Türk-Alman İlişkileri... Tek taraflı bağımlılıktan karşılıklı bağımlılığa
ABONE OL

Dr. Necdet Özçelik/Kapadokya Üniversitesi Öğretim Üyesi

İsrail'in Filistin'de inşa ettiği işgal ikliminin ortaya koyduğu insani ve siyasi sorunsal, çatışmanın durdurulması ve İsrail-Filistin çatışmasına kalıcı bir çözüm bulunması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çok yönlü diplomatik çabalarını yoğunlaştırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 17 Kasım'da Almanya'ya düzenlediği ziyaret İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ve işgali karşısında ilkesel bir şekilde kayıtsızlık tavrı sergileyen Batı blokundan bir aktörle görüşülmesi anlamında oldukça önemliydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya'da İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne yönelik Türkiye'nin çabalarına destek ararken bir taraftan da iki ülke arasında bir süredir devam eden ikili anlaşmazlıkların üstesinden gelebilmek için ortak bir zemin geliştirmenin önemine dikkat çekiyordu.

İki devletli çözüm

Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya ziyaretinde sivil kaybının ve sivil altyapının tahrip edilmesinin önlenmesi için İsrail ile Filistin arasında ateşkesin inşası ve çatışmayı kalıcı bir şekilde 1967 sınırları dâhilinde iki devletli çözüm temelinde yapısal olarak sonlandırmayı işaret etti. Bu kapsamda, Almanya ne ateşkesin anlık inşası ne de çatışmanın yapısal çözümü için bir pozitif niyet beyanında bulunmamakla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyareti Almanya'nın bölgesel çatışmalara karşı duyarsızlığının ve çatışmanın çözümüne dair negatif yaklaşımın muhtemel sonuçlarının tartışılmasını sağladı. Erdoğan'ın ziyaretinde geliştirdiği moral ve ahlaki üstünlük Alman kamuoyunun da dikkatinden kaçmadı. Öyle ki Alman kamuoyunda Alman hükümetinin bölgesel çatışmalara karşı sergilediği pasifist yaklaşımlarının potansiyel jeopolitik riskleri ile bu risklerin üstesinden gelinmesi için Almanya'nın Türkiye ile neden birlikte çalışması gerektiği birlikte tartışılmaya başlandı.

Buradan hareketle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretinde Almanya ile ikili ilişkilerin çerçevesini savunma sanayi işbirliği, terörle mücadele, Orta Doğu'da istikrar, kültürel etkileşim ve gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi konularıyla belirlemiş olması oldukça dikkat çekiciydi. Türk heyetinin Almanya ziyaretinde gündeme getirdiği temel konu savunma sanayi ile Türkiye'ye uygulanan gizli yaptırımların kaldırılması ve Türkiye'nin EF-2000 savaş uçağı tedarikinin önündeki siyasi engellerin kaldırılması konusunun gündeme gelmesi ikili ilişkilerin yeniden inşası için bir test niteliği taşıdığı ifade edilebilir.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki Türkiye-Almanya ilişkilerini kabaca dört dönemde kategorize edilebilir: (1) Soğuk Savaş Dönemi ilişkiler, (2) Soğuk Savaş sonrası ilişkiler, (3) AB Müzakereleri dönemi ilişkiler ve (4) 15 Temmuz sonrası ilişkiler.

Soğuk Savaş Dönemi Türk-Alman ilişkileri

Soğuk Savaş süresince iki ülke arasındaki temel gündem Sovyet tehdidine karşı Türkiye'nin önleyici askeri kapasitesinin artırılması ve Almanya'nın yeniden inşasıydı. TSK'nın kara, deniz ve hava kuvvetleri kapasitesi ile Türk Savunma Sanayisine dönük hibe, destek, kredi programlarıyla Almanya'dan Türkiye'ye tek yönlü tedarik ve teknoloji transferlerinin yapıldığı bir deneyim yaşanmıştır.

Özellikle 1960 ve 70'lı yıllarda kara kuvvetlerini modernizasyonu kapsamında çeşitli projeler geliştirilmiş ve bunlardan Hafif Silâh İmali Projesi kapsamında G3 piyade tüfeği ve MG3 makineli tüfeğin MKEK'de üretilmesi hedeflenmiştir. Yine başka bir proje kapsamında aynı yıllarda MKEK bünyesinde Kırıkkale'de Cobra tanksavar silahı üretimi, Kayseri ve Arifiye'de ki askeri fabrikalarda zırhlı araç bakım/onarım projeleri Alman yardımlarıyla hayata geçirilmiştir. Bu dönemde Almanya'dan deniz kuvvetleri için 9 adet hücumbot tedarik edilirken, denizaltı üretim projesi de hayata geçirilmiştir. Hava kuvvetleri için Almanya'dan başlangıçta 12 adet C-160 uçağı tedarik edilmiş, sonrasında bu sayı 20'ye çıkmıştır. Ayrıca bu dönemde Alman yardımıyla Kayseri'de bir paraşüt fabrikası da kurulmuştur.

Alman yardımlarının 1980'li yıllarda hibe ve kredili yarımlar şeklinde artarak devam ettiği görülür. 232 adet Leopard 1 A3 tankı, 12 adet Leopard tank kurtarıcısı, 374 adet Milan tanksavar silahı ve bu silaha ait yaklaşık 6000 roket Almanya'dan bu dönemde tedarik edilen platform, silah ve mühimmatlar arında yerini almıştır. Özellikle kara kuvvetlerindeki teşkilat, malzeme ve kadro yapılanması içinde sistemli bir şekilde işletme ve bakım kademelerinde Alman etkisi ağırlık kazanmıştır.

Görüldüğü gibi Almanya'nın Türkiye'ye yaklaşımı Soğuk Savaş döneminde genel olarak güvenlik perspektifli olmuş, Sovyet tehdidini önleyebilmek için Türkiye'nin askeri kapasitesinin geliştirilmesi için 60'lı yıllar ile 90'lı yıllar arasında askeri yardım ve tedarik süreci muntazaman işletilerek tek taraflı bağımlılık derinleştirilmiştir. Ne zaman ki Soğuk Savaş sona ermiş Sovyet tehdidi ortadan kalkarken tek kutuplu dünya düzeni tesis edilmeye çalışılmış, Almanya'nın da Türkiye'ye karşı tavrında değişiklikler meydana gelmiştir.

Soğuk Savaş sonrası Türk-Alman ilişkileri

Soğuk Savaş döneminde Batı Almanya'nın ekonomik kalmasının aksine, Soğuk Savaş sonrasında Doğu Almanya'nın yeniden inşası, altyapı yatırımları ve entegrasyonu Almanya üzerinde ciddi bir mali yük yarattı. Bu da Almanya'yı Avrupa'daki ekonomik ve siyasi konsolidasyonu odaklanan içe dönük bir aktör haline getirdi. 2005 yılına kadar geçen sürede üst üste gelen ekonomik durgunluk ve büyüme problemleri Almanya'yı ve AB'yi genişlemeye itti ve Almanya da eski Doğu bloku ülkelere yöneldi. Doğu Avrupa genişlemesi ile birlikte AB, liberal demokrasinin normlarını üyelik için olmazsa olmaz itici bir güç olarak tasarlamıştır ve temelinde 1993 yılında alınan kararlar gereğince Kopenhag kriterleri yatan demokratik koşulluluk, insan hakları ve liberal demokrasi normları gibi AB'nin temel politik prensiplerine uyumu zorunlu hale getirilmiştir. Bu dönemde odağı doğu Avrupa'ya kayan Almanya da Türkiye ile ilişkilerini revize etmiş Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı güçlendirmeye çalıştığı Türkiye'yi ve Kopenhag kriterleri çerçevesinde sonu gelmeyen bir dönüştürme süreci ile meşgul etmiştir. PKK terörü ile mücadelenin getirdiği sosyo-ekonomik kompleksi çok iyi değerlendiren Almanya Türkiye'deki siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı da kullanarak koalisyon hükümetleriyle geçen 1990'lı yıllarda Türkiye'deki siyasi, ekonomik ve sosyal alanlara doğrudan müdahale edebilme yeteneği geliştirmiştir.

Savunma işbirliği anlaşmasının da önemini yitirdiği bu dönemde Almanya'dan tedarik edilen savunma ürünlerinin PKK ile yürütülen silahlı mücadelede kullanılmamasıyla ilgili dayatmalar getirilmiş, öte yandan Türkiye'nin 1990'lı yılların sonunda talep ettiği Leopard 2 A4 gibi platform ve sistemlerin satışına onay verilmemiştir.

AB Müzakereleri Dönemi Türk-Alman İlişkileri

Türkiye'nin 1999 yılında AB'ye üyelik statüsünün AB tarafından resmen onaylanmasının ardından Türk-Alman ilişkileri de Türkiye'nin katılım ortaklığı belgesi gereğince müzakerelerin açılması için ön şart olan siyasi kriterlerin karşılanmasına yönelik uyum yasası paketlerinin görüşüldüğü bir sürecin etkisi altında kalmıştır. Terörist Abdullah Öcalan'ın 1999 yılında yakalanmasının ardından Türkiye'nin terörle mücadele gündeminde göreli bir hafiflemenin görüldüğü bu dönemde Türk-Alman ilişkileri pozitif bir seyir izlemiştir.

2005 tarihinde Lüksemburg'da yapılan Hükümetlerarası Konferans ile Türkiye resmen AB'ye katılım müzakerelerine başlamıştır. Kıbrıs sorunun tahakküm altına aldığı bu süreçte Almanya-Türkiye arasındaki olumlu ilişki atmosferi devam etmiştir. Öyle ki 1990'lı yılların sonunda Türkiye'ye satışı engellenen Leopard 2A4 tanklarının Türkiye'ye koşullu satışına izin verilmiştir. Dönemin Alman Savunma Bakanı Peter Struck Ankara'nın AB standartlarını yerine getirmek için son birkaç yılda gerçekleştiği reforma atıfta bulunarak, "Son beş yıldır Türkiye'de tamamen farklı bir süreç yaşanıyor" şeklinde ifadelerde kullanarak Leopard 2A4'lerin satışıyla ilgili olumlu görüş bildirmişti. Almanya 2005 yılından itibaren toplam 354 adet Leopard 2A4 tankının İç Güvenlik Harekâtında kullanmaması kaydıyla Türkiye'ye satmıştır. Bu tanklar 2017 yılındaki Zeytin Dalı Harekatı'na kadar İç Güvenlik Harekat Bölgesinde ve PKK/PYD'ye karşı kullanılmamıştır. Dolayısıyla Almanya AB müzakere sürecini de Türkiye'nin tek taraflı savunma bağlılığını sürdürmek için manipüle etmiştir. 2014 yılında Türkiye-AB arasındaki pozitif gündemin son bulmasıyla Türk-Alman ilişkileri de bir seri sınamayla karşı karşıya kalmıştır.

Suriye İç Savaşı etkisi ve 15 Temmuz sonrası süreç

Türkiye-Almanya ilişkileri 2015 yılında Suriye'deki gelişmelerin etkisiyle artan düzensiz göç akınlarına yol açması nedeniyle önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu çerçeveden işbirliğinin önemi yeniden dile getirilirken Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin yeniden canlandırılması, göç yönetiminde yük paylaşımı ve terörle mücadelede işbirliği gibi gündemler ikili ilişkilerin de başlıca konuları olmuştur. 15 Temmuz 2016'daki FETÖ darbe girişimi süreci ve sonrasında Almanya'nın Türkiye'ye karşı sergilediği dayanışma eksikliği ve çoklu güvenlik tehdidinin Türkiye'nin karşı karşıya bıraktığı güvenlik odaklı politika Almanya-Türkiye ilişkilerini olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Birçok FETÖ ve PKK üyesisinin Almanya'ya kaçmış olması ve burada Türkiye aleyhindeki faaliyetlerine devam ediyor olması Türkiye ve Almanya arasındaki en önemli sorunlardan birisi olarak varlığının sürdürmektedir.

Öte yandan, Almanya'dan 2005 yılında tedarik edilen Leopard 2A4 tanklarının Zeytin Dalı Harekâtında kullanılmış olmasını öne sürerek Alman Hükümeti, Türkiye'nin talep ettiği Leopard tanklarının modernizasyonu projesini iptal etti ve Türkiye'ye yapılan tüm silah ihracatını da durdurdu. Buna rağmen Türkiye'de savunma sanayii sektöründe meyana gelen olumlu gelişmelerin tesiriyle Leopard 2A4 tankının modernizasyon süreci 2019 yılından itibaren BMC firması tarafından başarıyla gerçekleştirilmektedir. Kayseri'deki 2'nci Ana Bakım Fabrikası'nın geliştirilen kapasitesi Almanya'ya karşı onlarca yıldır süregelen tek taraflı bağımlığın ortadan kaldırılması için önemli bir sembol olmuştur.

15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından Türkiye'nin Almanya'ya karşı bağımlığının büyük ölçüde azaldığını ve Almanya'nın Türkiye'deki siyasi ve sosyal alana nüfuz edemediği gözlenmektedir. Öte yandan, Türkiye'nin Libya özelinde kuzey Afrika'nın geneli ve Doğu Akdeniz'deki faaliyetleri Almanya'nın Türkiye'yi stratejik bir rakip olarak kodlamasına gerekçe olarak gösterilmektedir. Oysa bu gelişmeler Türkiye açısından oldukça rasyonel ve geçerli sebeplere dayanmaktadır zira Türkiye Batı eksenli dış politika sarmalından uzaklaşmış ve özerkleşmiştir. Diğer taraftan Türkiye'nin Rusya-Ukrayna Savaşında takındığı rasyonel ve çok boyutlu tutum Almanya ve Avrupa'nın enerji güvenliği için Almanya'nın Türkiye ile neden birlikte çalışması gerektiğini açıklamaktadır. Bununla birlikte İsrail-Filistin Çatışmasının çözümünde Türkiye'nin rolü Almanya'nın faydasınadır. Zira, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatının inisiyatifsizliği ve eylemsizliği bölgeye Batı bloku dışında bir aktör olan Çin'i davet etmektedir. Bu da ne Almanya'nın ne de Türkiye'nin çıkarlarına hizmet edecek bir durumdur. Buna karşılık Almanya'nın Türkiye'nin bölgesel çatışma dinamikleri üzerindeki etkisinden istifade edebileceği bir ortam da söz konusudur. Ancak, Türkiye açısından bakıldığında Almanya'nın Türkiye'nin bölgesel etkilerinden istifade edebilmesinin de koşulları vardır. Bu koşullardan birincisi Türkiye'nin talep ettiği EF-2000 savaş uçağının tedarik yolunun açılmasıdır. Bu iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin gelişmesi için de bir test sürüşü niteliğindedir. İkici koşul ise AB-Türkiye müzakerelerinin yeniden rayına oturtulmasıdır. AB üyeliğine olan ilgi ve sempatinin giderek azaldığı Türkiye'de, Türkiye'yi memnun edecek koşulun tam üyelik yerine genişletilmiş gümrük birliği anlaşması ve vize serbestisinin hayata geçirilmesi olabilir. Almanya eğer Balkanlar ve Doğu Avrupa'da Rusya'yı, Orta Doğu'da Çin'i dengelemek istiyorsa Türkiye ile işbirliği geliştirmekten başka çaresi yoktur. Almanya'nın ilgi ve etki alanlarındaki bölgesel jeopolitik manzaralar, Almanların Türk-Alman ilişkilerinde alışılagelmiş tek taraflı Türk bağımlığının geride kaldığını anlaması için yeterlidir.

@necdet4059

  • Necdet Özçelik
  • almanya
  • açık görüş