Özne çocuk, kadın başkahraman
ABONE OL

Bireyselliğin rekabet olarak algılandığı, maddi olanın yüceltildiği bir dünyada başkalaşmış insan bencil, yalnız ve tüketim odaklıdır. Modern dünyanın diyalektrik söylemleri en sonunda kadın ve erkeğe de el atmıştır. Geleneksel dönemde kadın ve erkeğin dengeli katılımıyla şekillenen toplumsal hayat, modern dönemde pozitivist düşünce ile karşılıklı iki cephe hâline gelmiştir.

Cinsiyet, biyolojik bir kavram olmaktan çıkartılıp toplumsal bir kavrama dönüştürüldüğünden beri kadın mevzuu çokça tartışılır oldu. Bu bağlamda kendisini var etmeye, ispatlamaya çalışan kadının kimlik arayışı bunalımlı bir hâl almış ve sonuç olarak da kadın, en fazla kendisine yabancılaşmıştır.

Özgürleştikçe köleleşiyor

Görünür olan kadın kendini daha güçlü hissetmektedir. Oysa haddizatında sahip olduğu asıl gücünü yitirdiğinin farkında değildir. Toplumun adeta yapı taşı olan kadının gizil gücü artık yok olmuştur. Oysa özgürleştikçe köleleşen, hak ettiği değeri bulmaya çalışırken daha çok kaybeden ve kendine yabancılaşan kadın için asıl mesele köleliği ortadan kaldırmak değil, özgürlük enstrümanını nasıl kullanacağıdır.

Ülkemizde kız çocukları evlilik odaklı büyütülmektedir. Aynı zamanda kızlara eşlerinin eline bakmaması, kendi parasını kazanması ve ayaklarının üstünde durması telkinleri de yapılmaktadır. Aslında kadının zaten çağa uygun hareket etmesini gerektiren bu durumu - eğitimi, meslek sahibi olması ve çalışması- erkeğe karşı bir zafer edasına dönüştürmenin kaçınılmaz yan etkileri olacaktır; tehditlere karşı atak ve sürekli savunmada olmak, yatağını paylaştığı kişiye bile güvenememek, her şeyi en iyi şekilde yapabilmek, büyüttüğü çocuğuna farkında olmadan korku ve kaygıları aktarmak, fıtrata uygun insan yetiştirememek… Aslında bunlar kadını güçlendirmek yerine savunmasız bırakmakta ve beraberinde ona psikolojik bir yük getirmektedir.

Eksiltilmiş annelik

Mesele çocuk büyütmek değil insan yetiştirmekse eğer şüphesiz ki bu konunun öznesi çocuk ancak başkahramanı kadındır. Kadının insan yetiştirmesi ilahî bir şeydir. Kadın ve dolayısıyla anne çok önemlidir; toplumun yüzde ellisi kadın ise geri kalan yüzde ellisini yetiştiren de kadındır. Hakikat dişil bir kavramdır. Kadın hakikati temsil eder.

Erdemli ve sağlıklı toplum hedefi ancak mutlu çocuklar ve mutlu çocuklar da gerçek anneler sayesinde mümkündür. Maalesef çocuklar ile ilgili söylenecek sözler muhatabını bulamamaktadır. Anneler çoktan tükenmiştir. Her şeyi tam yapmaya çalışan kadın, en çok kendisine eksik kalmıştır.

Kendi hayatının kontrolünü kaybetmiş kadınlar çocuklarını en çok kontrol etmeye çalışanlardır. En çok istismar edenlerdir. Kendisini anneliği ile iyeleştirmeye çalışan kadınlar maalesef başka hastalar yaratıyorlar. Çocuk büyütmenin zorluğundan sürekli şikâyet ederken, aslında her şeyin sebebinin kendi mutsuzluğu olduğunu fark edemez kadın. Kitaplardan, bloglardan öğrenilen ya da sosyal medyada gözler önünde yaşanan annelik eksiltilmiş bir anneliktir.

Erken çocukluğa yatırım

Şüphesiz ki en önemli yatırım, erken çocukluğa yapılan yatırımdır. Şiddet gösteren erkekler de yeryüzüne gökten bırakılmamışlardır; şu anda yanı başımızda duran masum evlatlardır onlar. Bunları yetiştirenin de kadın olduğunu ve asıl önemli olanın insan yetiştirmek olduğunu unutmamak gerekir. Özellikle annelerin yüzde 60 oranında fiziksel şiddet dâhil, çocuklarına her türlü şiddeti uyguladıklarını biliyoruz. Şiddet gören çocuk şiddet gösterir.

Genellikle kadın ile ilgili söylemlerin ya kadını eve hapsetmeye çalışan ya da kadın erkek çatışmasına çanak tutarak yuvalara dinamitler yerleştiren ve gelecek nesillerimizi çalan söylemler olduğunu görmekteyiz.

Esasında kadını dezavantajlı bir bireymiş gibi gösteren bu söylemler kadını güçlendirmediği gibi aksine güçsüzleştirmektedir. Kadın artık kimliğini bulmalıdır. Hezeyanlardan kurtulmalıdır. Kadını kurtaracak olan yine kadının kendisidir. Kadın hak ettiği değil, zaten sahip olduğu değeri görmelidir.

Maalesef bazı konular, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze konuluyor. Oysaki artık kadına baktığımız gözlüklerimizi değiştirmememiz gerekmektedir. Esasında kadın ile ilgili gizli bir devrim söz konusudur. Teknolojik gelişmeler baş döndürücü bir hızla ilerlerken, aslında belki de bundan daha hızlı ve toplumun bütün kurumlarını çok yakından ilgilendiren bir kadın devrimi yaşanmaktadır. Fakat ne bu devrim ne de etkileri bir teknoloji kadar ele alınmamaktadır. Artık durup bir sonuçlarını değerlendirmek gerekmektedir.

“Çocuk da yaparım kariyer de!” diye yola çıkan kadın, bir nevi yolda kalmıştır. Çünkü kadının fıtratında yer alan en hakiki kod doğurganlığı olmasına rağmen, kadına bir kariyer kodlaması yapılmaktadır. Ancak yaradılışı buna uygun olmadığı için kadın uyum sağlamakta zorlanır.

Kadının değişimi

Eşitlik adına söylenen her şey kadın için bir eziyet ve kadın-erkek açısından da ötekileştirmeden başka bir şey değildir. Kadının doğal yapısına biyolojik indirgemecilik diyen anlayış, yüzyıllardır bir arada yaşamayı başarabilmiş nesilleri yok sayarak, hem biyolojinin tamamlayıcılık ilkesini, hem de dinimizdeki kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan özdeş varlıklar olarak yaratıldığı inanancını reddeden tarih dışı bir anlayıştır.

Allah değer vermiş yaratmış kadını da erkeği de… Kadın dünyayı değiştirir, dönüştürür ve güzelleştirir. Kadının nerede olduğu değil nasıl olduğu önemlidir. Olmak ya da olmamak bütün mesele değildi artık. Şüphesiz ki kadın her yerde olmalıdır; iş hayatında, siyasette, vs. Ancak kadın, maskülenleşmeden kendisi gibi var olmalı ki şefkatinden, sevgisinden bütün dünya nasiplenebilsin. Yeter ki kadın kadın olmaklığını tüketmesin!

Kadının bu değişim süreci başka sorunlara yol açıyor olabilir mi? Maalesef boşanma verileri öyle gösteriyor. 2104-2017 arasında evlilikler nüfus artışına rağmen yüzde 10 azalırken, boşanmalar yüzde 30 artmıştır.

Kadınlarda antidepresan kullanımı erkeklerden iki kat fazla durumdadır. Çocuklarda dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, internet bağımlılığı derken çocuk psikiyatri poliklinikleri dolup taşmaktadır.

Millet olarak en büyük gücümüz birlik ve beraberliğimizdir. Bu beraberlik ruhumuz gücünü aileden alır. Kadının asıl sorumluluğu değiştirmeye çalıştığı kocası değil, yetiştirmeye çalıştığı çocuğudur. Bu süreçte hem makro boyutuyla toplum hem mikro boyutuyla aile korunmalıdır.

Annelikten istihdama giden köprünün çok dikkatli bir inşası gerekir. Zira toplumun yapı taşı olan kadın artık başkalaşmıştır. Evet, belki biyolojik anlamda hala kadındır, ama kendi tabiatına, fıtratına, asaletine yabancılaşmıştır.

Her şeyi kusursuz yapmaya çalışan, ağır yüklerin altında ezilen, köleleştirilen, metalaştırılan ve ne yazık ki tüm bunlardan habersiz olan kadın, kendi fıtratından da epey uzaklaşmıştır. Başkalaşmış kadın mutsuzdur, ciddi bir rol karmaşası yaşamaktadır. Kendisine bahşedilmiş en büyük lütuf olan annelikten feragat etmek isteyecek ölçüde değişmiş, “Çocuk da yaparım kariyer de” nidaları sonrasında tercihini meslekî başarı ve kariyerden yana kullanmasıyla neticelenmiştir. Başkalaşmış demek, kadının hakikatle bağını koparması demektir.

Kadın için mutluluk tanımları

Kadın tarih boyunca genlerle taşınan benlik algısı sebebiyle kompleksli bir hal almış, eşitlik söylemleriyle kendisini var etmeye çalışırken de kariyerli, eğitimli, güzel ve başarılı olursa ancak değerli olacağına yanılsamasına kapılmıştır. Maalesef bunlara rağmen aradığı değeri göremeyen kadın, bu sefer de egosuyla, hırsıyla var olmaya çalışmaktadır.

Özellikle bedenen metalaştırılan kadın güzelliği için çok çabalamaktadır. Oysaki popüler kültürün önerdiği diyet ve güzellik reçeteleri ne kadar uygulanırsa uygulansın, kalbinin reçetesini bulamamış bir kadının güzel görünme hevesleri havaî bir çaba olmaktan öteye geçemeyecektir.

Kadına sürekli kendisi ile ilgili bir mutluluk tanımı yapılmaktadır. Mutsuz olduğunu fark eden kadın, kendisini referans alarak yaşamaya başlar. Böylece mutsuzluk daha da derinleşir. Kadın özgürleştikçe yalnızlaşmaktadır. Bedeli yalnızlık olan bir özgürlük! Eskiden “Çalışan Kadın, İşçi Kadın ya da Emekçi Kadın”ı hatırlatan 8 Mart Dünya Kadınlar günü, artık her kesimden insan tarafından anlamının farklılaştığı bir gün olarak kutlanmaktadır.

Dünyayı kadınlar kurtaracak!

Artık kadınlık ve annelik kariyerin önündeki en büyük engel, çocuk doğurmak ise vakit kaybı olarak görülmektedir. Ev kadınlığından istihdama doğru evrilirken kadın kendi kimliğini muhafaza etmelidir. Bir ülkenin refah seviyesi çalışan kadını ve aileyi muhafaza edecek şekilde artırılmalıdır.

Yenidünya düzeninin kadının dönüştürücü gücüne gerçekten çok ihtiyacı vardır. Yeter ki kadın kendi vasıfları ile her yerde yer almayı başarabilsin.

Sayılar üzerinden kadın-erkeğin mukayese edildiği bugünde bazı rakamlar gerçekten çok dikkat çekici. Sözgelimi Dünya Bankasının geçen seneki açıklamasına göre iş hayatında kadın-erkek fırsat eşitliği sağlanması dünya ekonomisine 12,6 trilyon dolar ek katkı sağlayacakmış. Bazıları kadının gücünü çok hafife alıyor. Dünyayı kadınlar kurtaracak! Kesinlikle. Ancak bu, kadın-erkek arasındaki fırsat eşitliği sağlandığında, kadınların dünya ekonomisine sağlayacağı trilyon dolarlarca katkı sayesinde değil, yalnız ve yalnızca “insan yetiştirme potansiyeli” sayesinde gerçekleşecektir. Mesele çocuk büyütmek değil, insan yetiştirmektir. Kadın bir toplumun aynasıdır, çocuk da o aynadaki görüntüdür.

@GulsumMehdiyev