBC’nin yüzde 60 hissesinin Suudi Arabistan yönetimine devredildiği ilan edilir. Suudi rejiminin doğrudan yönetimi altına giren kuruluşun ani bir kararla Türk dizilerini yayından kaldırmasının nedeni de anlaşılacağı üzere, ülkenin Türkiye ile politik düzlemde yaşadığı ihtilaflardır.

Kuruluşun Türk dizilerini yayından kaldırma kararının ardından, Ateş Krallıkları (Mamalik Al-Nar) adıyla, 15. ve 16. yüzyılda Osmanlılar ile Memlükler’in Ortadoğu hâkimiyeti üzerine giriştiği yarışı hikâyeleştiren 14 bölümlük tarihi bir diziyi yayına sokması, birkaç yıldır Türkiye ile bölge ülkeleri arasında süren ihtilaflı durum içerisinde gerçekleştirilen yeni bir hamle olarak değerlendirilmektedir. Türk karşıtlığını örneklerine Batı dünya-sında dahi göremeyeceğimiz bir düzeye çıkaran yapım, körfez sermayesini ve yönetimini elinde bulunduran yapının Türkiye aleyhtarlığını nasıl bir seviyeye çıkarabileceğini göstermesi bakımından üzerinde durmayı hak ediyor.

Anakronik bir yaklaşım

Ateş Krallıkları, Osmanlı İmparatorluğu’nun Memlükler’i topraklarına katma arifesindeki dönemde, iki devletin de nasıl bir süreçten geçtiğini eş zamanlı olarak gösterir. Her ne kadar Osmanlı tarafında Yavuz Sultan Selim’in hikâyesi anlatılsa da, ülkedeki veraset sistemini değiştirerek bütün yapıyı dönüştüren dedesi Fatih Sultan Mehmet’e de hikâyede bolca yer verilir. Dizi boyunca, Türkleri Arapların yöneticisi kılan Yavuz’un, kendisini çok yakın hissettiği dedesi tarafından gerçekleştirildiğine bizzat şahit olduğu kardeş katli uygulamaları sonucu yaşadığı travmalar ile akli melekelerini kaybeden, bununla doğru orantılı bir şekilde, yönetimi eline geçirdiğinde de halkına zulümden başka bir şey vermeyen zalim bir padişah olduğu mesajı verilir.

Ayrıca, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim üzerinden, Osmanlı padişahlarının gaza ve cihat amacıyla değil, aksine kişisel hırs ve güç arzuları uyarınca fetihler gerçekleştirdiği mesajı verilir. Bu haliyle dizi, odağına doğrudan padişahları alıp olumsuz bir Türk lider prototipi oluşturarak günümüz dünyası ile bir izdüşüm meydana getirmeye çalışır.

Dizinin, Arap seyircisi tarafından da büyük bir beğeni ile takip edilen Diriliş: Ertuğrul adlı diziye karşı bir alternatif olarak üretilmesinin yanında, onun ürettiği argümanların antitezini sunma amacı taşıdığı da açıktır. Dizi boyunca Türkler, Diriliş’te üzerinde sıklıkla durulduğunun aksine, gaza ve cihat motivasyonunda olan, küffara karşı Müslümanların birliğini savunan kişiler olarak değil, aksine, iktidar hırsı ile büyülenmiş, İslami hiçbir has-sasiyeti olmayan kişiler olarak betimlenmektedir. Memlük tarafında ise devletin son hükümdarı Tomanbay’ın şehzadelikten hükümdarlığa geçiş süreci anlatılır. Osmanlıların betimleniş şeklinden oldukça farklı şekilde Tomanbay, peygamberimizin kutsal emanetlerine karşı son derece saygılı olan, Kızıldeniz üzerinden gelen Portekiz güçlerini savuşturarak Hristiyanlara aman vermeyen ve toplumdaki çürümüşlüğe karşı savaş açan dindar bir cengâver olarak betimlenir. Bu haliyle, Memlük üniforması giymiş bir Ertuğrul görünümündedir.

İyi Türk/kötü Türk

Tomanbay’ın diğer Memlükler gibi bir Türk olduğu özellikle vurgulanır ve Tomanbay ile Yavuz Sultan Selim üzerinden iyi Türk/kötü Türk ayrı-mına gidilir. Bu haliyle Memlükler, Araplarla ittifak halinde olan (dizide gücü Memlükler, aklı Araplar temsil eder) ve İslam’a hizmet eden Türkler olarak gösterilir. Osmanlılar ise bunun aksine, Arapların doğal bir gelişim süreci içerisinde olan ilerlemesini sekteye uğratan, hariçten gelen kötücül bir güç olarak betimlenir.

Bütün bir Arap coğrafyasına yayın yapan, bünyesinde farklı Arap ülkelerinden birçok kişi çalıştıran bölgenin en büyük medya kuruluşu MBC tarafından üretilen Ateş Krallıkları, günümüz konjonktürüne son derece bağlı bir yapım. Kör bir nefretle gerçekleştirdiği tarih projeksiyonu da bundan dolayı Arap ulusal kimliğini Osmanlı karşıtlığı üzerinden kuran gelenekle dahi açık-lanamayacak bir seviyede. Öyle ki, dizi çoğu zaman Yavuz Sultan Selim’in ne kadar kötü olduğunu ispatlamaya çalıştığı tek kişilik bir gösteriye dönüşmekte. Bu da, körfez medyasını elinde bulunduran yapının ülkemize bakışının ne denli hastalıklı bir seviyeye ulaşabildiğini gözler önüne sermekte.

[email protected]