Terörle mücadelede kırılma noktası: Gara
ABONE OL

Terörü kaynağında yok etme stratejisi kapsamında yapılan operasyonlarından en önemlileri şüphesiz Pençe harekâtlarıdır. 27 Mayıs 2019 tarihinde başlayan Pençe-1 Harekâtı ile Hakkâri'ye bağlı Derecik ilçesinin hemen karşısında yer alan Hakurk Vadisi'ne, 12 Temmuz 2019 tarihinde Pençe-2 Harekâtı ile Çukurca-Uludere'ye yakın mesafede yer alan Metina kampına, 23 Ağustos 2019 tarihinde de terör örgütünün yoğun şekilde yuvalandığı Sinat-Haftanin hattına Pençe-3 Harekâtı icra edildi. Bu harekâtların farklı tarafı, operasyonlar bittikten sonra bu bölgelere kalıcı üsler kurulması oldu. Bu üsler kış şartlarına da uygun olarak son teknoloji sistemlerle güçlendirildi. Tabii bu süreç öncesi gerek Bağdat gerekse Erbil yönetimi ile hem istihbari hem de siyasi düzeyde görüşmeler gerçekleştirildi.

Güvenlik riski

Amaç: PKK'nın Irak ile Suriye arasında meydana getirdiği terör koridorunu yok etme doğrultusunda; sınırlarımızın ötesinde Hakurk vadisinden başlamak üzere Basyan, Zap, Avaşin, Metina, Haftanin, Sinat hattı ve bu hattın bitiminde Gara dağlarını terör unsurlarından tamamen temizleyerek Kandil-Sincar arasındaki bağlantıyı engellemek ve beklenen Sincar operasyonunun alt yapısını güçlendirmek. Bunun yanında, Türkiye ile Musul arasında yakın zamanda yapılması planlanan demiryolu projesi kapsamında önemli bir güvenlik riski oluşturan bölgedeki PKK varlığını yok etmek.

Pençe 1-2-3 harekâtları ile Hakurk'tan Sinat'a kadar olan alan büyük oranda terör unsurlarından arındırıldı. Bu noktadan sonra zorlu şartlarıyla, bugüne kadar operasyon yapılmayan Gara dağları ilk hedef olarak ön plana çıktı. Terör örgütü de bu zorlu şartları fırsat bilip bu alanlara yoğunlaşmaya başlamıştı. Gara'ya operasyon planı birkaç gün içinde ortaya çıkmadı. Yaklaşık beş ay boyunca bölge istihbarat dahil her açıdan izlenmeye alındı ve bunun sonucunda bir harekat planı yapıldı. Bu sırada alınan istihbaratla daha önceden kaçırılan 12'si Türk vatandaşı olmak üzere 13 kişinin Gara'daki mağaralardan birine götürüldüğü öğrenildi ve operasyon kapsamı bu yeni duruma göre genişletildi.

10 Şubat günü gece saat 02:55'te F-16'lar, Atak helikopterleri, İHA ve SİHA'lar ile Gara dağlarında belirlenen 50'nin üzerinde hedefe yönelik harekat başladı. Belirlenen hedeflerden 48'i imha edilmiş diğerleri ise başta güvenlik olmak üzere çeşitli sebeplerden dolayı iptal edildi. Özel kuvvetlerin araziye inişi sırasında üç askerimiz şehit oldu. Alıkonulan vatandaşlarımızın tutulduğu mağara tespit edilince alan çembere alındı. Maalesef ilk hava indirmenin yapıldığı esnada, kaçırılan vatandaşlarımız "Soreş Beytüşşebab" kod adlı terörist tarafından şehit edildiler. Mağara içinden dışarıya iletişim sağlanmış olmalı ki, PKK'ya yakın hesaplar, sözde haber siteleri "Türk ordusunun rehinelerin tutulduğu mağaranın bombalandığına" dair yalan haberleri yaymaya başladı. Oysaki arazi yapısının oldukça çetin olması nedeniyle hava unsurları tarafından bombardıman gerçekleştirilmesi mümkün değildi. Bu noktada PKK ve ona bağlı sözde medya organlarının "13 insan bombardımanla öldürüldü" yalanı ilk anda çürütülmüştü. Bu yalanı HDP'liler de dillendirmeye başladı. Vücut yapısı bozulmamış olan naaşlar otopsi için getirildikleri Malatya Adli tıp morgunda yakınlarına da gösterildi. Gerçekler ortaya çıkınca da bu açıklamadan geri adım atmak zorunda kaldılar. Kaçırıldıkları ilk andan itibaren acılı aileleri alçakça istismar etmeye çalışanlar cenazeleri üzerinden de iğrenç bir kara propaganda yürütmeye çalıştılar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Gara operasyonundan çok kısa bir süre önce bir milletvekilinin Gara dağlarına gittiğini söylemesi ise sözün bittiği yerdi.

Operasyon sonucu paramotorlarla kaçmaya çalışanlar dahil 50'den fazla terörist etkisiz hale getirildi. Ulaşılamaz dedikleri, kendilerini güvende hissettikleri bu zorlu coğrafyada terör örgütüne çok ağır bir zayiat verdirildi.

Kırılma noktası

Gara katliamı şüphesiz bir kırılma anıydı. Bu saatten sonra, hiçbir ülke ya da kuruluş Türkiye'nin milli güvenliğini tehdit eden terör örgütlerine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde icra ettiği ya da edeceği sınır ötesi harekâtlarına karşı tavır alamaz, sorgulayamaz. ABD Dışişleri Bakanlığının ilk yaptığı açıklamada "eğer doğruysa" ibaresi de PKK'nın kara propagandasına dayanan bir ön alma stratejisinden başka bir şey değildi. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve Türk Dışişlerinin bu berbat açıklama karşısında son derece sert tavırları sonrası ABD, Gara katliamında PKK'nın sorumluluğunu teyit etti. Mağarada bulunan silahlar da Amerika'nın PKK'nın Suriye kolu üzerinden verdiği silahlardı. PKK/SDG'den kaçan sözde eski örgüt sözcüsü bu gerçeği net bir şekilde anlatmıştı;

"İlk başlarda silahları aldığımıza dair sadece imza atıyorduk. Ama tüm silahlar PKK liderlerinden Türkiye Kürdü, Safkan diye birine gidiyordu. Safkan, silahları sadece kendi bildikleri bir yere götürürdü. Yine böyle devam ediyor. ... Tüm fikirler Brett McGurk tarafından ortaya atılıyordu. ABD'nin bundan haberi vardı, tiyatroyu kendileri istedi. Tüm bu oyunlar, bir gün bu silahların PKK'ya ulaştırıldığının ortaya çıkmaması için yapıldı. Ancak biz bu gelişmiş silahların PKK ve YPG'ye gittiğinden emindik. Amerikalılar için silahların nereye gideceği umurlarında değildi. Bir kere bile silahları ne yaptığımızı nerede kullandığımızı sormadılar. "(YPG'nin) Silahları bitirdik" oyununa bile geliyorlardı ve hemen yeni silah teslimatı başlıyordu."

Fransa'nın yaptığı açıklama da, "13 Şubat tarihinde, Irak'ın kuzeyinde, 13 Türk vatandaşının vefat haberini üzüntü ile öğrendik. Hayatını kaybedenlerin ailelerine en içten taziyelerimizi sunarız" cümlesinden ibaretti PKK'nın adını dahi anmadan verdiler ha keza Rusya. Bunun yanında Rusya Federasyonu PKK'yı terör örgütü olarak tanımadığı gibi Suriye kolu PYD'nin Moskova'da temsilcilik açmasında da bir mahzur görmedi.

Şii milislerden tehdit

Gara operasyonu sonrası bir sonraki adım PKK'nın Suriye'ye bağlantı hattında ikinci Kandil olarak düşündüğü Sincar ve Suriye tarafına geçiş olarak kullanılan, PKK kamplarının bulunduğu Karaçok Dağı'na düzenlenecek geniş çaplı büyük operasyon. Harekât daha başlamadan Irak içindeki İran destekli Şii milis gruplarından tehdit açıklamaları gelmeye başladı. Çünkü Sincar'da, PKK'nın uzantısı YBŞ ve Şii Haşdi Şabi örgütü birlikte hareket ediyor. Birleşmiş Milletler denetiminde yapılan anlaşmaya göre tüm silahlı grupların Sincar'dan çekilmesi gerekiyordu ama gelinen noktada bu gerçekleşmedi. Türkiye karşıtı, İran yanlısı Irak Fetih ittifakı başkanı ve Haşdi Şabi ana bileşenlerinden Şii Bedir Örgütü lideri Hadi el-Amiri bir açıklama yaptı: "Doğrulanmış istihbarat verileri, Türk ordusunun Sincar Dağı'na saldırmak niyetinde olduğunu gösteriyor. Türk hükümetinin bu düşmanca eylemleri durdurması gerekmektedir çünkü bu durum her iki ülkenin de çıkarına değil. Bu operasyonun uluslararası ilişkiler üzerinde çok büyük bir etkisi olacaktır." El-Amiri bununla da yetinmedi Türk Silahlı kuvvetlerinin yıllardan beri konuşlandığı Kuzey Irak'taki Başika dahil tüm üslerden geri çekilmesini de talep etti. Öte yandan 3 Ocak 2020 tarihinde İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani ile birlikte öldürülen Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Mehdi el-Mühendis'in 21 Ağustos 2019 tarihinde ABD ve İsrail'e yönelik açıklamasından bir gün sonra 22 Ağustos'ta, Ashab-ı Kehf adında Şii bir milis gurubu daha kurulmuş özellikle ABD'nin, Süleymani suikastı sonrası saldırılarını artırmıştı. İşte bu örgüt de, olası Sincar, Mahmur operasyonuna karşı, 14 Şubat günü MİT Başkanı Hakan Fidan'ı hedef alarak, "Türk ordusu Ninova'nın derinliklerine inerse, Irak'ta Türkiye'nin tüm ekonomik ve güvenlik çıkarlarını küle çevireceğiz" şeklinde bir tehdit açıklaması yayınladı.

Türkiye karşıtı algı

PKK ve örgüte yakın gazeteciler (!) de DEAŞ zulmü ile çok acılar çeken Ezidi nüfusu kullanarak uluslararası kamuoyunda Türkiye karşıtı bir algı oluşturup Sincar operasyonun engellenmesi için yoğun bir kara propaganda yürütüyorlar. DEAŞ'tan arındırıldıktan sonra buranın "ikinci Kandil" olması doğrultusunda özerk bir yönetim statüsüne geçmesi için kampanyalar yürütüldü -ki bu kampanyaya Selahattin Demirtaş da ABD'ye giderek destek aramıştı. Tüm bunlar yaşanırken yüzlerce Ezidi genç kız, hatta çocuklar Kandil'e kaçırıldı. 2019 bahar aylarında Milli İstihbarat Teşkilatı'nın, Sincar'da gerçekleştirdiği operasyon ile 4 teröristi Türkiye'ye getirildi. O teröristlerden biri, Sincar'da yaşayan Ezidi bir ailenin 11 yaşındaki engelli çocuğuna tecavüz etmiş, PKK da olayını üstünü kapatmak amacıyla bu teröristi başka bir bölgeye göndermişti. Şengal Kaymakamının "PKK'nin Şengal'de genç kızları kaçırması ve insanları korkutması Şengal'de yaşanan jenosidi daha beter hale getiriyor" açıklaması PKK'nın Sincar/Şengal bölgesinde yaşattığı zulmü açıkça gözler önüne seriyor.

Geldiğimiz noktada yaşananlar gösterdi ki; Türkiye'nin sınırları ötesinde PKK terör örgütü ile uluslararası hukuk kurallarından kaynaklanan haklarıyla giriştiği meşru mücadelesinde, kendi göbeğini kendisinin kesmesinden başka çaresi yok. Zira, birbirlerine düşman görüntüsü veren ABD, İsrail ve İran bölgedeki Türkiye çıkarları karşısında ortak paydada yer alabiliyor ha keza Rusya. Bunun yanında sınır içinde ya da dışında Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından bunca zorlu mücadeleler verilirken içeriden terör örgütlerinin argümanlarıyla karşı karşıya kalmak da açıkçası biraz moral bozucu.

[email protected]