Yeni Kartaca neresi?
ABONE OL

ABD başkanı Trump’ın ülkesinin Suriye’den çekileceğini açıklamasıyla bir anda Yakın Doğu’daki siyasi tablonun değişeceği ufukta göründü. ABD çekildikten sonra bölge ülkelerinin politik konumlanmaları nasıl şekillenecek elbette onu ilerleyen zaman gösterecektir. Ama yapılan açıklamanın ABD iç siyasetinde bir zelzele oluşturacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok.

Meseleye güncel stratejistlerin analizlerinden sıyrılarak tarih penceresinden bakıldığında ilginç sonuçlara varmak da mümkün. Örneğin ABD’nin ne yaptığını ve ne yapacağını anlamak için tarih sahnesinden silinen ama misyonu hala yaşayan Roma İmparatorluğu’nun politik tutumlarına bakmanın ufuk açıcı olduğu gibi… Kurulduğundan beri ABD’nin sosyal bilinçaltından Roma İmparatorluğu’nun misyonunun varisi olma düşüncesi tüttüğü çok açık. Öyle ki 1896’da Marse Henry Watterson adlı bir gazeteci yayınladığı yazısında bu fikri açıkça dillendirmişti. Şöyle diyordu: “İnsanlık üzerinde belirgin izler bırakmaya ve daha önce Roma İmparatorluğu da dahil olmak üzere hiçbir ulusun yapmadığı şekilde, dünyanın geleceğini belirlemeye kendini adamış büyük emperyal bir cumhuriyetiz.”

Emperyal Roma

ABD’nin Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında oynadığı etkin rol, onu 1945’den sonra bir süper güç kıldı. 1991’de SSCB’nin ortadan kalkmasıyla da tek dünya gücü haline getirdi. İşte bunu fark eden Washington Post’un editörü Charles Krauthammer: “Roma İmparatorluğu’ndan bugüne hiçbir ülke; kültürel, iktisadi, teknik ve askeri olarak bu derece baskın olmamıştı,” diyerek Roma İmparatorluğu- ABD benzetmesine değinmeden edemedi. Doğru da söylüyordu. Emperyal Roma, ABD gövdesinde yeniden dirilmişti. Ama asıl baklayı ağzından çıkaran kişi, George W. Bush’un uluslararası politika alanındaki akıl hocalarından biri olan Robert Kaplan oldu. Şöyle diyordu kendisi: “Roma’nın İkinci Kartaca Savaşı’nda elde ettiği zafere benzer şekilde, İkinci Dünya Savaşı’nın Birleşik Devletler’in zaferi ile sonuçlanması, onu evrensel bir güç haline getirmiştir”

O zaman madem benzerlik bu kadar net, biz de kadim çağlardaki Roma-Kartaca mücadelesine bakarak ABD’nin Ortadoğu’da ne yapmaya çalıştığına dair belki tarihten bir açıklama getirebiliriz.

Tarihin eski zamanlarında, kronolojinin dediğine göre M.Ö. 3 yüzyılda, Roma İmparatorluğu ile Kartaca arasında büyük bir savaş yaşandı. Savaşan yalnızca iki ayrı devlet değil, iki ayrı dünyaydı.  Tıpkı 1991’deki Körfez Savaşı’ndan bu yana bölgemizde olanlar gibi.

ABD, I. Körfez Savaşı’ndan bu yana sözde demokrasi getirmek adına kendisine İslam ülkelerini hedef seçmiş durumda. 1991’de başlayan ve 2001’den sonra şiddetlenen bu saldırılar adeta bir yıkım planının pratiğe dökülmüş hali. Şimdi televizyonlarımızın başında sessizce izlediğimiz İslam ülkelerinin yıkımı Roma–ABD benzerliğini gözden kaçırmadığımızda tıpkı 2 bin 200 yıl öncesinde geçen ve Pön Savaşları olarak bilinen süreci hatırlatıyor.

Peki nedir bu Pön Savaşları ve günümüzle nasıl bir ilgisi var?

Dünya egemenliği

Tarihin biçimlendiği en önemli mekanlardan olan Akdeniz’in karşı kıyılarını antik dönemde iki ayrı devlet elinde tutuyordu: Roma ve Kartaca. Romalılar Aryan kültür dairesinden ve kara devletiydi. Kartacalılar ise Sami yani bugünün Arap uluslarının atası olan kültür dairesinden ve denizci bir toplumdu. Kartaca’nın merkezi bugünkü Tunus topraklarıydı. Elbette o günlerde petrol ortada olmadığından devletlerin zenginlikleri sahip oldukları topraklar ve denetledikleri ticaret yollarına göre ölçülüyordu. İşte olay tam da bu noktada düğümleniyordu.

Dünya egemenliğini hedefleyen Roma, daha fazla toprak almak ve Akdeniz’de ticaret tekeli kurmak için muazzam savaş makinesini kurdu. Hedefi Kartaca’ydı. Bu amaçla tersanelerini durmaksızın çalıştırıp devasa bir donanma yaptı. Donanmaya denizcilikte uzman bir millet olan Yunanlılar yerleştirildi. Ama Kartaca donanması deniz savaşlarında Romalılardan tecrübeliydi. O güne dek tek beş sıra kürekli ve mahmuzlu gemiler Kartaca’daydı. Fakat mağrur ve mekanik Roma, sayısal anlamda Kartaca’ya denk bir donanma kurdu. Ama aynı zamanda kanca taktiğini de icat ederek deniz savaşına yeni bir boyut getirdi. Büyük donanmaları ve yeni taktikleri sonuç verdi ve deniz savaşlarında Romalılar Kartaca’ya karşı önemli zaferler kazandı.

Ama Roma bununla yetinmedi ve kara harekatına başladı. Başlarda Kartaca’ya çıkan Roma falanjları Kartcalılarca hezimete uğratıldı. Karşı atağa geçen Kartacalılar İtalya’ya asker bile çıkardı. Fakat Roma iyi hazırlanmıştı. Durumu kısa zamanda tersine çevirdi. Kartaca ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. Kartaca barış istemek zorunda kaldı.

Benzer taktikler

Barış yapıldı. Roma bu barış sonucu Akdeniz egemenliğini eline aldı. İstediği olmuştu. Fakat Roma bir türlü doymak bilmiyordu. Daha yayılması ve daha çok yağmalaması gerekti. Zira özgür çiftçilerden oluşan cumhuriyet artık yayılarak yağmalayan, insanları köleleştiren ve bu kölelerin emeği ile lüks yaşayan bir militarist-politik canavara dönüşmüştü. Roma’ya göre sadece kendisi uygardı ve geri kalan herkes barbardı.

Kartacalılar barışa sadık kaldı. Ama bu Roma için sorun değildi. Roma güçleri Kartaca eyaleti olan İspanya’daki sınırları olan Ebro nehrini geçerek Kartaca Devleti’ni taciz etmeye başladı. Onurlu savaşçılar olan Kartacalılar buna boyun eğmedi ve Roma’ya karşılık verdi. Kartaca konseyi orduların başına tarihin gördüğü en önemli generallerden birisi olan Annibal Barka’yı atadı. Annibal Barka ordusuyla Ebro nehrini geçti, karşısına çıkan Roma ordularını perişan ederek ve Alp dağlarını aşarak İtalya’ya girdi. Roma panik içindeydi. Savaş meydanında yenemediği bu cesur lider için hemen kara propaganda çarkını çevirmeye başladı. Barbar (!) ve acımasız (!) komutan Annibal önlenmeli ve uygar Roma bu barbarlardan kurtarılmalıydı. Tıpkı 21. yüzyılda ABD’nin kendi egemenliğine karşı çıkan herkesi diktatör ilan etmesi gibi.

Hemen bir çare bulundu. Marsilya’ya çıkan bir Roma ordusu Annibal Barka ile Kartaca anavatanının bağlantısını kesti. Ardından ABD’nin günümüzde de pek sık kullandığı bir taktiğe sıra geldi. Kartaca’da yaşayan muhalif toplulukları kışkırtmak! Muhalif Numidyalılar Kartaca’ya karşı ayaklandı. Zor durumda kalan Kartaca konseyi İspanya’daki orduyu anavatana çağırdı. Yalnız ve zor durumda kalan Annibal Barka, Romalı general Scipio Africanus tarafından mağlup edildi. Kartaca Devleti telim oldu. Mağlup olan Annibal Barka Romalılara teslim olmadı. Anadolu’ya kaçtı.  Doğu Marmara ve Batı Karadeniz’de egemen bir devlet olan Bitinya‘ya giderek buradaki saraylarda askeri danışmanlık yaptı. Fakat Roma’nın bu cesur ve asil generale kini dinmedi. İzlediler. Bitinyalı yetkililer tarafından Romalılara teslim edileceğini anlayan Annibal,  yüzüğünde taşıdığı bilinen zehri içmek suretiyle intihar ederek yaşamına son verdi.

Vay mağlubun haline! 

Yenilen Kartaca, iyice küçüldü ve güçsüzleşti. Ama Roma yine propaganda çarkını çevirdi ve savaş çanları çalınmaya başladı. Romalılar Annibal’in kendilerine yaşattığı felaketten öyle etkilenmişlerdi ki, senatoda Marcus Porcius Cato her konuşmasını “Carthagodelendaest” yani “Kartaca yıkılmalıdır!” diyerek bitiriyordu. Hatta bir gün senatoya Kartaca’dan getirttiği incirleri gösterip “Bakın bu güzel incirler Kartacadan geliyor. Buraya üç günde geldiler.” diyerek toparlamakta olan Kartaca’nın yeniden güçlü bir rakip olarak karşılarına dikileceğini senatoya anlatmaya çalışmıştı. Cato’nun bu çalışmaları sonuç verdi. Roma Kartaca’yı tamamen yok etmeye karar verdi. Romalılar İslam Dünyası’nda ABD’nin yapmak istediğini Kartaca’ya yaptı.

Maşa olarak kullandıkları Kuzey Afrika’daki Numidyalıları Kartaca’ya karşı isyana kışkırttılar Kartaca’nın bunlara silahla karşılık vermesi savaş için gerekli bahane oldu. Roma zavallı Numidyalıları kurtaracaktı. Senaryo tanıdık değil mi? Roma ordusu karadan, donanması da denizden Kartaca’yı ablukaya aldı. M.Ö. 146 yılında Kartaca yönetimi son kez teslim oldu. Ama barış olmadı. Kartaca yüzyıllarca hatırlanacak bir sonla karşılaştı.

Kartaca halkı direndi. Sokak savaşları altı gün sürdü. Tüm direnenler katledildi. 250 bin Kartacalı’dan 50 bin kişi hayatta kaldı. Kalanlar ise köle olarak satıldı. Tüm şehirde korkunç bir yıkım oldu ve hatta bir şey yetişmesin diye tarlalarına tuz döküldü.

Modern Pön Savaşı mı?

Bir zamanların güçlü Kartaca İmparatorluğu Romalılar tarafından hiçbir iz kalmayacak şekilde yeryüzünden tamamen silindi. Tıpkı günümüzün İslam coğrafyasının kimi ülkeleri gibi. Gerçi günümüzde Ortadoğu’daki Müslümanlar Kartacalılar gibi köle pazarlarında satılmadılar ve Kartcalılar gibi tarlalarına tuz dökülmedi ama petrol kuyularına yani temel zenginliklerine hortum takıldı. İslam Medeniyeti’nin tarih ve kültür mirası kentler yerle bir oldu. Tarihi eserleri yağmalandı. Kısacası modern zamanların Pön Savaşları Ortadoğu’da hala sürmekte.

Şimdi durup düşünmeli: Yeni Kartaca neresi ?

Ama Montesquieu’nun, Roma İmparatorluğu’nun esas gücünü gözler önüne seren şu tespitini de unutmadan: “Romalıların asıl büyük hareket ilkesi parçalamak siyasetiydi.”

Sanırım Kartcalıların düşünmediği bu konuyu İslam dünyası düşünmeye başladığında yılanlı kuyudan çıkmak da mümkün olacak.

@koray_serbetci