Siyasi çözüme İdlib anahtarı

Dr. M. Hüseyin Mercan / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
22.09.2018

Esed rejimi için, İdlib’e saldırı planlarının bir süre sonra yeniden gündeme gelmesi oldukça muhtemel. Bu nedenle Rusya’nın Soçi’deki alınan kararlar hususundaki gerçek samimiyet testi, silahlardan arındırılmış güvenli bölgenin oluşturulması ve rejim unsurlarının saldırılarına izin verilmemesinden ziyade, Esed’in egemenlik iddiasından vazgeçmesini sağlamakla olacaktır.


Siyasi çözüme İdlib anahtarı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen Pazartesi Rus mevkidaşı Viladimir Putin’le Soçi’de gerçekleştirdiği toplantı sonrası sağlanan mutabakat, İdlib’in kaderine dair uzun süredir devam eden belirsizliği büyük ölçüde sonlandıracak niteliktedir. Türkiye-Rusya ve İran arasında yürütülen ama son aylarda görece zedelenen Astana Görüşmeleri ruhunun Suriye sahasına yeniden yansıtılması bakımından dönüm noktası niteliğindeki Soçi mutabakatı, böylece hem İdlib’deki sivillere dair duyulan endişeleri en azından şimdilik sona erdirecek hem de ülkenin yeniden yapılanmasına dair umutların yeşermesini sağlayacaktır. Şam yönetiminin Rusya’nın vereceği destekle birlikte İdlib’i ele geçirmesi durumunda ortaya çıkacak sonuçlar dikkate alındığında, Soçi’deki mutabakat eliyle çok taraflı kazanımların elde edildiği muhakkaktır. Uzun yıllardır yoğun savaş nedeniyle yorulan İdlib sakinlerinin yeniden nefes alacak olması ve garantör ülkelerin şehirdeki mevcut statükonun muhafazasına dair gösterdiği çaba, birkaç aydır devam eden risklerin kısa vadede ortadan kalkması demektir.

Hala riskler mevcut

7 Eylül’de Tahran’da gerçekleştirilen üçlü zirvede Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanları İdlib’teki sürecin büyük bir trajediye dönüşmeksizin nasıl yürütülebileceği üzerine istişareler gerçekleştirmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve esnasında Putin’e yaptığı teklif üzerine Soçi’de bir araya gelen iki lider Astana Görüşmeleri esnasında ‘gerginliği azaltma bölgesi’ ilan edilen İdlib’te son aylarda artan gerilimi düşürmek ve şehrin güvenliğini pekiştirmek için önemli bir mutabakat sağladı. Anlaşma çerçevesinde ateşkesin devamı ve silahlardan arındırılmış bir tampon bölgenin oluşturulması kararı, hem İdlib halkı hem de Suriye’deki gelişmeleri yakından takip eden tüm çevrelerce memnuniyetle karşılandı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “Tam olarak uygulandığı takdirde 3 milyondan fazla sivili büyük bir felaketten kurtaracak” diyerek karşıladığı anlaşma, İran ve ABD’li yetkililerin de destekleyici açıklamalarıyla daha da pekişti. Uluslararası toplumun olumlu mesajları süreçteki başarıya işaret ederken bir yandan da oluşan bu olumlu hava, ülkenin geleceğine dair daha yapısal ve ciddi kararların alınmasına dair hem Türkiye hem de Rusya’ya çeşitli sorumluluklar yüklemektedir.

Soçi’de iki liderin görüşmesi sonrası alınan kararlar İdlib ve Suriye’deki genel durumu doğrudan şekillendirecek etkiye sahip olmakla beraber, kararların sağlıklı uygulanması ve anlaşmaya bir halel gelmemesi önümüzdeki sürecin en önemli meselesidir. Anlaşmanın manipülasyona açık tarafları olduğu ve Esed rejiminin İdlib’e müdahale planından ne düzeyde vazgeçtiğinin bilinmediği düşünüldüğünde sürece dair hala ciddi risklerin bulunduğu göz ardı edilememelidir. Türkiye’nin son dönemlerde yürüttüğü yoğun diplomatik girişimlerin sonucunda gerçekleşen uzlaşma, kendisine sadık kalındığı takdirde İdlib’in geleceği kadar ülkenin de yeniden yapılanmasına ciddi katkılar sağlayacaktır. Bununla birlikte varılan mutabakatın bir şekilde bozulması ise ülke sathında yeni bir kaos ortamına ve son haftalarda elde edilen çok taraflı kazanımların büyük zarar görmesine yol açacaktır.

İdlib’te Türkiye ve Rusya’nın gözetiminde silahlardan arındırılmış bölgenin oluşturulması şehre yönelik rejim unsurlarınca gerçekleştirilecek bir saldırı dalgasını engelleyecektir. Bununla birlikte Rusya’nın rejim unsurlarını kendi gözetleme noktalarının gerisinde ne kadar pasif tutacağı ya da rejimin İdlib’e farklı kanallarla sızmasına müsaade edip etmeyeceği şu an için büyük bir muammadır. Moskova yönetiminin bu anlaşmaya dair Türkiye’nin argümanlarını sahiplenici mesajları açık ve net olsa da sahadaki yansımalara dair konuşmak ve İdlib’in geleceğinin tamamen kontrol altına alındığını ifade etmek için henüz çok erkendir. Burada dikkate alınması gereken en önemli husus, Esed rejiminin Suriye topraklarındaki mutlak egemenlik iddiasında bir değişikliğin olup olmadığıdır. İdlib’in Türkiye ve Rusya garantörlüğünde bir saldırıdan korunacak olması açık şekilde şehrin rejim güçlerine teslim edilmeyeceği ve ülkede hali hazırdaki üçlü statükonun devam edeceği anlamına gelmektedir. Lakin Rusya’nın Şam yönetiminin egemenlik iddiasını baki ve tüm Suriye sathında geçerli görmeye devam etmesi, sağlanan mutabakatın konjonktürel bir stratejinin uzantısından öteye geçememesine ve Türkiye’nin verdiği insani ve siyasi çabaların büyük ölçüde zarar görmesine yol açacaktır.

Türkiye nasıl bir yol izlemeli?

Rusya’nın Suriye ve bölge siyaseti, uzun yıllardır inşa ettiği ulusal çıkar konseptinden farklı gelişmemektedir. Bu nedenle Moskova yönetiminin strateji değişikliğine gitmesi ya da Ankara ile ilişkilerde daha talepkar bir tavra bürünmesi, ikili ilişkileri zedeleyeceği gibi Suriye, özellikle de İdlib’deki dengeleri tamamen değiştirecektir. Soçi’deki anlaşma sayesinde alınan kararların çok büyük kazanımlara yol açacağı beklenmekle beraber henüz tam bir zaferin gerçekleştiğini ifade etmek mümkün değildir. Olayların başından itibaren Esed rejiminin sahadaki en büyük destekçisi konumundaki Hizbullah Örgütü’nin lideri Hasen Nasrallah’ın İdlib’te bir anlaşma olsa dahi Suriye’de kalmaya devam edeceklerini açıklaması, aslında sürecin her an rejim ya da destekçileri eliyle baltalanabileceğini gözler önüne sermektedir. Daha önce Suriye’nin farklı bölgelerinde planlanan güvenli bölge girişimlerinin rejim saldırıları sonucunda sona erdiği düşünüldüğünde, ülke topraklarının tamamında mutlak otoritesini yeniden sağlamak isteyen Esed rejimi için, İdlib’e saldırı planlarının bir süre sonra yeniden gündeme gelmesi oldukça muhtemel bir durumdur. Bu nedenle Rusya’nın Soçi’deki alınan kararlar hususundaki gerçek samimiyet testi, silahlardan arındırılmış güvenli bölgenin hızla oluşturulması ve rejim unsurlarının saldırılarına izin verilmemesinden ziyade, Esed’in egemenlik iddiasından vazgeçmesini sağlamakla olacaktır. Aksi takdirde Soçi kararlarının rutinleşmesinin ardından Şam tarafından İdlib’teki durumu değiştirmeye yönelik hamlelerin gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Türkiye’nin Rusya ve İran başta olmak üzere uluslararası toplumun ilgili güç ve organlarıyla gerçekleştirdiği müzakereler, yüzbinlerce insanın hayatını doğrudan etkileyecek bir faciayı önlemesi bakımından çok büyük bir başarıdır. Özellikle Fırat Kalkanı Harekâtı’yla birlikte sahanın etkin bir aktörü olduğunu ispatlayan ve bunu Zeytin Dalı ile pekiştiren Türkiye, gerek Tahran’daki üçlü zirvede gerekse Soçi’de Putin’le yapılan görüşmede ağırlığını hissettirmiş ve kendi argümanlarının diğer taraflarca da benimsenmesini sağlamıştır. Bu durum son yıllarda Suriye siyasetinde Ankara’nın gösterdiği kararlı duruşun önemli bir uzantısıdır. Bununla beraber, bu süreçte gerek güvenlik gerekse dış işleri bürokrasisine büyük iş düşmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi Soçi’deki mutabakat İdlib’in kaderinin belirlenmesine dair büyük bir kazanım olsa dahi süreçteki olası riskler, Moskova ve Tahran’ın iyi niyeti merkezli hareket etmeyi mümkün kılmamaktadır. Her iki ülkenin de hala Şam yönetiminin meşruiyetini tanıyor olması ve Esed’in egemenlik iddiasına saygı duyması, mevcut durumun ileride yeniden olumsuz bir yöne evrilmesine sebebiyet verecektir. Bu çerçevede, Astana Görüşmelerinin ardından kısmen sarsılan karşılıklı güven ve ruhun yeniden canlanmasını vesile kılan Soçi Mutabakatı’nın oluşturduğu yeni havada, Türkiye’nin Rusya’yı Esed’i egemenlik iddiasından kat’i suretle vazgeçirmeye ikna etmesi gerekmektedir. Rusya’nın Esed’e dair pozisyonunu benzer şekilde devam ettirmesi ya Ankara tarafından İdlib haricindeki Esed statükosunun de facto tanınması ya da orta vadede Moskova yönetimiyle Suriye merkezli yeni bir krizi yaşaması anlamına gelmektedir.

Rusya’nın samimiyet testi

Türkiye’nin İdlib’deki başarısının sürekli kılacak temel unsur, şehirdeki muhaliflerin tek bir amaca matuf hale getirilmesiyle olacaktır. Ilımlı silahlı muhaliflerin şehrin güvenliğinin teminatında oynayacağı rol açıktır. Bununla birlikte özellikle aşırı unsurların tasfiye edilmesi ya da bölgeden uzaklaştırılması Türkiye’nin elini kuvvetlendirecek ve İdlib’in istikrara kavuşmasında önemli bir adım olacaktır. Kontrol edilemeyen radikal unsurlar eliyle gerçekleşecek saldırıların şehre dair yapılan anlaşmaya zarar vereceği herkesin malumudur. Özellikle bu tür grupların yönetsel akıldan ve kurucu siyasal stratejiden yoksunlukları kolay manipüle edilmelerine ve sürece zarar verecek bir siyaset izlemelerine neden olmaktadır. Bu bakımdan şehirdeki güvenlik bürokrasisinin şehirdeki ılımlı muhalifleri Suriye’nin geleceğine yönelik ciddi bir strateji çerçevesinde hareket etmeye zorlaması, hem İdlib hem de uzun vadede ülkenin güvenliği ve istikrarı için büyük bir hamle olacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin girişimleri sayesinde sağlanan mutabakat Suriye’de sivillere yönelik yeni bir felaketin ortaya çıkmasını engellemiş ve böylece İdlib’dekilerin rahat bir nefes almasını sağlamıştır. Türkiye ve Rusya garantörlüğünde sağlanan bu anlaşma meşhur tabirle ‘ba’de harab’ul Basra’ deyimindeki gibi olmamış ve İdlib’te kan dökülmeden sağlanmıştır. Bu yönüyle büyük kazanımların elde edildiği mutabakat, Suriye’nin geleceğine dair umutları canlandırmakla beraber Rusya’nın bu süreçteki samimiyet testinden ne düzeyde geçeceği muğlaklığını koruduğu için hala ciddi risk unsurlarını bünyesinde barındırmaktadır. Esed’in ülke genelindeki hâkimiyetini tesis stratejisine Rusya destek vermeye devam ettiği müddetçe, ileride yeni bir krizin doğması ihtimali hala mevcuttur. Bu bakımdan Ankara’nın süreçte edinilen kazanımları muhafaza etmek ve Suriye’de daha fazla sivilin olumsuz etkilenmesini önlemek adına izlemesi gereken iki hayati strateji bulunmaktadır. Bunlardan ilki Rusya’nın kesin şekilde ikna edilerek Esed’in egemenlik iddiasının yok sayılmasıdır. İkincisi ise İdlib’teki ılımlı muhalifler eliyle şehirde yeni dizaynın yapılması ve radikal unsurların tamamen tasfiyesi ya da dönüştürülmesi eliyle mevcut statükoya zarar verebilecek her türlü oluşumun bitirilmesidir.

[email protected]