Şansölye Scholz üzerindeki baskı artıyor
ABONE OL

Yasin Baş / Siyaset Bilimci

Almanya'da koalisyonun büyük ortakları olan SPD ve Yeşiller, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aldıkları tarihi kötü sonuçlarla kendilerini zor bir duruma soktu. Peki Almanya'da bundan sonra ne olacak? Sağa kayış Avrupa için ne anlama geliyor?

Almanya'da CDU/CSU açık ara en güçlü parti oldu (yüzde 30). Bu, 2019'daki son Avrupa seçimlerine kıyasla yüzde 1,1'lik bir artış anlamına geliyor. Seçim sonucu, trafik ışığı koalisyonundaki partiler (SPD, Yeşiller ve FDP) için büyük bir yenilgi anlamına geliyor. Hatta bazı yorumcular seçim sonucunu "trafik ışığı koalisyonuna güvensizlik oyu" olarak değerlendirdi. Başta Yeşiller ve SPD (yüzde -1,9) olmak üzere her üç parti de oy kaybetti. Sosyal Demokratlar Avrupa seçiminde girdikleri en kötü sonucunu (yüzde 13.9) elde etti. Yeşiller (yüzde -8,6) yarışan partiler arasında en fazla oy kaybeden parti oldu ve şu anda sadece yüzde 11,9 oy oranına sahip.

"Trafik ışığı" partilerinin dramatik seçim yenilgisinin ardından, özellikle Hrıstiyan Demokrat Birlik (CDU/CSU) çevrelerinde erken seçim ya da güven oylaması yapılması çağrıları yükseliyor: CSU lideri Markus Söder şunları söyledi: "Gerçek şu ki: trafik ışığı partileri güven oyu alamadı. Macron'un erken seçim çağrısı yapmasına benzer şekilde Olaf Scholz da bunu şimdi yapmak zorunda kalacak ya da Gerhard Schröder'in geçmişte yaptığı gibi. Bu nedenle net bir çağrım var: Almanya'da hemen şimdi erken seçim yapılmalı." CDU Genel Sekreteri Carsten Linnemann ise Şansölye'yi Federal Meclis'te güven oylaması yapmaya çağırdı.

Güven oylaması, Şansölye'nin Federal Meclis üyelerinin çoğunluğunun desteğini almaya devam edip etmediğinin belirlenmesini sağlıyor. Önergenin çoğunluk bulamaması halinde Federal Cumhurbaşkanı, Federal Şansölye'nin önerisi üzerine Federal Meclisi feshedebilir ve yeni seçimlere gidilmesini isteyebilir.

Fransa'da erken seçimlerin yapılması ve Belçika Başbakanı Alexander De Croo'nun da Avrupa seçimleriyle aynı zamanda yapılan federal parlamento seçimlerinin sonuçlarına katlanarak istifa etmesinin ardından, genel olarak trafik ışığı koalisyonu ve özel olarak da Şansölye Olaf Scholz üzerindeki baskının önümüzdeki haftalarda daha da artması bekleniyor.

AfD yine yükselişte

CDU/CSU partilerinin yanı sıra AfD (+yüzde 4,9) de gecenin seçim galiplerinden biri oldu ve yüzde 15,9 ile Almanya'nın en güçlü ikinci partisi haline geldi. Sağ popülist olarak güzelleme yapılan ancak aslında ırkçı, faşist, İslam ve yabancı düşmanı bir parti olan AfD, Almanya'nın doğusunda da birinci sırada yer alıyor. AfD'yi çevreleyen skandallara rağmen (Potsdam'daki gizli toplantı, üst düzey adaylar Maximilian Krah ve Petr Bystron'un karıştığı skandallar), aşırı sağcıların performansı Eylül ayında Almanya'nın doğusunda yapılacak eyalet seçimleri için bir "başarı" ya da "dünden belli" olarak yorumlanabilir. Bu yılın başında Sol Parti'den ayrılanların çoğunlukta olduğu bir grup tarafından kurulan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ise sürpriz yaşattı. Sol muhafazakâr/milliyetçi ve sol popülist olarak tanımlanan ve pozisyonları kısmen AfD'ninkilerle örtüşen parti, başlangıçtan itibaren yüzde 6,2 gibi dikkat çekici bir oy oranına ulaştı.

Büyük ölçüde Türk kökenli Alman seçmenler ve göçmenler tarafından kurulan Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak (DAVA) toplam 148.724 oy (yüzde 0,4) aldı. Dolayısıyla DAVA'nın Brüksel ve Strazburg'a en az bir milletvekili gönderme umudu da böylece gerçekleşmedi. Çoğunluğu göçmenler tarafından kurulan Yenilik ve Adalet İttifakı (BIG) da sadece 31.141 oyla (yüzde 0,1) hayal kırıklığına uğradı. Parti 2019'da aldığı oyların yarısından fazlasını (68.647) kaybetti. Bu sonuçlar göz önüne alındığında, göçmen kökenli Almanlar ve Türk kökenliler belki de yerleşik partilerde yer alarak daha iyi siyaset yapma şansı bulabilecekler. Zira kendi kurdukları partiler ile onyıllardır denemelerine rağmen bir başarı elde edemiyorlar ve sürekli marjinal kalıyorlar. Öte yandan kimlikleri nedeniyle bu ana akım Alman partilerinde dışlandıklarından ve marjinalleştirildiklerinden şikayet ettikleri de doğru.

Şüpheci sesler, kötümser analizler

Peki Avrupa şu anda hangi zorluklarla karşı karşıya? Avrupa'daki ılımlı sağa kayışın, bazı analistlerin öngördüğü ciddi değişikliklerle sonuçlanması pek olası görünmüyor. Şüpheci sesler, Brüksel'in Dublin Yönetmeliği de dahil olmak üzere AB sığınma anlaşmalarının fiilen geçersizliğini kabul etmek zorunda kalacağından korkuyor. Bu da kaçınılmaz olarak örneğin Türkiye ile olan iltica anlaşmasının yeniden müzakere edilmesine ilişkin tartışmaların yeniden başlamasına yol açacaktır. Diğer kötümser analizler ise AB'nin dış sınırlarındaki durumun gerginliğini koruması halinde AB içinde kalıcı sınır kontrollerine geri dönülebileceğini varsaymaktadır. Bu durumda Schengen Anlaşması tarih olabilir. Buna ek olarak, bazı yorumcular aşırı sağcı ve sağ popülist partilerin Rusya'ya karşı mücadelesinde Ukrayna'ya maddi destek verilmesine karşı çıkmasından endişe duymaktadır. Ancak sağcı hareketler içindeki sertlik yanlıları bu konuda da galip gelemeyecektir. AB'nin yönü esas olarak Avrupa Parlamentosundan değil, Avrupa Konseyi tarafından belirlenmektedir ve bu durum ilk etapta Avrupa seçimlerinden etkilenmemektedir. Seçimler Komisyonu etkilemiş değildir.

EPP hangi ortakları seçecek?

İkinci kez AB Komisyon Başkanı olmak isteyen Von der Leyen ikilemde: EPP hangi ortakları seçecek? Devlet ve hükümet başkanlarından oluşan Avrupa Konseyi'nde merkez sağ EPP ittifakının partileri şu anda 13 üyeye sahip ve böylece en büyük kampı oluşturuyorlar. EPP aynı zamanda Avrupa Parlamentosu'ndaki en güçlü siyasi yapı olmaya devam ediyor.

Tüm sağ partiler güçlerini birleştirseler bile, muhtemelen gelecekte mevcut olacak 720 sandalyenin 200'ünden daha azını elde edecekler ve bu nedenle çoğunluğu oluşturamayacaklardır. Bu da EPP'nin liste başı adayı Ursula von der Leyen'in yeniden Avrupa Komisyonu Başkanı seçilebilmesi için teorik olarak sağ kanattan oy almasına gerek olmadığı anlamına geliyor.

Ancak bu aynı zamanda EPP'nin Sosyalistler ve Sosyal Demokratlar (S&D) ve Yeşiller ile işbirliğine gerek duyması anlamına geliyor. Ancak EPP'nin sol ve yeşil blok yerine İtalya'nın faşist hükümet başkanı Fratelli d'Italia'dan Giorgia Meloni'nin de aralarında bulunduğu sağcı güçlere yönelmesinden endişe ediliyor. AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, şu anda 'kral belirleyicisi' konumunda olan Meloni ile uzun zamandır yakın bir ilişki içinde.

Von der Leyen, Meloni'nin Rusya'ya karşı yaptırımları ve Ukrayna'ya desteği desteklemesinden ve AfD gibi diğer sağcı partileri reddetmesinden memnun. Von der Leyen bir kaç hafta önce AB seçimlerine birkaç gün kala neo-faşist Meloni ile işbirliği sorulduğunda kendini haklı çıkarmaya çalışmıştı ve: "O (Meloni) açıkça Avrupa yanlısı, Putin'e karşı ve hukukun üstünlüğünden yana". Avrupa Parlamentosu'ndaki sol kanadın bu çelişkili işbirliğinden hoşlanması pek olası değil.

Avrupa seçimleri şunu açıkça gösterdi: Önümüzdeki haftalar ve aylar hem Almanya'da hem de Avrupa'nın geri kalanında sürprizlere gebe. AB'yi çalkantılı bir dönem bekliyor.