Venezuela krizinin anatomisi
ABONE OL

Venezuela’da yaşanan kriz her geçen daha de derinleşiyor, farklı boyutlar kazanıyor ve küresel anlamda uluslararası sistemsel kavgaya yol açabilecek bir yöne doğru eğiliyor. Venezuela’daki krizin tek bir sebebi yok. Aksine o kadar çok sebebi var ki hangi öğeyi öne çıkarmak isterseniz analize bir katkı verirsiniz. Fakat o öğeyi bütün analizin merkezine yerleştirirseniz büyük ihtimalle yanlış sonuca varırsınız. Bu yazı “Venezuela’da yaşanan kriz bizim için ne anlama geliyor?” sorusu çerçevesinde birkaç noktaya işaret ederek krizi anlamlandırmaya çalışacaktır.

Venezuela’da Hugo Chavez’in ölümünden beri ciddi bir kriz yaşanıyor. Bu kriz öyle bir kriz ki artık sıradan bir kriz olmanın ötesine geçti; önce bölgesel, şimdilerde ise yavaş yavaş küreselleşen bir hale dönüştü. Krizin kökenlerine inecek olursak, 2013 yılında Hugo Chavez’in ölümüyle beraber sol iktidar partisinin kendi içinde başladığını söyleyebiliriz. Partinin güçlü isimlerinden bazıları, şimdiki Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’yu sırf Cha-vez işaret etti diye kabul etti. “Otobüs şoförü” diye dalga geçilen Maduro, Chavez’e çok yakındı fakat asla ne entelektüel ne de saygınlık anlamında Chavez gibi olamadı. İlk göreve geldiği zaman insanlar “Bu başarılı olur mu?” diye kısmen burun kıvırarak baktı ama güvenceleri Maduro’nun arka-sındaki partinin ülkeyi iyileştirmeye devam edeceğiydi. Zamanla Maduro parti içinde güçlense de asla tam bir kontrol ve saygınlık kazanamadı. İç siyasette yaşanan rekabet ve kötü idare edilmesi ülkeyi bir tür iç krize götürdü. Petrol fiyatlarındaki çok hızlı düşüş ve doğal olarak yaşanan ekono-mik kriz başka sorunları beraberinde getirdi. Yolsuzluklar daha çok öne çıkmaya başladı. Elit içi rekabet özellikle de rant paylaşımı üzerinden derin-leşti ve keskinleşti.

Dış destek azaldı

İç siyasette yaşanan kriz yönetim sorununa dönüşmeye başladı. Ekonomik ve sosyal anlamda krizi halk yavaş yavaş hissetti. Enflasyon arttı, Chavez döneminde başlayan kıtaya yönelik cömertlik ve destek projelerini desteklemek artık ülkeye avantaj değil dezavantaj getirir hale geldi. Aynı dönemde Latin Amerika’da yaşanan, sol siyasetten sağ siyasete dönüş dalgası Venezuela üzerinde negatif bir etki yaptı. Kıtada etkinlik alanını ve dostlarını kaybeden Venezuela’ya kıtadan ve dünyadan baskılar arttı. Küba’nın bile değişim aradığı bu dönemde Venezuela artık parasız, elit içi kavganın derinleştiği bir ülkeydi. En önemlisi de artık halkını memnun edemeyen bir yönetime doğru hızla ilerliyordu.

Venezuela’ya dışarıdan destek veren İran, Rusya ve Çin gibi aktörlerin Maduro ile ilişkileri hiçbir zaman Chavez ile olduğu gibi olmadı. Bu du-rum Venezuela’nın dış desteğini yavaş yavaş kayması anlamına geldi. İran, Batı ile anlaşma yapması sonrası Venezuela’ya artık ‘normal’ davran-maya başladı; Rusya, kendi bölgesinde yaşanan ve doğrudan Batı ile ilişkilerini etkileyen kilit sorunlar dolayısıyla daha çok kendi yakın coğrafyası-na döndü. Çin ise kıtada Ekvador’a daha fazla yönelerek kendisinin merkez üssü olarak Latin Amerika’da Kito üzerinden kıtaya bakmaya başladı.

Tüm bu iç ve dış gelişmeler Venezuela’nın bölgedeki algısını, imajını ve politikasını doğrudan etkiledi. İçeride işlerin ters gitmesiyle beraber 2015 yılında yapılan parlamento seçimlerinde muhalefet parlamentonun çoğunluğunu ele geçirdi. Sembolik olarak çok büyük bir sürecin bittiğini ifade eden bu seçim sonrasında, süreci yeniden düzenlemeye değil, engellemeye yönelik savunmacı bir politika izlenmeye başlandı. Parlamento muhalefe-tin kontrolünde yönetimde söz hakkı istedi, fakat küçük hamlelerle bütün gücü cumhurbaşkanlığında toplandı. Muhalefet seçime gidilmesi için yeterli sayıda imza toplamasına rağmen Maduro, yasal anlamda seçimin yapılmasını engellemek için her türlü yolu denedi. Bu süreçten etkilenen halk ülkede temel gıda ve temizlik ürünleri dahil ana tüketim maddelerini elde etmekte zorlanınca, ülkeden göçler başladı. Bugün için Latin Amerika’da ciddi bir Venezuelalı göçü yaşanmaktadır. Sayıları bilinmese de yaklaşık 4 milyon civarında Venezuelalı Kolombiya’ya ve çok sayıda kişi de Arjan-tin, Brezilya, Ekvador ve diğer ülkelere göç etti. Bu göç dalgası Venezuela krizini bölgeselleştirdi; Latin Amerika ülkeleri soruna çözüm bulmak için önerilerde bulundu fakat Venezuela her zaman bir sorun olduğu gerçeğini reddetti. Göç dalgasını görmezden geldi. Enflasyon dolayısıyla son derece değersiz hale gelen Venezuela parası bolivar değer kaybettikçe kaybetti. Maaşlar artmadığı için halkın alım gücü çok düştü. Bu ülkedeki sosyal ve ekonomik durumu daha da kötüleştirdi.

10 Ocak 2019 itibariyle Nicolas Maduro’nun görev süresinin bittiğine inanan muhalefet ve bu çerçevede ülkeyi seçime götürmek için meclisin Juan Guiado’yu geçici cumhurbaşkanı seçtiği Venezulea’daki kriz hızlı bir şekilde dünya gündemine oturdu. Amerika Birleşik Devletleri önderliğinde Lima Grubu Ülkelerinin başını çektiği süreç Nicolas Maduro yönetimine yönelik tam teşekküllü bir ambargo ile devam ediyor. Ekonomik anlamda petrol ambargosu derinleşti, ABD’deki Venezuela şirketi CITGO’ya el konulup gelirinin kendisini geçici cumhurbaşkanı ilan eden Juan Guiado’ya verilmesi Maduro’nun nakit akışını sonlandırdı. Siyasal anlamda çoğu Avrupa ülkesi yanında Latin Amerika ve kuzey Amerika ülkeleri Juan Guia-do’yu yasal cumhurbaşkanı olarak tanıdı. Birçok ülkeye Juan Guido büyükelçi atadı ve bu elçiler ilgili ülkeler nezdinde en üst düzeyde kabul gördü. Gelinen noktada Venezuela’da iki meclis ve iki cumhurbaşkanı var. Uluslararası toplum ikiye ve hatta çekimser kalanlarla üçe bölünmüş durumda. Kolombiya-Venezuela sınırında son dönemde askeri hareketlilik arttı ve müdahale çağrıları yapanlar var.

Çözüm planı ne?

Krizde gelinen noktada iki plan yan yana işliyor. Bir tarafta Lima Grubu Ülkelerinin Venezuela’ya insani yardım çerçevesinde girme çabaları ve Maduro ekibinde muhtemel bir çatlamayı fırsat bilerek Maduro’nun görevden el çektirilmesini sağlama çabaları hızlı ilerlerken; Avrupa ülkeleri nez-dinde kurulan Uluslararası Bağlantı Grubu krizi daha barışçıl bir şekilde ve mümkünse Maduro’nun ülkeyi seçime götürmesiyle çözmek niyetinde. Şu ana kadar Maduro kısmen Avrupa ülkelerinin yürüttüğü Montevideo planına sıcak bakacakmış gibi bir mesaj verirken; Papa Francis dahil başka aktörlerini arabuluculuk için zımmen davet ediyor. Gelinen noktada Maduro’nun çok kolay bir çıkışı olmayacağı net. Ülkeyi seçime götürmek ve bu büyük krizde halkın ana karar verici olması en doğru olandır. Önerdiği meclis seçimlerinin yenilenmesi teklifi şu ana kadar çok kabul görmedi, bun-dan sonra da görmeyecektir. Asıl hedef başkanlık seçimlerini yaptırabilmek. Şu ana kadar oyun değiştirici bir hamle halen gelmiş değil.

Önümüzdeki dönemde Rusya’nın krizde Maduro’ya ne kadar destek verip vermeyeceği sorunun geleceğini büyük oranda belirleyecek. Şu ana kadar Putin, Maduro’nun istediği desteği vermedi. Putin, büyük ihtimalle Avrupa ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri ve ABD’yi karşısına alacağı bir senaryonun kendisi için ne kadar anlamlı olup olmadığının hesabını yapıyordur.

İşin özü Venezuela meselesi önümüzdeki dönemde de çok konuşulacak. Amerikan karşıtlığı, OPEC, petrol üretimi, sol siyaset, küresel altın tica-reti, narko-terörizm, Kolombiya’daki barış sürecinin geleceği, Venezuela’daki elit-içi kavganın nasıl şekilleneceği ve paramiliter gruplar bu krizi ko-nuşmak için önerilebilecek küçük bir kavramsal harita. Türkiye’den konuya bakanların bu geniş haritadan bakması, krizin anlaşılmasını daha da kolaylaştıracaktır.

@_MehmetOzkan