Tarih tekerrür ediyor, 21 Mayıslar sürüyor
ABONE OL

İnsanoğlunun dünya adını verdiği, asla sahibi olamayacağı ama bir o kadar da cezbedici mekân, dünden bu güne pek çok güzellikle birlikte büyük trajedilere de sahne olmuştur. O yer ki, doymak bilmeyen insanoğlunun mütemadiyen iştahını kabartmış, uğruna savaşmış, can almış, can vermiş, huzuru ilahide meleklerin öngördüğü gibi kan dökmüştür. Yeryüzünün halifesi olarak var edilen insan, bir yandan bu vasfa uygun davranırken diğer yandan hala bozgunculuk yapmakta, kırıp dökmekte, bazen yüzyılların birikimi olan medeniyetleri tek bir hamle ile yok etmekte, önüne geleni türlü bahanelerle yakıp yıkmakta, kısacası yaşadığı yeri mamur etmektense tarumar etmeye devam etmektedir. Belki de ezelden var olan iyi-kötü mücadelesinin tezahürlerinden biri olan bu durum yalnızca medeniyetleri yok etmekle kalmamış, dönem dönem milyonlarca insanın ölümüne neden olmuş, hatta bazı milletlerin tamamen dünya sahnesinden silinmesine gidecek yolları da açmıştır. İnsanoğlu bu yaptıklarına bazıları oldukça teknik sayılabilecek çeşitli isimler vermeyi de ihmal etmemiştir. Her ne kadar "uluslararası hukuk", "insan hakları" vb kavramlarla ifade edilen evrensel hukuk kuralları olsa da uzun süre zarfında oluşturulagelen bu yasalar üç dakikada ayaklar altına alınmış, insanlığın tüm tekâmül süreci bir anda en başa, tabiri caizse Kabil noktasına dönüvermiştir.

Rusya'nın kötü sicili

Söz konusu hukuk tanımazlığın ve pervasızlığın getirdiği yıkımdan bugün de etkilenen; medeniyetleri yıkılan, yerleşim yerleri yerle bir edilen, insanları öldürülen, işkence edilen, sürülen, mülteci olmaya zorlanan toplumlar vardır. Milyonlarca insanın enkaza dönüştürülen vatanlarını terk etmeye zorlandığı Suriye ve Ukrayna gibi ülkelerde yaşananlar kendine "modern" adını veren 21. yy insanının gözünün önünde bütün acımasızlığıyla cereyan etmektedir. Ukrayna büyükelçisi Bodnar'ın 'işgalci' olarak nitelendirdiği ülke elbette Rusya'dır. Sözünü ettiğimiz ülkelerde sayısız insanın ölümüne yol açan işgallerin faili Rusya'nın, biri bitmeden diğerine başlaması hem bizzat Rusya'nın kendisi hem de uluslararası sistem açısından oldukça sorunlu bir alandır.

150 yıl önce aynı fail

Aslında söz konusu Rusya olduğunda bazı şeyleri anlamak ve anlatmak zor değil. Dün Afganistan'da, Çeçenistan'da, Polonya'da, Belarus'ta, Kırım'da; bugün Suriye ve Ukrayna başta olma üzere yine birçok yerde Rusya dediğimizde akla gelen şeyler hemen herkesin aynı. Bunlar; sömürgecilik, işgal, ilhak, kitlesel ölümler, yerinden edilmiş milyonlarca insan, sürgünler, toplu katliamlar, infazlar, açlığa ve sefalete mahkûm edilmiş halklar, bombalarla harabeye dönmüş hayalet şehirler, "akıllı füzelerle" vurulmuş hastaneler, okullar, pazar yerleri, yollar, köprüler, sivil yerleşim yerleri vs. Rusya elbette bunlardan ibaret değildir. Dostoyevski de aynı topraklarda yetişmiştir, Çaykovski'yi de. Rus yazarlar olmadan bir dünya edebiyatı düşünülemez. Rus düşünce tarihi bugün tüm dünyayı derinden etkilemeye devam ediyor. Veya Rusya Tarkovsky tarafından yönetilseydi dünya muhtemelen çok daha güzel bir yer olurdu. Ancak madalyonun bize bakan tarafı maalesef daha çok acının ve gözyaşının olduğu taraf. Dolayısıyla önceliğimiz de bu. Uzun süre de böyle olacak gibi görünüyor.

Esasında Rusya'nın kötü sicili çok daha eskilere dayanıyor. Vasily Bodnar'ın vurguladığı ve muhtemelen son üç ay içinde çok daha iyi anladığı gibi sürekli tekrar eden bir süreç bu. "21 Mayıslar devam ediyor" ifadesi Çerkeslerin, soykırımların ve etkilerinin devam ettiğini vurgulamak için kullandıkları bir slogan. Nitekim savaş ve katliamlar, etkisi yüzyıllarca devam eden, derin travmatik etkileri olan olaylar. 158 sene önce kitlesel bir katliam ve sürgün ile sonlanmış "Çerkes Soykırımı" da Çarlık dönemi Rusya'sının benzer eylemlerinden biriydi. Her şey Rus Çarlığı'nın 1567'de Kafkasya'yı iskân etmeye karar vermesiyle başladı ve tam 300 yıl sürdü. 1864 yılında bir halkın tamamının sürgünüyle son bulan katliamlar 300 yıl boyunca aralıklarla devam etti. Özellikle son 100 yılında yoğunlaşan saldırıların temel amacı Kafkasya'yı binlerce yıldır orada yaşayan otokton halklarından, yani Çerkeslerden tamamen arındırmaktı. Nihayetinde 300 yıl boyunca süren savaşlar 21 Mayıs 1864'te Soçi / Kbaada'da gerçekleşen kitlesel katliamla sona erdi. (Soçi'de 2014 yılında tüm itirazlara rağmen kış olimpiyatları yapılmıştı.) Yazar General İsmail Berkok'un tasviri ile burada yaşananlar savaştan ziyade bir boğuşmadan ibaret olup, Çerkesler için amaç mücadele etmek değil onurluca ölmekti. Tüm Kuzey Kafkasya coğrafyasında hayatta kalan diğer insanlar da çocuk, yaşlı ve kadın ayırt etmeksizin acımasız bir sürgüne tabi tutuldu.

Bugün zaman zaman birtakım Rus yetkililer konu hakkında açıklama yaparak yaşananlarla ilgili anlatılanları 'efsane' olarak adlandırsa da bugün Suriye ve Ukrayna gibi yerlerdeki hadiseler tüm dünyanın gözü önünde adeta canlı yayında meydana geldiğinden 150 küsur sene önce aynı fail tarafından gerçekleştirilmiş bir soykırımın gerçekliğini kanıtlamaya çalışmak abesle iştigal olsa gerek. Bu bir soykırımdır. Nitekim fail kendi kendini şüpheye mahal vermeyecek derecede bir kararlılık ve istikrarla her defasında hatırlatmakta ve kanıtlamaktadır. Öldürmek ve yok etmek için herhangi bir bahaneye bile ihtiyaç duymayan bir mekanizmadan bahsediyoruz. İhtiyacı olan tek şey yeterli seviyede güç ve daha fazla silah. Olup bitenleri istatistiklere dökmek ise bir şeyleri değiştirmemekle birlikte insanın canını sıkmaktan öteye gitmemektedir. Yine de yukarıda zikrettiklerimize ek olarak 21 Mayıs 1864 tarihi ile sembolleşen Çerkes soykırımında hayatını kaybeden en az 1,5 milyon insan olduğunu, geri kalanların hemen hemen tamamının başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarına sürgün edildiğini, sürgün yollarında da kalan nüfusun yarısının öldüğünü, sürgün güzergahı olan Karadeniz'in bir ceset tarlasına dönüştüğünü hatırlatmakta fayda var. Fayda var çünkü failin ne kadar ileri gidebileceği bu şekilde daha iyi anlaşılabilir. Ölen binlerce insan, yerinden edilmiş milyonlarca mülteci ve yok edilen şehirlere bakarak bugün daha fazlasının olamayacağını düşünmek gibi bir gaflete düşmemizi de engeller. Soykırım öncesinde 250 bin civarı nüfusa sahip olan Çerkeslerin Natukhay kolunun soykırım sonrasında sadece 175 kişi kaldığını not etmek bu konuda çarpıcı bir örnek olabilir. Öldürdüğü insanların kafataslarından koleksiyon yapan veya canlı insanları kazıklara bağlatıp top atışları için hedef yaparak eğlenen komutanların varlığı ve çok daha fazlası da şüphesiz bize göre efsane değil. Bugün itibariyle Çerkesler dünyanın dört bir yanında birbirinden kopuk vaziyette, büyük çoğunluğu kimliğini kaybetmiş bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Bir ulus olmaktan epey uzak olan Çerkeslerin bu hali 158 sene önce yaşadıkları soykırımın amacına ulaştığını da gösteriyor.

Geçmişten gelen tecrübelerimize baktığımızda Vasily Bodnar'ın da dediği gibi aynı acıların sürekli tekrar edeceğini ve hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünmek için yeterli nedenimiz var. Peki, başka bir zaman ve yerde başka inşaların ölümünü, başka şehirlerin yok oluşunu, başka mülteci akımlarını tekrar tekrar seyretmek insanoğlunun kaçınılmaz sonu olmaya devam mı edecek? Tıpkı bugün Ukrayna halkının tüm dünyaya haykırdığı gibi 158 yıldır Çerkesler ve aynı kaderi paylaşan diğer farklı halklar çeşitli vesilelerle kısır döngüye dönüşen bu durumun tekrarlamaması için haykırıyor, dersler alınmasını ve göz yumulmaması gerektiğini ifade ediyor. Bu noktada acıyı yaşayan Bosna halkının efsanevi lideri Aliya İzzetbegovic'in veciz ifadesini hatırlatmakta fayda var. "Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır." Şüphesiz Aliya'nın kastettiği şey bir yakınımızın doğum günü tarihi gibi yalnızca hatırda tutmaktan ibaret değildir. Dönüşü olmayan sonuçlara yol açan söz konusu haksız ve hukuksuzluklara göz yumulmamalıdır. Yalnızca bugün değil geçmişte olanlara da göz yumulmamalıdır.

İnsan olmanın asgari ölçütü

Ez cümle Çerkes soykırımı da Srebrenitsa soykırımı da Suriye halkının yaşadığı zorluklar da Ukrayna'da yaşanan acılar da Hocalı katliamı da Filistin halkının yaşadıkları da yalnızca o halkların değil tüm insanlığın ortak acısı ve sorunu olmalıdır. İnsan olmanın asgari ölçütü budur. Dahası, ateşin en çok düştüğü yeri yaktığı doğrudur ancak o ateşin bir gün her yere düşebileceği unutulmamalıdır. Dünya bunu defaatle deneyimlemiştir. Önümüzde iki seçenek vardır; ya yeryüzüne halife olmayı seçerek iyiden, güzelden, haklıdan, yaşamdan ve yaşatmaktan yana olup yaşadığı dünyayı güzelleştirecek, ya da olan bitenlere sessiz kalıp tüm dünyayla birlikte kendi sonumuzu hazırlayacağız...

[email protected]

  • çerkes
  • soykırım
  • gökhan bolat