Türkiye siyasetinin yeni sınavı: Ajans siyaseti
ABONE OL

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın seçim döneminde yapmış olduğu bir basın toplantısı bugünlerde tekrardan gündeme geldi. Söz konusu toplantıda bir basın mensubunun “‘HDP’yi ziyaret edecek misiniz?” sorusuna Yavaş, “Ajans karar verecek” şeklinde cevap veriyor.

Mazisi eski

Türkiye siyasetinde “ajans karar verecek” şeklinde bir cevaba pek alışkın değiliz. Oysa siyasal iletişimde ajansların oldukça eski bir mazisi var. 1843 yılında ABD Philadelphia’da Volney Palmer adında genç bir adamın ilk reklam ajansını açmasıyla propagandanın da modern çağı başlamış oldu.

Siyasal reklamcılık tarihi

Türkiye’nin siyasal reklamlarla tanışma süreci ise 1977 yılında başladı. 1977 seçimlerinde Adalet Partisi için Cenajans tarafından hazırlanan seçim kampanyası Türkiye’de siyasal reklamcılığın başlangıcı olarak kabul ediliyor. Ancak günümüze gelindiğinde ajanslar, sadece propaganda kısmında değil, strateji belirme alanında da önemli bir etkiye sahipler, peki neden? Her toplumun karar vermek, anlaşmazlıkları sonuca bağlamak ve faaliyetleri düzenlemek için bir mekanizmaya ihtiyacı vardır. Türkiye’de bu durum önceki senelerde seçimler üzerinden sağlanırken, medyanın ve teknolojinin değişimiyle beraber bu durum yerini sürekli iknayı gerektiren bambaşka bir mekanizmaya bıraktı. Bilgi çöplüğü içinde uçsuz bucaksız bir iletişim ağının içindeyiz. Sıradan bir insan bundan 10 sene önce yalnızca 1 milyon reklama maruz kalırken şu anda ortalama bir insan 7 milyonun üzerinde reklamla karşı karşıya kalıyor. 17. Yüzyılda New England’ta yaşayan bir Püriten, eksiltmeden devam ettirdiği ibadetleri neticesinde senede sadece 3 bin saatini kilisede geçirirken biz bugün günde ortalama 8 saatimizi dijital iletişimle geçiriyoruz.

Bu durum haliyle hafızayı canlandıran, takipçisini yormayan içerik ya da eylemin önünü açıyor. Amerikalı gazeteci ve yazar George Will, bu dönem için şöyle bir yorumda bulunuyor: “Şayet Lincoln Özgürlük Bildirgesi’ni bugün yayınlasaydı şöyle derdi: ‘Dudaklarımı okuyun. Bundan sonra kölelik yok.’ “ Giderek zorlaşan siyasal iletişim ortamında, liderler işlerini şansa bırakmamak için cümlelerini özenle seçme gayretine giriştiler. Mansur Yavaş’ın bugün dediklerinin tekrardan gündeme gelmesine sebep olan asıl gelişme ise muhalefet liderlerinin genelinde gözlenen yeni siyasi jargon. Meral Akşener, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili bir soru sorulduğunda, “bizden öyle istendi” şeklinde bir cevap verebiliyor ya da Kemal Kılıçdaroğlu Muharrem İnce ile alakalı süreci “ zamana bıraktık” şeklinde cevaplıyorsa bu durum bize yeni dönem siyasetinin sinyallerini veriyor. Gelinen noktada, muhalefet liderlerinin kendi başlarına karar alma noktasında sorunlar yaşadığı aşikâr.

Şu anda dünyada 10 binin üzerinde ajans, sadece siyasal iletişim hizmeti vermek için siyasilere/partilere danışmanlık hizmeti sunuyor. Bunların 3 bin 500’ü doğrudan hükümet ve bakanlıklarla çalışıyor. Hal böyle iken siyasetin yalnızca siyasiler üzerinden ilerlediğini düşünmek büyük bir hata olur elbette. Türkiye’de şu anda muhalefet tarafında gözlenen durum, geliştirilen stratejilerin bambaşka bir organizasyon ve planlama üzerinden ilerlediğini gözler önüne seriyor.

Ajansların belirlediği stratejiler üzerinden ilerlemeyi uygun gören muhalefet unsurları yapmış oldukları açıklamalarda benzer, hatta kelime yoğunluğu açısından oldukça yakın cümleleri tercih ediyorlar. Öyle ki Muhalefet liderleri, Biden’ın skandal videosu yayınlandıktan 8 saat sonra ancak açıklama yapabildi. Twitter üzerinden yapılan açıklamalarda “Yedi ay önce, yedi ay evvel” gibi benzer öbeklerin kullanıldığı fark edildi. Bu da açıklamaların belli bir yerden çalışılarak sunulduğunun kanıtı niteliğinde oldu.

Dezenformasyon

Tabii bu geniş perspektifi toplumun fark edebileceğini düşünmek hatalı olur. Çünkü aşırı bilgi paylaşımının neden olduğu misavoidance etkisi nedeniyle, insanlar artık haber ya da makale gördüklerinde tiksinmeye başladılar. Haliyle, ajanslar da stratejilerini sadece bir lider üzerinden değil, aynı anda birden fazla lider üzerinden topluma nakşettirerek “fanus etkisini” yıkma, her kesime ulaşma gayesindeler. Ve burada dezenformasyonu da güçlü bir şekilde kullanıyorlar.

Toplumun medya-okuryazarlığı hususundaki zayıflığından da faydalanan bu ajanslar, ileri okumalar ve anketlerle sürekli strateji hallerini sürdürmeye, yalnızca siyasi gelişmeleri değil, sosyal değeri olan toplumsal gelişmeleri de malzemeleri haline getirmeye başladılar.

Diktatör söylemi

Muhalefetin ajans stratejilerinde ana temayı oluşturan dezenformasyon sürecinin adımlarını takip ettiğimizde ise şöyle bir evre ile karşılaşıyoruz; süreç eksik bilgiyle oluşturulmuş içeriklerle başlıyor, bu içeriklerin giderek uzay mekiği misali hiçbir doğruluğu olmayan yalana evriliyor, yalana evrilişi sırasında ise asıl kabullendirilmek istenen söylem devreye sokuluyor ve kabullendirilme aşamasına geçiliyor. “Saray rejimi” söylemi ve “diktatör” söylemlerinin servis edilişlerinde kullanılan çarpıtmaların ortaya çıkış süreci izlendiğinde biraz önce sözünü ettiğimiz aşamaların hepsinin birer birer uygulandığını kolaylıkla görebiliyoruz. Dezenformasyonu da çekinmeden kullanarak tıpkı tarikatvari bir “yeni sosyal gerçeklik” arayışına giren ülke muhalefetine karşı, iktidar cevap verme hakkını kullandığında dahi “suçlu” ve “planlı” olarak gösterilmeye çalışılıyor. Bir yabancı devlet başkan adayının Türkiye iç siyasetini yönlendirme hayaline cevap verdiğinizde bile destek göreceğiniz yerde eleştirilir konuma geçebiliyorsunuz. Bu durum aslında her şeyi özetliyor.

[email protected]