Paramız var ki harcıyoruz
ABONE OL

Anne kız harcadıkları paranın hesabını tutamazdı hiçbir zaman. Kız zaten su gibi harcardı. Öyle ahenkli, öyle şiir gibi para harcardı ki insanın elinde avcunda ne varsa veresi gelirdi. Al bizim paramızı da harca diyerek.Onu seyredebilseniz her yerde alınıp satılacak bir şeyler olduğunu keşfederdiniz. Alış veriş merkezlerinde vitrin seyrine çıkmış avare kısmı gibi değildi. Fiyat sorar, maldan anlar, indirim kovalar, sezon sonunu avlardı. Ama sevdiği bir şey olursa sezon mezon dinlemez alırdı. Annesi kızardı bazen; “...kızım ya alırım ya ölürüm diyerek yaşanır mı hiç?” derdi. Annesi ne derse desin kız aldırmazdı. Zaten annesi de kızına uyardı çoğu zaman. Sadece teknoloji alış verişinde anne biraz yavaş kalıyordu. Kız son teknolojiyi takip ederken annesi iki üç sene geriden geliyordu. Annesinin teknolojide geri olmasını kız anlıyordu. Çok hızlı gelişen teknoloji belli bir yaştan sonra baş dönmesi yapıyordu.

Güneş gözlüğü neden pahalı?

Onun da başını döndüren alış verişler olmuyor değildi. Mesela güneş gözlüğünün bu kadar pahalı olmasını hiç anlamazdı. Birkaç kere soracak olmuştu ama kimse doyurucu bir cevap verememişti. Neden güneş gözlükleri böyle pahalıdır sorusunu kendine saklamıştı ve tedbir olarak güneş gözlüğüne para vermek istemiyordu artık. Bir de spor giyim mağazaları vardı. Oradaki fiyatları da orantısız bulurdu. Bir mont nasıl bu kadar pahalı olur derdi ama açgözlülüğü hiç hesaba katmazdı. Satıcıların açgözlü olması ihtimali onun dalına hiç konmayan kuşlar gibiydi.

Alış verişlerinden arta kalan zamanlarda kız, ‘Türkiye nasıl bir pazar’ diye merak eder kendince cevaplar verirdi. Ekonomi kanallarına çıkıp iri laflar eden adam ve kadınların hiç anlayamayacağı analizler yapardı. Mesela şarküterilerde satılan zeytinlerin hepsi aynı kalitededir ama ayrı kaplara koyar ayrı fiyat çekerler. Kişi zanneder ki birinci sınıf zeytin alıyor ama üçüncü sınıf ile birinci sınıf arasında sadece fiyat farkı vardır. Bu demektir ki kahvaltılık alırken çeşidi artırmak önemli değil önemli olan kandırılmadan sofraya oturabilmektir.

Aynı baban gibisin

Kızın bu tahlillerine annesi pek itibar etmezdi. Kızının para harcamayı kendine bir ilim saymasını boş bir çaba olarak görürdü. Paramız var ki harcıyoruz ama para harcıyoruz diye piyasa hakkında ileri geri konuşmak da ne oluyor. Aynı baban gibisin kızım. Babanın hiç top oynamadığı halde futbol konuşması gibi sen de hiç satış yapmadan ne bilirsin çarşıyı , pazarı diyordu. O sebepten kızının pazar analizlerini dinlemezdi. Anneler kızlarını dinlememenin türlü çeşit hallerini bilirler. Öyle bir ustalıkla kızlarını dinlememeyi başarırlar ki kızlar haybeye konuştuklarını genelde anlamazlar da anlatır dururlar. Anne kız bir hafta sonu uzak bir ilde yeni alış veriş merkezi açılacağını ve ilk gün muazzam olacağını duydular. Umre için para biriktiren yaşlı hanım teyzeler gibi sabırla para biriktirdiler. Alış veriş merkezinin uzak bir ilde olması onlara macera tadı veriyordu. Zaten şu modern dünyada maceralar da olmasa ne çok sıkılır insan. Sayılı gün çabuk geçer yeni alış veriş merkezi açılışı günü geldi. Ana kız hummalı bir şekilde hazırlandılar. Üzerlerine rahat şeyler giydiler. Çünkü alış veriş için bazen koşturmak gerekiyordu. Sonra su aldılar yanlarına. Bu koşuşturma insanın ciğerini yakıyordu. Bir de çuval gibi kocaman ve sağlam birer çanta uydurdular. Alış veriş sonrası her biri ayrı poşette olan malzemeleri taşıması zor oluyordu. Kahvaltıda enerji verecek şeyler yediler. Karbonhidrat almadılar. Çünkü alış verişin ortasında bir uyku basıyordu. İnsan bir şeyler almaya çalışırken uykusunun gelmesi ne kadar sinir bozucuydu. O sebepten protein ağırlıklı bir kahvaltı ettiler. Kız yanına iki kutu da enerji içeceği aldı. Bir de yeni çıkan soğuk kahvelerden koydu çantasına. Kafein ne sihirli bir şeydi. Alış veriş boyunca uyanık ve atak olmasını sağlıyordu. Annesi enerji içeceğini öksürük şurubuna benzettiği için içmiyordu. Ama soğuk kahveyi o da seviyordu.

Sakız çiğnenecek mi?

Bu arada pek mühim bir mesele kapılarını çaldı. Alış veriş sırasında sakız çiğneyecekler miydi? En son yaptıkları alış verişte sakız çiğnemişlerdi. Ama özellikle kasaya geldiklerinde sakız çiğneyen müşteriler pek itibar görmüyordu sanki. Ağzında sakız ile kasa sırasında olmak işin ciddiyetine gölge düşürmesi bir yana mağazadaki sessizliği cakkıdı cıkkıdı bir ses ile bölmüş oluyordunuz ki pek tahammül edilir bir şey değildi. O sebepten her ihtimale karşılık sakızı çantalarına koydular, çiğneyip çiğnemeyeceklerine mağazada karar vereceklerdi. Ayakkabı tercihi de onları zorladı. Üstüne ne giyerlerse giysinler altına yürüyüş ayakkabısı gibi rahat ayakkabılar giymek isterlerdi. Ama o spor ayakkabılar dikkat edilmezse insanın ayağını asker postalı gibi terletiyordu. Terli ayakkabılarla alış veriş yapmak ne kadar can sıkıcıydı. Bu konuda fikir birliğine vardılar. Ve terlemiş ayaklar için birer çift de çorap koydular çantalarına. Kızın aklına bir şey geldi. En son yaptıkları bir alış veriş sırasında telefon şarjı bitmişti de bir zaman yalan dünya ile bağlarını yitirmişlerdi. Onun için ‘pavır bank’ aldılar yanlarına. Sonra kız sordu anne biraz hareket etsek mi eklem yerlerimiz ve kaslarımız da bizim kadar hazır olsalar alış verişe. Anne kız kollarını aça aça kendilerini egzersize kaptırdıkları sırada kadın kalbinden yukarı köpüklü suların kabarması gibi bir yüklenme hissetti. Kalbini tutarak olduğu yere çöktü. Kızı koştu annesine sarıldı. Dar telaş ambulans aradı. Annesi kucağındaydı ve zor konuşuyordu ama zorlanarak da olsa konuştu. “İyi ki üzerime taze eşofmanımı giymişim. Hastanede rezil olmayalım el aleme...”

[email protected]