Uluslararasý hukuki güvenlik tehdit altýnda
ABONE OL

Prof. Dr. Cengiz Gül / Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öðretim Üyesi

Balfour Deklarasyonu, I. Dünya Savaþý'nýn sonlarýna doðru 2 Kasým 1917'de, Ýngiltere savaþ kabinesindeki Dýþiþleri Bakaný Arthur James Balfour'un giriþimi sonucunda, Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulmasýna zemin hazýrlamak ve hatta bunu hýzlandýrmak adýna, Siyonist hareketin liderlerinden Lord Rotschild'e hitaben yazýlan ve Yahudi Siyonist isteklerinin Ýngiliz Baþbakaný Lloyd George ve kabinesi tarafýndan tam bir destekle karþýlandýðýný adeta müjdeleyen bir mektup olarak bilinmekte ve yüzyýldan fazla bir zamandýr Filistin ve çevresindeki Müslüman coðrafyasý için iþgal, katliam ve soykýrýmlara uzanan sürecin meþ'um bir belgesi olarak da kayýtlara geçmektedir. Siyonist – Yahudi hedeflerinin ilk aþamasý da böylece tamamlanmýþ olan ve Ýngiltere'nin Siyonist hareketle iþbirliðini ve tam desteðini en açýk bir þekilde ortaya koymasýyla da öne çýkan bu Balfour Deklarasyonu'nun yayýnlanmasýndan çok kýsa bir süre sonra, 9 Aralýk 1917'de, Ýngiliz iþgal kuvvetleri Filistin'i iþgal ederek Kudüs'e girmiþlerdir. Tarihte, 1099'dakinden sonra Kudüs'ün ikinci haçlý istilasý hükmündeki bu Ýngiliz iþgalinin asýl amacý ise, bölgede bir haçlý hâkimiyetinden de öte, Siyonizmin tahakkümüne zemin oluþturmak suretiyle, Sykes-Picot Anlaþmasý ile Balfour Deklarasyonu'nda Siyonist örgütlere yapýlan vaatlerin yerine getirilmesidir.

Batýlý sömürgeci güçlerin Ýslam coðrafyasýnýn kalbine hançer saplarcasýna Filistin'de Ýsrail'i kurdurmasýnýn iki temel hedefi bulunmaktaydý. Bunlardan ilki, Batýlý ülkeler için bir problem teþkil eden Yahudi azýnlýklarýn göç edebilecekleri bir yurt oluþturulmasýydý. Ýkinci olarak da, Ýslâm toplumlarýnýn kalbine bir uzak karakol yerleþtirmekti. Batýlý ülkeler için Ýslâm dünyasýnda tehlike oluþturabilecek geliþmelerin önce bu karakol vasýtasýyla engellenmesi ve gerektiðinde ise vurulmasý hedeflenmiþti. Ýþte küresel sömürgeci güçler, bu gerekçeyle söz konusu Ýsrail uzak karakolunu oluþturmak için devreye giren Ýngiliz iþgal güçlerine de sürekli destek vermiþlerdir. Ýngiliz iþgal güçleri, Filistin topraklarýnda bir Siyonist iþgal devletinin kurulmasý için þartlarýn oluþtuðunu gördükten sonra da yerlerine Yahudileri býrakarak 1947'de bu topraklardan çekilmeye baþlamýþ, Yahudilerin kendi devletlerini kurabilmek için çýkarttýklarý iç çatýþmalar sonucunda ise, 1948'de Filistin topraklarýndan tamamen çekilmek suretiyle vesayet yönetimlerini sona erdirmiþlerdir. Bunun ardýndan, Yahudiler, BM'nin kendilerine verdiði yüzde 55 oranýndaki Filistin topraklarýyla da yetinmeyerek, bunun üçte birinden de fazla bir Müslüman topraðýný daha iþgal ederek 14 Mayýs 1948'de, Ýngiltere'nin ön ayak olmasý ve BM'nin de bu iþgal operasyonuna alet edilmesiyle Ýsrail adlý Siyonist örgütün kuruluþ deklarasyonunu yayýnlamýþlardýr. 1917'den sonraki 30 yýl boyunca devam eden Ýngiliz iþgalini takip eden süreçte ise, Ýsrail'in 1948'de kuruluþundan günümüze kadar, neredeyse tüm Filistin topraklarýna zulüm, katliam ve her türden haydutça yöntemlerle nasýl çöktüðü ve gasp ettiði tüm dünya kamuoyu tarafýndan alenen görünür hale gelmiþtir. Gazzeli Müslümanlarýn, kendi topraklarýný ve canlarýný bu iþgalci Siyonist örgüte karþý korumak ve Kudüs ile Mescid-i Aksa özelinde tüm iþgal ve zulümleri de püskürtmek adýna 7 Ekim 2023'te yaptýklarý "Aksa Tufaný" hareketi sonrasýnda, bir yýlý aþkýn süredir iþledikleri soykýrým ve insanlýða karþý suçlarla tüm maskeleri düþen iþgalci Siyonist rejim, on yýllardýr beslendikleri soykýrým maðduru olduklarý algýsýnýn da kendi elleriyle çökmesine bizzat zemin hazýrlamýþlardýr.

Hukuka meydan okuyorlar

Uluslararasý hukuka ve topluma karþý, kurulduðu 1948'den bu yana bir meydan okuma tavrý içerisinde olan Ýsrail, 2 Ekim 2024 tarihinde, Birleþmiþ Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'i, Ýran'ýn yaptýðý misilleme saldýrýsýný açýkça kýnamadýðý gerekçesiyle 'istenmeyen kiþi' (persona non grata) ilan ederek ülkeye giriþini yasaklamýþtýr. Soykýrýmcý Siyonist rejim bu suretle, kendisinin iþleyegeldiði tüm iþgal, zulüm, katliam ve barbarlýklarýn görmezden gelinmesini istemenin yaný sýra, tüm bu suçlarýna karþý Gazzeli ve diðer tüm mazlum Müslümanlarca kendisine verilen tüm meþru tepkilerin ise, en üst perdeden kýnanmasýný ve her halükarda kendi yanýnda olunmasýný isteyen, aksi halde zorbaca tehditler savurmaya gidecek kadar da gözü dönen hukuk ve insanlýk düþmaný bir terör yapýlanmasý olduðunu göstermiþtir. 1945'te Dünya barýþ ve güvenliðini saðlamak için kurulan ve 193 üye devletle en büyük uluslararasý örgüt konumunda olan BM'in Genel Sekreterini, iþgal, soykýrým ve insanlýða karþý suçlarýna ortak edemeyince hedef tahtasýna koymaya kalkan Ýsrail, Aralýk 2023'te de, yani Gazze'de soykýrýma baþladýðýnýn ikinci ayýnda, Refah sýnýr kapýsýndan Gazze'ye geçmek isteyen Guterres'in giriþini engellemek suretiyle, BM'ye ve tüm uluslararasý topluma rest çekmiþtir. Arkasýný dayadýðý ABD'nin yanýnda, Ýngiltere ve Almanya gibi suç ortaðý yaptýðý ülkelerin de baþýný çektiði bazý Avrupalý sömürgeci güçlerden aldýðý siyasi, askeri ve ekonomik sýnýrsýz destekle iyice azgýnlaþan bu Siyonist terörizmin, BM, Uluslararasý Adalet Divaný (UAD) ve Uluslararasý Ceza Mahkemesi (UCM) gibi uluslararasý örgütlere karþý söz konusu maganda tavýrlarýnýn daha birçok örneði bulunmaktadýr. BM'nin, kendi öz vatanlarýnda mülteci olarak yaþamaya zorlanan Gazzeli Müslümanlara insani yardým amacýyla uzun zamandýr orada bulundurduðu UNRWA (The United Nations Relief and Works Agency for Palestine Refugees in the Near East) adlý kuruluþunun, Gazze'deki açlýk, kýtlýk ve ilaçsýzlýkla mücadele eden sivillere yapmaya çalýþtýðý yardým faaliyetlerinden rahatsýz olan soykýrýmcý Ýsrail, BM adýna çalýþan UNRWA'yý bir terör örgütü olarak ilan etmekten ve pek çok çalýþanýný da Gazze katliamlarý sýrasýnda öldürmekten çekinmemiþtir. Ýsrail ayrýca 11 Mayýs 2024'te, Filistin'in BM'ye tam üyeliðinin Genel Kurul'da oylanýp kabul edilmesi sonrasýnda, Ýsrail daimi temsilcisi Gilad Erdan'ýn kürsüye çýkarak BM Kuruluþ Anlaþmasý (United Nations Charter)'ný, þov yaparcasýna kâðýt öðütme makinesiyle parçalamasý, Siyonist rejimin, BM sistemini, hoþuna gitmeyen kararlar alýndýðýnda nasýl yok sayarak tanýmadýðýný ve kararlarýný çöpe attýðýný gösterdiði kadar, Filistin'in tam üyeliðine aktif destek veren 143 üye devlete ve hatta aleyhte oy kullanmayarak bir anlamda pasif destek vermiþ olan 25 üye ülkeye açýk bir meydan okuma tavrýyla, asla meþru bir devlet olmadýðýný alenen sergilemiþtir. Soykýrýmcý Ýsrail, iþgal ve katliamlarýný Lübnan'ýn güneyine ve Beyrut'a geniþlettiði bir süreçte, uluslararasý toplumun barýþ ve güvenliðini saðlamakla yükümlü BM'nin Lübnan'daki Barýþ Gücü (UNIFIL) askerlerini de açýkça hedef alarak, bunlarýn birçoðunu yaralamasýna raðmen hiçbir piþmanlýk belirtisi göstermemiþtir. Tam aksine 13 Ekim 2024 tarihinde, soykýrým þebekesi baþbakanýnýn, 'istenmeyen kiþi' ilan ettiði BM Genel Sekreterine hitaben, BM Barýþ Gücü askerlerinin Lübnan'ýn güneyinden derhal çekilmesini emretmesi ve bu zorba talebine uyulmadýðý ayný gün, BM Barýþ Gücü'nün üssüne bu kez tankla saldýrarak çok daha fazla askeri yaralamasý da, baþlý baþýna bir savaþ suçu olmanýn yaný sýra, aslýnda tüm BM üyesi ülkelere ve uluslararasý hukuka yönelik Siyonist terör saldýrý ve tehditlerinin klasikleþen yeni bir örneði olarak kayýtlara geçmiþtir. Gazze'de iþleyegeldiði soykýrým ve savaþ suçlarý nedeniyle, 2023 Aralýk ayýnda UAD'da aleyhinde açýlmýþ olan soykýrým davasý sürecinde, UAD'ýn, Gazze'deki insani felaketi önlemek için aldýðý hiçbir tedbir kararýna uymayan soykýrýmcý Ýsrail, aleyhinde oy kullanan hâkimleri, meslek, aile ve çocuklarý üzerinden tehdit edecek kadar alçakça terör yöntemlerine baþvurmaktan da hiç çekinmeyen gayrý meþru bir örgüt olarak, baþta Müslüman ülkeler olmak üzere, artýk tüm uluslararasý toplum için de ciddi bir güvenlik sorunu teþkil eder hale gelmiþtir. Gazze'de iþleyegeldiði soykýrým ve savaþ suçlarýndan dolayý UAD'da yargýlamasý devam eden Ýsrail'in, tüm bu suçlarýndan þahsen sorumlu konumunda bulunan asli failleri, yani elebaþlarý olarak hesap vermesi gereken baþbakaný, savunma bakaný ve genelkurmay baþkaný hakkýnda Uluslararasý Ceza Mahkemesi (UCM)'nde de yargýlandýðýna ve bu sayýlan soykýrým failleri hakkýnda UCM savcýsý tarafýndan tutuklanmalarýna yönelik bir talebin bulunduðuna da dikkat çekmek gerekir. Ancak Siyonist rejimin UAD hâkimlerine karþý yaptýklarý gibi, bu yargýlama sürecinde de, tutuklanmalarýný talep eden UCM savcýsý Kerim Han'a yönelik, ABD üst yönetiminin de baþýný çektiði yoðun bir baský ve tehdit furyasýnýn yaþandýðý görülmektedir. Savcýnýn bu tutuklama talebi hakkýnda aylardýr hala bir karar veremeyen UCM hâkimlerinin, bu süreci geciktirmelerinin ardýnda, normal bir hukuki prosedür iþleyiþinin deðil, soykýrýmcý Ýsrail'in artýk þaþýrtmayan zorbaca dayatmalarýnýn olduðunu söylemek artýk kehanet olmasa gerektir.

Zulüm ile abad olmak istenirse...

Kurulduðu 1948'den bu yana süregelen ve özellikle son bir yýldýr Gazze'deki iþgal, soykýrým ve insanlýða karþý suçlarýna ve tüm bu hukuk tanýmaz, meydan okuyan tavýrlarýna sýnýrsýz tam destek veren sömürgeci Batýlý suç ortaklarýnýn saðladýðý bu azgýn þýmarýklýk ve gözü dönmüþlük haliyle iyice barbarlaþan soykýrýmcý Ýsrail, Otto v. Bismark'ýn, "mýzrakla belki çok þey yapabilirsin, ancak üzerine oturamazsýn" benzetmesinde vurguladýðý üzere, Ýsrail de, 76 yýldýr sürdüregeldiði zulüm, zorbalýk ve barbarlýðýnýn üzerine, vaat edilmiþ topraklar ütopyasý ve safsatasýyla süslediði bir taht kurup oturmayý planlasa da, evdeki hesabýn çarþýya uymadýðýný anlamasý pek de uzak görünmemektedir. Zira küfrün devam edebilmesi karþýsýnda, zulmün devam etmeyeceði kutsi gerçekliðinden de hareketle, bunca zamandýr iþgal, zulüm ve katliamlarýyla abad olmaya çalýþan soykýrýmcý Ýsrail'in akýbetinin nasýl berbat olacaðý ise, üzerine oturmaya çalýþtýðý mýzraðýn þiddetiyle doðru orantýlý gibi durmaktadýr.

[email protected]

  • Cengiz Gül
  • açýk görüþ
  • israil