Mehmet Akif Çeç / Yazar
Büyük bir tarihi kýrýlma noktasýnýn arifesinde olduðumuzu iddia etmenin artýk ütopik ve fantastik bir iddia olarak deðerlendirilemeyecek kadar gerçekçi hale geldiðini söylemek yanlýþ bir iddia olmasa gerektir. Küçük bir virüsle baþlayan süreç, hemen akabinde büyük bir kýrýlmayý beraberinde getirebileceði gibi, yakýn bir gelecekteki daha büyük bir kýrýlmanýn öncüsü/habercisi olarak da okunabilir. Tarih, artýk dünyanýn gidiþatýnýn üç asýrdýr devam etmekte olduðu gibi devam etmeyeceðini; Batý merkezli mevcut sosyal, siyasal ve ekonomik düzenin yani modern uygarlýðýn, moda tabirle ifade etmek gerekirse “sürdürülebilir” olma vasfýný yitirdiðini kulaklarýmýza fýsýldamaktadýr.
Yaklaþýk üç asýr önce temelleri atýlan modern-maddi uygarlýk; gelmiþ bulunduðu noktanýn, tarihsel olarak insanlýðýn ulaþabileceði en son, en ileri ve en mükemmel uygarlýk noktasý olduðunu, bu sebeple artýk tarihin sona erdiðini, tarihin bundan sonraki zamansal akýþý içerisinde, verili uygarlýðýn haricinde, farklý ve yeni bir paradigmaya/uygarlýða geçiþinin ya da eþzamanlý baþka uygarlýklarýn varolabilmesinin imkanýnýn nihai olarak ortadan kalktýðýný, zira bunun daha ötesi ve ilerisinin olamayacaðýný, Hegel’le girizgahýný yapýp Fukuyama ile son noktayý koyacak þekilde deklare etti. Ýnsanlýðýn ya da Batý dýþý dünyanýn elinde, bu noktadan sonra, geriye bir tek seçenek býrakýlmýþtýr; bu evrensel, yegane, son uygarlýða ya gönüllü ya da gönülsüz (metazori) tam teslimiyet.
Modern uygarlýðýn iflasý
Üç asrýn sonunda bugün gelinen noktada, modern/postmodern uygarlýðýn insanlýða huzur, adalet ve saadet getirebilmiþ olduðunu iddia edebilmek gerçekte mümkün müdür? Bunun mümkün olduðunu söylemek insaf ve hakkaniyet sýnýrlarý çerçevesinde hiç de mümkün görülemeyecektir. Rasyonalist, seküler, pozitivist bir paradigma üzerine kurulan modern uygarlýk, yeryüzünün temel direði olan insan-tanrý, insan-doða ve insan-insan iliþkisini ifsad ederek yeryüzünü yaþanamaz hale getirmiþtir. Modern paradigmanýn temel taþlarýndan biri olan rasyonalizm; hakikati, araçsal aklýn sýnýrlarýna indirgeyerek, ölçümlenebilir, matematiksel, nicel, nesnel bir boyuta hapsetmiþ, bunun neticesinde baþta Tanrý olmak üzere tüm metafiziksel, ulvi hakikatler gerçek dýþý/irrasyonel ilan edilmiþ; böylece modern insan tanrýsal baðlardan kurtularak özgürleþtiðini ve hatta tanrýlaþtýðýný zannederken aslýnda modern sistemin kölesi haline getirilmiþtir. Sekülerizmle, P. Berger’in tabiriyle yeryüzünün gökle/Tanrý ile olan baðý koparýlmýþ, yeryüzü ve üzerindekiler tarihsel þartlarýn ürünü olan salt fiziki/maddi nesnelere indirgenmiþtir. Böylece Tanrý’yý hayatýn ve tarihin dýþýna atan modern insaný, kötülük yapmaktan alýkoyan, sýnýrlayan, denetleyen, dengeleyen hiçbir baðlayýcý üst otorite, ilke, kural, deðer kalmamýþ; potansiyel olarak her türlü gayr-ý ahlakiliði, ilkesizliði ve adaletsizliði/zulmü yapabilir hale gelmiþtir. Üreten ve tüketen bir makineye, biyolojik ve zoolojik bir nesneye indirgenen, fýtratýný ve eþref-i mahlukat olma vasfýný yitiren modern insan, sadece hazlarýnýn ve ihtiraslarýnýn peþinden koþan, ruhsuz, duygusuz, gayr-ý insani bir mahluka dönüþmüþtür.
Ýnsanýn doðayla iliþkisinin bozulmasý da, Weber’in “doðanýn büyüsünün bozulmasý” olarak ifade ettiði üzere, doðaya bakýþýn deðiþmesiyle ortaya çýkmýþtýr. Ruhundan ve kudsiyetinden arýndýrýlan ve metaya/maddeye indirgenen yani sekülerleþtirilen doða, her türlü müdahale ve yaðmaya da açýk hale getirilmiþtir. Dolayýsýyla, modern seküler zihnin “büyüme”ye endeksli ekonomi paradigmasý; maksimum kazanç hýrsýyla doðayý sýnýrsýzca ve sorumsuzca yaðmalamýþ, kirletmiþ ve bozmuþ; dünyayý ihtiraslarýn, vahþi rekabetlerin, haksýzlýklarýn, sömürünün, israfýn, doyumsuzluðun, hazcýlýðýn, gösteriþçiliðin yurdu haline getirmiþtir. Hiçbir sýnýr ve ahlaki ilke tanýmayan modern bilim ve teknoloji de, kitlesel katliamlar yapacak nükleer silahlardan, fýtrata müdahale cüretkarlýðýna varan genetik mühendisliðine kadar haddi aþmada en “ileri” noktalara ulaþmayý baþarmýþ durumdadýr. Dolayýsýyla bu uygarlýðýn gidiþatýnýn yol açacaðý ekonomik, teknolojik kýyametler beklemek artýk hiç de þaþýrtýcý ya da sürpriz bir beklenti olarak görülemeyecektir. Özellikle, liberal ekonomiyi tarihin sonu ve son harikasý ilan eden Amerikan devþirmesi Fukuyama’nýn bu mütekebbir iddiasýnýn aksine, liberal ekonomik düzenin, sadece Batý dýþýnda deðil, Batý’nýn kendi içi de dahil olmak üzere tüm dünyada yol açtýðý küresel adaletsizliði artýk dünya kaldýramaz hale gelmiþtir. Batý baþkentleri evsiz, aç insanlarla dolup taþmakta, banliyölerden merkezlere doðru dinmek bilmeyen büyük öfke dalgalarý yükselmektedir. Modern paradigma ile artýk dünyanýn/devranýn dönemeyeceði açýða çýkmýþ durumdadýr. Bu sebeple, yaþanan virüs olayý, modernitenin kendi elleriyle kendi sonunu hazýrladýðý büyük bir ekonomik kýyametin tetikleyicisi ve ardýndan gelecek olan büyük bir tarihi kýrýlmanýn da baþlangýç noktasý olabilir.
Küresel sömürü uygarlýðý
Fukuyama’nýn liberal ekonominin zaferini ve “tarihin sonu”nu ilan ettiði yirminci asrýn son çeyreðine tekabül eden yýllarda, bir baþka Amerikalý A. Toffler da “eko spazm” olarak adlandýrdýðý teorisiyle, liberal ekonominin büyük bir çöküþe doðru yol aldýðýný öngörüyor ve bu sistemin nasýl kurtarýlabileceðinin çözümlerini arýyordu. Toffler, eko-spazmýn klasik bir krizden, özellikle en yakýn örnek olan 1929 Büyük Buhraný’ndan bile oldukça farklý ve çok daha büyük bir çöküþ, adeta bir kýyamet olacaðýný öne sürüyordu. Gerçekten de dünya üzerindeki iþsizlik, gelir adaletsizliði ve hatta sömürünün yol açacaðý kriz bir yana; mevcut ekonomik sitemde, tüm dünyada tedavülde olan kaðýt paralarýn, kýymetli evraklarýn (çek, senet, tahvil vs.), günümüz bankacýlýk sisteminin bir parçasý olan sanal hesaplar ve sanal paralarýn toplam hacminin, reel ekonomilerin ve gayr-ý safi hasýlalarýn toplamýndan kat kat fazla olmasý bir kýyamet senaryosu yazmak için gerekli olan tüm argümantasyonu fazlasýyla saðlýyor demektir ayný zamanda. Ýnsanlarýn bir sabah, ellerindeki çek, senet, tahvil ve nakit paralarýn artýk hiçbir iþe yaramadýðý bir dünyaya uyanmalarý hiç de olasýlýk dýþý görünmemektedir. Küresel düzeyde, birbirine hassas baðlarla baðlý ve baðýmlý mevcut ekonomik sistemde, illa ekonomik temelli olmasý gerekmeyen, herhangi bir siyasi ya da sosyal kriz, örneðin küresel bir virüs pandemisi, beraberinde büyük bir panik ve kargaþa sarmalý oluþturabilir ve tüm dünyada insanlar ayný anda bankalara koþup hesaplarýndaki tüm paralarýný çekmeye, borsadan çýkmaya ve ellerindeki nakit paralarý, kýymetli kaðýtlarý reel deðere/ürüne çevirmeye yönelebilirler, böylece birbirine hassas diþlilerle baðlý olan çarkýn diþlerinden bir ya da birkaçý kýrýldýðý anda bütün sistem bir daha yeniden ayaða kalkamayacak þekilde büyük bir kasýrgayla çökebilir. Bugün virüs sebebiyle yaþamakta olduðumuz kriz tam da böyle bir krizdir; kaynaðý ekonomik olmamakla birlikte, tüm dünyada verili ekonomi paradigmasýný, ekonomik sistemi ve ekonomik iliþkileri kökten deðiþtirebilecek ve sonrasýnda sosyal, siyasal, paradigmal deðiþimlere de öncülük yapabilecek bir kýrýlma noktasý olabilecek bir kriz. Esasen bu dönüþüm yani köklü bir paradigma deðiþimi, dünya ve insanlýk için kaçýnýlmaz hale gelmiþ durumdadýr. Hem adaletsiz, hem kýrýlgan olan bu sistem bu krizi aðýr hasarlarla atlatmayý baþarabilse bile, yakýn bir gelecekte yine de duvara toslamaktan kurtulamayacaktýr. Zira, bütün devletlerin ve bütün þirketlerin her yýl bir önceki yýla oranla daha fazla büyümeyi bir hedef olarak önlerine koyduklarý bir ekonomik sistemde, örneðin 50 yýl gibi yakýn bir gelecekte toplam büyüme hacminin hangi noktalara ulaþabileceði ve bunun artýk sürdürülebilir olmaktan çýkýp insanlýðý hangi felaketlere sürükleyeceði açýktýr. Ýktisadi rakamlar büyüdükçe kaynaklarýn, doðanýn ve de insani deðerlerin ters orantýlý olarak küçüldüðü bir gerçektir. Büyümeye dayalý bu ihtirasýn, bu doyumsuzluðun tüm insanlýða bedeli zaten küresel yoksulluk, açlýk ve kýtlýk olarak geri dönecek, dolayýsýyla kaçýnýlmaz büyük tarihi kýrýlma da ortaya çýkmýþ olacaktýr. Bu büyük kýrýlma noktasý ayný zamanda tarihin yeni bir paradigma ile yeni bir baþlangýç noktasý olmasý anlamýna gelmektedir. Bu paradigmal deðiþime, henüz kapýda hazýr vaziyette toslaþmayý bekleyen büyük kriz öncesi, gönüllü/iradi ve daha az hasarlý olarak bugünden geçilebileceði gibi; kaçýnýlmaz krizin sonrasýnda zaten çok aðýr hasarlarla, zorunlu olarak geçilecektir. Dolayýsýyla tüm dünyaya bugünden “gelin, sonu olmayan ve insanlýðý büyük bir felakete doðru götüren, büyümeye, israfa, tüketim çýlgýnlýðýna, sömürüye, adaletsizliðe dayalý bu muhteris ekonominin yerine, kanaate dayalý ahlaklý bir ekonomiye hep birlikte ve ayný anda geçme kararý alalým” þeklinde bir ilkesel çaðrýyý ilk kez Müslümanlar yapmalýdýr. Bu ahlaki çaðrý hemen karþýlýk bulmasa bile tarihe düþülmüþ bir not olarak bir gün mutlaka bir karþýlýk bulacaktýr. Ýnsanlýðýn ihtiyaç duyduðu adil, insani ve ahlaki medeniyet paradigmasý yalnýzca Ýslam’da vardýr, fakat Müslümanlar bu büyük paradigma deðiþimine entelektüel açýdan henüz hazýr deðiller.
Yeni iktisadi düzen
Bugün yaþanan virüs krizi sonrasýna iliþkin bizim öngörümüz, bu krizin “de facto” ve spontane biçimde þekillenecek yeni bir iktisadi düzen ortaya çýkaracaðý yönündedir. Bu yeni düzenin, bilahare, Müslüman dünyanýn göstereceði entelektüel cehdle, büyük paradigma deðiþiminin habercisi olmasý en büyük temennimiz elbette. Kriz sonrasý þekillenecek olan bu yeni iktisadi düzen, yaygýn beklenti ve öngörülerde öne sürüldüðü gibi, modernitenin/postmodernitenin daha da güçlenerek çýktýðý, sanal ve dijital teknolojinin tamamen hükümran olduðu, küreselleþmenin ve dünya sistemine baðýmlýlýðýn daha da artacaðý bir sistemi deðil; aksine sanallýklarýndan sýyrýlmýþ, ölçek olarak küçülmüþ, tamamen reele dayalý, dolayýsýyla küreselleþmenin sona ereceði, yerel ve ülkesel olanýn ön plana çýkacaðý bir sistemi ortaya çýkacaktýr. Zira, bir çeþit “tufan” sonrasý ortaya çýkacak bir ekonomik düzen olan bu yapý; her türlü sanallýklarýn, dijital varlýklarýn, kaðýt para ve kýymetli evraklarýn, borsanýn, finansýn, kýsacasý reele tekabül etmeyen hiçbir servet ve birikimin, en çok lazým olduðu bir gün hiçbir iþe yaramadýðýna dair büyük bir kolektif tecrübenin ürünü olarak tebarüz etmiþ olacaðýndan, reel iktisadi deðerler üzerine kurulmasý kaçýnýlmaz olacaktýr. Bu sistem, makro düzeyde, devletler arasý karþýlýklý baðýmlýlýklarýn en aza indirildiði ve kendine yeterliðin öncelikli hedef haline geldiði bir anlayýþý esas almak durumunda kalacaktýr. Mikro düzeyde ise reel ürün (mahsül), bireysel emek, bireysel beceri ve yetenek (ustalýk ve uzmanlýk) dýþýnda reel ve sahici olmayan hiçbir þeyin ticari/ekonomik bir karþýlýðýnýn ve deðerinin olmadýðý bir anlayýþýn üzerine oturacaktýr. Yani, karnýný doyurmanýn, beslenmenin en önemli insani-iktisadi amaç haline geldiði, dolayýsýyla tarýmýn yani gýdanýn/yiyeceðin de en önemli iktisadi eylem ve deðer haline geldiði bir dünya. Bu sebeple tohum ve yerli tohum, baðýmlýlýk ve kendine yeterlilik denkleminde büyük bir önem kazanmýþ olacak, kendi tohumuna sahip olan toplumlar daha güçlü ve özgüvenli olacaktýr. Kriz sonrasý ortaya çýkabilecek büyük çaplý iþsizlik ortamýnda, köye/kýrsala dönüþün büyük bir ivme kazanacaðý (tersine göç), þehirlerin göreli olarak boþalacaðý bir süreç yaþanacak; bu süreçte, köyünde ya da herhangi bir kýrsal alanda, sebze-meyve yetiþtirebileceði, birkaç kanatlý, küçükbaþ ya da büyükbaþ hayvan besleyebileceði birkaç dönüm arazisi olanlarýn kendini þanslý saymalarý için çokça haklý sebepleri olacaktýr. Bu iktisadi düzen, makro ve mikro düzeyde “takas” esasýna dayanacak, mübadele en gerçekçi ve sahici araçlarla/deðerlerle yapýlabilecektir. Mevcut ekonomik sistemin de “para” aracýlýðý ile mübadeleye/takasa dayandýðý þeklindeki itirazlara yönelik olarak, yukarýda izah ettiðimiz üzere, bugünkü sistemde baþta para olmak üzere tüm mübadele araçlarýnýn toplam emisyonunun reel deðerlerin çok üzerinde olduðu, dolayýsýyla paranýn bir takas aracý olmaktan çýkýp sömürü aracýna dönüþtüðü þeklinde kýsa bir cevapla yetinmiþ olalým. Bu yeni iktisadi düzende; küçük iþletme, küçük esnaf, küçük üretici, ev/aile içi üretim yeniden önemli hale gelecek, büyük iþletmeler küçülürken, finans ve hizmet sektörleri önemini yitirerek asgari düzeylere inecektir. Zanaatkarlýk yani bir hüner ve meslek sahibi olmak tekrar altýn bilezik olarak görülecek, zira sýnýrlý üretim ve sýnýrlý takas imkanlarýyla elde edilen sýnýrlý kazançlarla artýk, eskiyen ve kullanýlaný hemen atmak gibi bir lükse sahip olunamayacaðýndan, tamirat ve tadilatýn, el iþinin, el emeði göz nurunun deðeri de kat kat artmýþ olacaktýr. Bu sistemde uluslararasý ticaretin temeli de, gýda ve küçük iþletmelerin ürettiði “hayatî” ürünlerin takasý mantýðýna dayanacaðýndan, büyük çaplý lüks endüstriyel ürünlerin astronomik deðeri olmayacak, örneðin bugün olduðu gibi yüz kamyon dolusu elma parasýna bir otomobil almak gibi bir sömürü yaþanmayacak, zira insanlar bir otomobil alýrken karþýlýðýnda ne kadarlýk bir gýdanýn parasýný ödediðinin hassas hesabýný yapmak durumunda kalacak, dolayýsýyla pahalý ve lüks endüstriyel ürünlere talep azalacaðýndan arz da, fiyatlar da düþecek ve takas/emek-ihtiyaç-deðer iliþkisi çerçevesinde, dengeli noktalarda yeni fiyatlar oluþacaktýr.
Aslýnda bütün açýklýðý ile “geliyorum” diyen büyük küresel ekonomik kriz ve sonrasýnda oluþmasý muhtemel bu iktisadi düzen, tarihi hala lineer olarak okuma ön kabulüyle hareket edenler için imkansýz ve hayali görünüyor olabilir. Oysa onlar zihinlerine vurduklarý seküler, ilerlemeci prangalardan kurtulup tarihe bakacak olsalardý, insanlýk tarihinin irili ufaklý nice kýrýlmalar yaþadýðýna, her kýrýlmanýn ardýndan yeni bir dönemin ya da köklü paradigmal dönüþümlerin ortaya çýktýðýna, nice medeniyetlerin zirvelere yükselip sonra yerlere çakýldýðýna da þahitlik edebilirlerdi. Tarih bize, “tarihin sonu”nun sonunu ifþa ediyor artýk.