Yankee’ler dünyadan ne ister?
ABONE OL

Geçtiğimiz günlerde dünya, ABD’nin İran’a karşı uygulayacağı yaptırımlarla ilgili hazırlanan ve Trump’ın yer aldığı afişi konuştu. Dünya siyasetinde tehlikeli gerilimlere yol açacak, petrol fiyatlarının ateşini yükselterek küresel ekonomiyi karıştıracak ciddi bir meselenin böyle ergence bir yöntemle sunumu tüm dünyayı şaşırttı. Bunu hemen herkes Trump’ın dengesizliğine bağladı. Oysa bu tutum sadece Trump’ın karakteri değil Amerikan sosyal karakterinin tipik bir görünümüydü. Şaşırtıcı olan sadece üst perdeden dışavurumundan ibaret olmasıydı. Peki nedir bu Amerikan tarzı ve ABD siyasetini nasıl etkilemekte?

Bugün ABD’nin siyasette ne yaptığını, nereye varmaya çalıştığını anlamak için aslında Amerika tarihine göz gezdirmek yeterlidir. 17. asırda bir avuç İngiliz ve Hollandalı, Avrupalılarca fark edilen bu yeni kıtaya yelken açtı. Kıtanın doğu kıyılarına geldiklerinde kumla kaplı sahiller ve ardında büyük ormanlar olduğunu gören göçmenler hemen bu kıyıları mesken tuttu. Ardından da Avrupa kıtasından bu topraklara insanlar sökün etmeye başladı.

Bu yeni kıtaya gelenler sıradan insanlardı. Avrupa’da tutunamayan ve bu topraklara gelen göçmenlerin çoğu İngiliz’di. Diğerleri ise Hollanda’dan, İsveç’ten, Almanya’dan, Fransa’dan ve daha sonraları İskoçya ve Kuzey İrlanda’dan geldi. Bazıları savaştan kaçmak, bazıları siyasi baskıdan, dini zulümden veya bir mahkûmiyetten kurtulmak için ülkelerini terk etmişti.

Buraya gelen ve kaybedecek bir şeyleri olmayan göçmenler yalnızca kendi gayret ve girişimciliklerine dayanarak iş görebileceklerine inanıyorlardı. Bu sebeple gözlerinin kestirdiği her yere el koymaya başladılar. Buna karşılık el koymaya başladıkları topraklar bomboş değildi. Garip olansa, bizim toptan “Kızılderililer” olarak isimlendirdiğimiz bu yerlilerin toprağı kişisel mülk edinmeye dair bir fikirleri yoktu. Tam burada Amerikan tarzı siyasetin en önemli silahlarından birisi ortaya çıktı: Para ile elde etmek!

Amerikalı ve para

Türkçe’de Kızılderili olarak adlandırdığımız ve muhtemelen Asyalı konar-göçer topluluklarla akrabalığı olan toplumlar yeryüzünün ilk Amerikan-zedeleridir. Sadece Amerika tarihinde Yankee’lerin bu kendi halinde ulusa karşı tutumlarına ve taktiklerine bakılsa bile günümüze ait pek çok mesele açıklığa kavuşmuş olacaktır. Kızılderililerin kişisel toprak mülkiyeti kavramının bilmediğini dile getirmiştik. Amerika’nın temellerini atanların bunu keşfetmesi çok uzun sürmedi elbette. İlk iş olarak yerlilere herkesin olan bu toprakların parayla nasıl alınıp satılabileceğini öğrettiler. Elbette bu yerlilerin zararlı çıkacağı bir alışverişti.

Bugün New York kentinin kalbi sayılan ve 2001’deki İkiz Kuleler saldırısıyla belleklerimize kazınan Manhattan bölgesini Kızılderililerden yalnızca bir Sterlin ve yarım gümüş değerindeki giysi ve incik boncuk karşılığında satın aldılar. Kızılderililer ise minnettarlıkla yeni komşularının kendileri için nasıl acıklı bir plan hazırladığından habersiz, onlara açlıktan ölmemeleri için mısır yetiştirmeyi bile öğrettiler.

Birbirinizi köleleştirin

Ağaçları kesen, kulübeler yapan ve mısır yetiştirerek hayatta kalan ilk Amerikalılar daha sonraki yıllarda Kızılderilileri elbette artık özel mülk edindikleri bu topraklardan kovarak batıya sürdüler. Ama Amerikalılar artık tarzlarını geliştirmişlerdi. Parasını ödedikten sonra her şey yapabilirlerdi. Çünkü Amerikan zihnine göre her şeyin bir fiyatı vardı. O nedenle Amerikalılar kuracakları vatanın büyük bölümünü kan dökerek değil dönüm dönüm parasını ödeyerek alacaklardı. İsmi Fransa kralı 14. Louis’den gelen, Louisiana eyaleti Fransızlar tarafından kurulmuştu. Ama bu bölge bugünkü Kanada’dan tutun Meksika’ya kadar kuzey güney doğrultusunda uzanan ve neredeyse bugünkü ABD’nin üçte birini oluşturan bir alandı.

İşte Amerika, 1803 yılında bu bölgeyi Fransa’dan satın aldı. Napolyon Bonapart, 60 milyon Frank karşılığında satış anlaşmasını yaptı. Ama Fransızların hesaplayamadığı bir şey vardı. Louisiana bölgesinin kadastrosu yapılmadığından aslında sanılandan çok daha büyüktü. Ama Amerikalılar artık işi öğrenmişti. Dün Manhattan’da Kızılderililere yaptığını şimdi Fransızlara yapıyorlardı. Bunun ardından 1819 yılında Meksika’dan Florida eyaleti beş milyon dolara, 1848’de yine Meksika’dan Kaliforniya eyaleti 15 milyon dolara, 1878’de Rusya’dan Alaska 7.2 milyon dolara satın alındı.

Peki para silahı tutmazsa Amerikalı kafası ne yapardı? 1776 senesinde kendilerinden fazladan vergi almasını içine sindiremeyen 13 Amerikan kolonisi İngiliz kralı III.George’a başkaldırdı. Koloni önderleri bir bildirgeyle tüm insanların eşit olduğunu dünya âleme duyurdu. Bu bildirgenin önde gelen yazarı ise Thomas Jefferson’dı. Kültürlü, demokrasiye inanan bir insandı. Ama demokrasi tutkunu Jefferson, tipik Amerikalı olarak kendi yazdığı bildirgedeki insanların eşitliği ilkesini çiftliğindeki 150 kölesine uygulamadı. Ayrıca bunu ahlakî bir sıkıntı olarak da görmedi. Amerikan zihniyetinin yeni bir silahı daha tam bu noktada ortaya çıktı: Başka toplumların hainleriyle işbirliği yapmak.

Kuşkusuz kölelik Amerika ile başlamadı ama 1452’de Portekiz Kralı VI. Afonso’ya izin veren Papa’nın savaşlarda yakalananların köle olarak satılabileceğine ve kullanılabileceğine dair resmi bir bildirisi Yeniçağa damgasını vurdu. İşte Amerika-zede olan ikinci topluluk da kıtaya köle olarak getirilen bu Afrikalılardı.

Afrika’dan getirilen siyahlar Amerikalıların gözünde Kızılderililerden daha değersizdi. Amerikan çiftlik sahiplerinin ihtiyaçları doğrultusunda Afrika’dan gemilerle getiriliyorlardı. İşin garibi bu insanlar ülkelerindeki başka zenciler tarafından avlanıyor, zincire vuruluyor ve köle tüccarlarına teslim ediliyordu. Yani Amerikalılar köle olarak kullanacağı zencileri başka zencilerden satın alıyordu. Sonrasında özgürlük ve demokrasi ülkesine giden bu köleleri ilginç isimli gemilerle taşıyorlardı. Örneğin Amazing Grace (Hayrete boğan lütuf) gibi.

Amerikan tarzı demokrasi

İşte bu hengâmede İngilizlere başkaldırıp bağımsızlaşan Amerikalılar, kendilerine bir kral seçmek yerine cumhuriyet sistemi kurdular ve yeni bir anayasa yaptılar. Amerika’nın bir başka silahı da böylece belirmişti: Yalnız kendileri için geçerli olacak demokrasi ve özgürlüğün muhafızlığını yapmak. Peki başka bir toplum bu kavramları benimser ve demokrat bir toplum olarak Amerikan hegemonyasının karşısına dikilirse ne olacaktı? Ne olduğuna dair örneğe yine Amerikan tarihinde rastlamaktayız… Kızılderili ulusunun önemli bir kolu olan Cheroke’ler Amerikalıların doymak bilmez doğasıyla kendilerine ait yöntemle baş edemeyeceklerini anlayınca yeni bir yol buldu. Bizim tarihimizde Batılılaşmak olarak bildiğimiz sürece benzer bir şekilde Cheroke’ler Amerikalılara benzemek için kolları sıvadı. Çünkü kendilerine benzerlerse Yankee’lerin onları vahşi olarak görmeyeceklerini ve rahat bırakacaklarını düşünüyorlardı.

Önce pastoral adlarını bırakıp Amerikalı isimler aldılar. Şamanlıktan vazgeçip Hıristiyanlık itikadına geçtiler. Amerikan tarzı okullar kurup çocuklarını Amerikan tarzına uygun eğitmeye başladılar. Hatta ‘Cherokee Phoenix’ adlı bir gazete bile çıkardılar. Amerikan sistemine uyumluluklarının zirvesi olarak 1827’de Amerikan federal yasalarına uygun bir anayasa bile kabul ettiler. Peki sonuç ne oldu?

Kızılderililerin Amerikan zihnini okuyamamaları tatlı rüyalarını kabusa çevirdi. Zira oturdukları Georgia topraklarında zengin altın madenleri vardı ve Yankee’lerin derdi demokrasi değil zenginliği yağma etmekti. Amerikan Senatosu Cherokee’lere ait topraklara el koymaya ve 16 bini Cherokee olmak üzere toplamda 100 bin Kızılderili’yi Missisippi Nehri’nin ötesindeki Oklahoma’ya sürme kararı aldı. Cherokee’ler Amerikan ordusu eşliğinde Oklahoma’ya vardıklarında 4 bin kişi yollarda ölmüştü bile. Tabii zulüm bitmedi 20. yüzyılın başında oturdukları Oklahoma topraklarında petrol bulununca Cherokee’ler tekrardan yerlerinden edildi…

Cherokee lideri John Ridge’nin “daha ne istiyorsunuz bizden!” dercesine Amerikalılara karşı isyan dolu sesi tüm insanlık için bir ders olmak üzere tarihin koridorlarında hala yankılanmakta: “Avcılık ve savaşçılık geleneklerimizi bırakmamızı istediniz, bıraktık. Cumhuriyetçi bir hükümet kurun dediniz, sizinkini örnek alarak kurduk. Toprağı işleyin, zanaat öğrenin dediniz, yaptık. Tanrılarımızı inkâr ettik, sizin tanrınıza tapmamızı istediniz, taptık.”

@koray_serbetci