Oturma odasından mutfağa gitmemenin sebepleri
ABONE OL

Hani şimdilerde evde kalın, aman dışarı çıkmayın diyorlar ya ben zaten aktif, dinamik, heyecanlı biri değilim. İlk gençliğimde de öyleydim. Oturma odasından mutfağa gitmeye üşenirim.

Tarihimizde büyük fetihler yapan atalarımızın o kadar yolu nasıl aldıklarına hayret ederim. Yola düşüp bir yere gitmek kadar beni sıkıntıya sokan başka bir iş bilmem. O sebepten mastır castır ne varsa beni yola düşüren hepsini bıraktım. Akademik kariyerim yola düşmeye üşendiğimden çöpe gitti.

Fıtrat efendim...

Ben neden böyle oldum? Spor yapmak yok, yürüyüşte hazzetmem, egzersiz zaten bize uzak bir kelime. Bunun sebebini psikologlara çaktırmadan sordum. “Çaktırmadan...” diyorum çünkü psikolog kısmına bir şey sorarsanız danışma ücreti isteyen olabildiği gibi sorunuzu pek ciddiye alıp saatlerce konuşanı da var. O sebepten çaktırmadan; yahu ben neden böyleyim dedim. Cevap esasen pek basit idi; “Fıtrat efendim. Böyle doğmuşsunuz.”

Doğum sonrası halim nasıldı? Bebek iken de böyle oturan boğa mıydım? Bunları soracak kimsem yok. Annemi kaybettim. İnsan annesini kaybedince geçmişini de kaybediyor. Çünkü babalar geçmişin kaydını tutamıyorlar. Kırık dökük hatıralardan kendinize ait ne buluyorsanız onunla yetinmek zorundasınız. Babalar sadece çocuklarının değil kendilerinin de bağını, aidiyetini çabuk yitirebiliyorlar. Yani kadınlar elini çektiğinde erkeğin hayatı savrulup gidiyor. Neyse meselemiz kadın erkek münasebeti değil. Hasılı benim bebekliğimle ilgili bilgi verenim de yok. Yani ben küçükken de böyle miydim bilmiyorum.

Yola çıkmak evvelden pek sıkıntılı bir şeymiş. Atlar develer yola revan olup dizilince gör ki ne zaman biter o yolculuk. Belki bu sebepten yolcunun işi Allah’a kalmış denir. Hoş hepimizin işi Allah’a kalmıştır ama yol deyince kestiremezsin ne olacağını...

Daha sonra arabalar falan derken yol ve yolculuk daha konforlu hale gelse de yolda olmak her zaman zor iştir Seferi olana oruç da yok namaz da yarı yarıya var. Neden? Çünkü yolcunun nevri döndüğü için ibadet şuurunda bir zedelenme olabilir diye Yaradan da zorlamıyor yolcuyu.

‘Ben otobüste miydim?’

Yolculuğa bu kadar uzak idim ama fakülteyi il dışında okuyunca otobüslere aşina oluyorsunuz. Yola yolcuya bakışınızdan eser çıkarmasanız da epeyce hatıranız oluyor. Hemen bir tanesini anlatalım. Ankara yolcusu mola verilince otobüsten iner, ihtiyacını görür sonra tekrar otobüse binecektir ama hangi otobüsten indiğini hatırlayamaz. Ne yapacağını düşünür sonra aklına şöyle bir çözüm gelir. Her otobüse biner ve yolculara sorar ey yolcular bana bakın, ben otobüste miydim?

Edebiyatta gezi yazıları vardır. Ben pek severim. Edebi tür olarak kıymetlidir gezi yazıları, o ayrı fakat ben masadan kalkmadan bana gezi imkanı sunduğu için gezi yazılarını pek severim. Bir de gezi yazarları işini severlerse sair zamanda yapılan gezilerden çok daha fazla ve detaylı bir tablo seriyorlar önünüze. Kıymetini bilene gezi yazıları hoş bir yolculuk vesilesidir. Edebiyat vesilesiyle çıkılmış yolculuk kötü olur mu hiç?

Hareket etmeye üşenmeyenlerle dolu çevrem. Aynı günde çarşıya beş kere sorti yapan uçaklar gibi inip çıkanlar var. Bir kilo domates için pazarı turlayanlar biliyorum. Bunun sebebi tabi sadece hareketi sevmek değil. Yapacak iş bulamamak da hareketi getiriyor olabilir. Adam meşgale bulamıyorsa kendine ne yapsın? Erkenden uyanıp kahvaltı hazırlayan erkeklerin yaptığı iş de böylesi meşgale aramadan mıdır? İşte o tartışılır. Erken kalkıp kahvaltı hazırlayan erkek tablosu izaha muhtaçtır. Sadece yapacak iş bulamamakla açıklamak kolaycılık olur. Orada biraz hanımcılık da rol oynar. Tabii biz kimsenin evine, işine, alışkanlığına karışacak değiliz. Sadece var böylesi hemcinslerimiz diyoruz o kadar.

Kedinin naaşı

Bir kısacık hikaye anlatalım da bu haftalık da izin isteyelim; Kadıncağız elinde bir kafes içinde bir kedi ile otobüs terminaline gelir. Dileği kafesle beraber yolculuk etmektir. Otobüsçüler razı olmaz. İçeri alamayız ama bagajların arasında güzel bir yer yapalım orada yapsın yolcuğu kedicik derler. Kadın da razı olur yola çıkarlar. Bir zaman giderler sonra mola verilir. Acar muavin kediyi kontrol eder. Eyvah kedi ölmüştür. Muavinin merhamet damarı kabarır kadıncağıza yazık olacak diyerek. Ölmüş kediyi bir kenara bırakıp o kediye benzer bir tane daha arar ve güç bela yakalayarak kafese koyar. Kadın bunlardan habersizdir tabii. Neyse yol biter saat tamam olur menzile ulaşılır. Yolcular bagajlarını alırlar. Muavin de kadına yaptığı iyiliği göstermek ister gibi kafesi uzatır. Kedi içinde fır dönmektedir. Kadın çığlığı basar, aman bu kedi benim değil diye itiraz eder Aman efendim nasıl olur işte sizin kendiniz deseler de kadın ikna olmaz ve der ki bu kedi benim olamaz çünkü benim kedim ölüydü. Ben onu defnetmek için yola çıkmıştım. Muavin allak bullak olur. Çaresiz durumu anlatır. Kadını bir başka otobüsle dinlenme tesisine yollarlar da kedisinin nâşını bulur.

Dedik ya yola gidenin işin Allah bilir diye. Siz de benim gibi yapın yoldan, yolcudan uzak durun. Hele şu illet kapımızdan gidinceye kadar...

[email protected]