Sosyal medya uleması
ABONE OL

Yaygın kitle iletişim araçlarının alabildiğine çeşitlendiği bir dönemden geçiyoruz. Televizyonlar ve gazeteler işlevselliklerini büyük ölçüde koruyorlar ancak sosyal medya olarak öne çıkan yayın alanları geleneksel yayın organlarının neredeyse önüne geçmiş vaziyette. Sosyal medya mecralarının geleneksel yayın organlarından en büyük farkı herhangi bir editoryal denetim ya da kontrol olmaksızın bireylere kendi iradeleri ile istediklerini yazıp çizebilecekleri bir saha açması. Herhangi bir TV kanalında konuşabilmeniz için o TV kanalının sizi belirlenmiş bir program dâhilinde davet etmesi gerekiyor. Ya da herhangi bir gazetede yazı ya da haber yayınlayabilmeniz için yayınlanmak üzere ürettiğiniz metnin belirli yetkililer tarafından editoryal denetimden geçirilmesi söz konusu.

Oysa sosyal medya sahasında böyle bir denetim söz konusu değil. Herhangi bir sosyal medya platformunda kişisel hesap açmanız yeterli. Hesabınızı açtıktan sonra dilediğiniz konuda yorum yapabiliyor ya da dilediğiniz alanda kanaat belirtebiliyorsunuz. Böylece yayınlanmasını arzu ettiğiniz yazı ya da görseli hazırlayarak saniyeler içinde yayına vermeniz mümkün. Ürettiğiniz içerik herhangi bir denetimden geçmeden yayına girmiş oluyor. Böylece geleneksel yayın organlarından farklı olarak, yayına verilen bilgi ya da kanaat geniş kitlelere ulaşmış oluyor.

Hangi bilgi?

Elbette bilginin mobilize olduğu, özgürleştiği bir çağda yaşıyoruz. Artık bilgi, belli stratejik alanlar hariç kimsenin tekelinde değil. İnsanlar saniyeler içinde arama motorları ve yapay zeka kullanarak istedikleri bilgiye ulaşabiliyorlar. Bilginin önündeki bariyerler kalktı, bilgi internet sayesinde dünyanın her yerini saniyeler içinde dolaşabilen bir şey haline geldi.

Peki bu iyi bir durum mu? Bilginin böylesine hızlı ve denetimsiz yayıldığı bir alanda doğru bilgiyi edinip edinmediğimizden nasıl emin olacağız? İnternete yüklenen her bilgi gerçekten doğru mu? Hakikati yansıtıyor mu? Özellikle din, sağlık, yaşam gibi hassas konularda internette karşımıza çıkan her bilgiye itimat etmek zorunda mıyız? Hele de kolaycılığın ve konforun zirve yaptığı bir dönemde herhangi bir dini ya da tıbbi konu hakkında sosyal mecralarda yayılan bilgiler ne kadar güvenilir?

İsimleri yaygın olarak bilinen sosyal medya kanallarında özellikle dini konularda bilgiler aktaran ve yorumlar yapan çok sayıda insan var. Gerçek kimliklerini, yetkinliklerini, eğitimlerini, yönelimlerini, mezheplerini, meşreplerini bilmediğimiz çok sayıda insan dini meselelerle ilgili yorumlar yapıyorlar, hükümler, fetvalar veriyorlar. Hatta daha da ileri giderek hedef aldıkları bazı insanları mürted ilan ederek toplumdan soyutluyor ve itibar suikasti yapıyorlar. Bu insanlarım gerçekte kim olduklarını, neye hizmet ettiklerini, eğitim altyapılarını bilmiyoruz. Bilhassa istihbarat örgütlerinin sıkça kullandıkları sosyal medya kanallarında başına takkeyi-sarığı, sırtına cübbeyi geçiren pek çok şahıs kolayca ahkâm kesiyor. Hatta öyle rijit yorumlar yapılıyor öyle ileri gidiliyor ki, bu kerameti kendinden menkul şahıslar istedikleri kişiyi yerin dibine geçirip istedikleri kişiyi yüceltebiliyorlar. Kimin ehl-i sünnet çizgisinde kimin başka kulvarda durduğuna bile bunlar karar veriyor.

Sosyal medya mecraları internet uleması tarafından kuşatılmış vaziyette. Kitapla, ilimle, okumakla, araştırmakla münasebeti olmayan sıradan insanlar bunların yaptıkları yorumları ciddiye alıp itibar gösteriyorlar. Belki de bazı insanlar bu kerameti kendinden menkul insanların görüşleri doğrultusunda amel ediyorlar ve hayatlarını şekillendiriyorlar. Oysaki burada dini bilginin doğru aktarılıp aktarılmadığından emin değiliz. Çünkü bilgiyi yayan insanın niyetini, ilim seviyesini, hangi merkeze, hangi tarikata, hangi görüşe hizmet ettiğini bilemiyoruz. Hatta bazı art niyetli insanların bu alanı keyfi olarak kullanıp kullanmadıklarından emin değiliz. Zira İslami literatürün içine yerleştirilmiş, İslam'la ya da İslami hayatla ilgisi olmayan kimi mezhep ya da tarikatlarda sonradan zuhur etmiş bazı doğru ya da yanlış uygulamaların sosyal medya mecralarında görünür hale gelmesi ya da getirilmesi söz konusu olabiliyor. Hatta bazı gruplar din kisvesi altında ticari faaliyetlerini zenginleştirmek için dinle alakası olmayan eşyaların pazarlamasını dahi yaparak kitlelere ulaşabiliyorlar.

Din en hassas konulardan biri

İşte tam da bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığımıza, ilahiyat fakültelerimize büyük görev düşüyor. Diyanet TV gibi, Diyanet Radyo gibi medya alanları ve Cuma hutbeleri üzerinden vatandaşlara, sosyal medya mecralarında dini konularda konuşan herkese itimat edilmemesi konusunda çağrılarda bulunulması elzem hale gelmiştir. Toplumun dini bilgi ihtiyacını karşılama noktasında ehil insanların devreye girmesi, doğru kaynaklardan bilgi edinilecek mecraların doğru şekilde konumlandırılması artık ciddi bir ihtiyaç haline gelmiştir. Din söz konusu olunca dini duygular ve değerler üzerinden ticaret ve siyaset devşiren art niyetli insanların önü alınmazsa provokasyonların, fikri ve itikadi zehirlenmelerin önünün alınması mümkün gözükmüyor.

Yakın zamanda canice katledilen ve kamuoyunda "Diyarbakırlı Ramazan Hoca" olarak bilinen şahıs hakkında, bazı sarıklı-cübbeli şahısların yaygın sosyal medya kanallarında yaptığı aleyhte propagandanın bu cinayetin işlenmesinde etkili olup olmadığı devletin yetkili organlarınca inceleme altına alınmalıdır. Hoca ünvanıyla kamuoyunda beliren şahısların, kamuoyuna mal olmuş kimi insanların fikir ve düşünce dünyalarına tam olarak vakıf olmadan şahsiyetleri ve itikatları hakkında yaptıkları ileri geri yorumların neye hizmet ettiğini iyi hesaplamak lazımdır. Mesela bu hoca ünvanlı kişilerin önüne geleni mürted ve hain ilan etmesi nasıl sonuçlar doğurur? Klasik akaid kitaplarından biliyoruz ki İslam'a göre bir kişi kendisi küfrünü açıktan izhar etmemişse ve Müslümanların aleyhine zararlı faaliyette bulunmuyorsa o kişi hakkında kâfir veya mürted damgası yapıştırmak doğru değil, caiz de değil. İslam ahlakıyla bağdaşmayacak şekilde sosyal medya mecralarında ileri geri konuşan, kendisi açısından dini tebliğ ettiğini zanneden ama yer yer Din-i Mübin'e zarar veren bu insanların hukuki ve dini anlamda takip edilmesi gerekiyor. Bu görev de Diyanet İşleri Başkanlığı ve Adalet Bakanlığı'na düşüyor. DİB'in sosyal medya kanallarını takip etmesi, burada dini içerik üreten şahıs ve mecraları izleyerek raporlama yapması elzem. Bu toplumda dini düşüncenin ve dini hayatın nereye doğru evrildiğini takip etmek bakımından da önemli.

Bir başka mesele ise ilahiyat fakültelerinde görev yapan akademisyenlerimizin bu konuya eğilip eğilmedikleri. Mesela dini hayatın şekillenmesinde sosyal medya mecralarının etkisi nedir? Bu mecralar dini düşünceyi ne şekilde etkiliyor? Bu konularda da kaliteli araştırmaların, yayınların yapılması gerekiyor. Yayın yapılması yetmez, bunların sonuçlarının DİB'le ve devletin yetkili organlarıyla paylaşılması lazım.

Kaos çağında kontrol

Bir üzüntü kaynağı olarak şunu da ifade etmek yerinde olacaktır. Keşke bu satırları bendeniz değil de herhangi bir İlahiyat Fakültesindeki bir öğretim üyesi arkadaşımız ya da DİB'te görevli bir yetkilimiz dile getirmiş olsaydı. Dindar bir ailede büyümüş, İmam-Hatip Lisesi mezunu, hasbelkader 12 yaşından beri dini konularda da okumaları olan birisi olarak bu satırları kaleme alma cüreti göstermiş bulunuyorum. Dinin resmi tekele bırakılmasını bazı yönlerden mahzurlu bulan birisi olarak bu kaos ve karmaşa çağında resmi kurumlara olan ihtiyacın da günden güne artmaya başladığını itiraf ediyorum. Zira din meselesi denetimsiz tarikat ve cemaatlerin tekeline girdikçe ortaya çıkan karmaşa herkesi rahatsız ediyor. Bu satırlardan cemaat ve tarikat düşmanı olduğumuz gibi bir yargıya varılmasını da istemem. Ancak bazı yanlış uygulamaların toplumun din algısını zehirlediğini de itiraf etmeden geçmeyelim. Bu vesileyle dini düşünce ve hayatımızın doğru şekilde konumlandırılması için yetkin, takva sahibi âlimlerimizi, hoca efendileri ve akademisyenleri göreve davet ediyoruz.

[email protected]

  • sosyal medya kontrolü
  • dini yanlış yönlendirme
  • hayatın şekillendirilmesi