Dr. Mustafa Tüter/ Akademisyen, Yazar
Global Büyük teknoloji şirketleri ile Çin arasında karşılıklı çıkarlara dayanan stratejik birliktelik ideolojik birlikteliğe dönüşebilir mi? Büyük Teknoloji'nin devletlerden bağımsız hareket etme eğilimi, Çin ile ortak çıkarlara dayalı birlikteliğin daha da geliştirilmesi arzusunu güçlendiriyor. Yeni düzen inşasında özerk ve bağımsız konumlanma talepleri, Çin'in teknolojik gelişimine yön veren politikaları ve global stratejisiyle daha uyumlu görülüyor. Tekno-kutuplu dünya düzeni olarak ifade edilen yeni uluslararası düzenin nasıl şekillenebileceği konusunda yapılan tartışmalar, Çin ile geliştirilen stratejik işbirliğinin önemine vurgu yapıyor. Bu tekno-kutuplu dünyanın teknolojik gelişimin etkisiyle gelecekte uluslararası aktörlerin doğasında yaşanan değişimle (siyasal güçlerin devlet merkezli yoğunlaşması ve örgütlenmesinin zayıflayarak şehir-devletlerine dönüşeceği öngörüsü) farklı bir dünya düzeni üreteceği varsayımına dayandığını belirtmekte fayda var. Fakat bugün gelinen aşamada Yapay Zeka merkezli post-kapitalist düzen inşası, kapitalizm sonrası eğilimlerin işaret ettiği riskler ve belirsizlikleri ortadan kaldırmaya yarayacak sosyalizmle kaynaştırılmış yeni bir ideolojik çerçeveye ihtiyaç duyuyor.
Çıkarlar birlikteliğinin doğası
Büyük Teknoloji, kapitalizmin yaşadığı krizin aşılmasında Çin'i fırsat olarak gören yaklaşımını sürdürüyor. Çin'in global ekonomi açısından önemi nitelik değiştirerek devam ediyor. Çin, inovasyon odaklı nitelikli büyümeye yönelirken geliştirdiği devlet kapitalizmi ve kalkınma modeli gelişmekte olan dünyada giderek taraftar kazanıyor. Çin, dünyanın inovasyon ve teknoloji merkezi olma hedeflerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu global networkün genişletilmesi için Büyük Teknoloji'ye ihtiyaç duyarken Büyük Teknoloji, özellikle Doğu Asya'nın hızlı dijital dönüşümünde Çin'in öncü ve merkezi rolüne destek veriyor. Dijital Doğu Asya'nın inşasında bölgesel kurumsal networklerin sürdürülebilirliğinin Çin'den bağımsız mümkün olamayacağı görüşü hakim. Global teknoloji şirketleri uzun yıllar ucuz emek gücünden faydalanmak için Çin'e büyük yatırımlar yaptılar. Bugün ise Çin'in geçirdiği ekonomik dönüşüme bağlı olarak dijitalleşme, veri kullanımı, yetenek ve insan kaynağı temini ve global tedarik zincirlerinin istikrarının korunmasının taşıdığı önem öne çıkıyor.
Hızlı kalkınmanın yarattığı teknolojik gelişim, Çin'e ulusal sınırları aşan yepyeni ufuklar kazandırdı. Gelişen dijital altyapı ve teknolojik AR-GE yatırımları, Çin'in global yükselişini yeni bir aşamaya taşıyan boyutlara ulaştı. Benimsenen inovasyona dayalı yeni endüstri politikalarıyla beraber Büyük Teknoloji'yle Çin arasındaki çıkarlar birlikteliğinin doğası da dönüşmeye başladı. Dijital ekonomiye geçişin hızlandırılması ve yapay zeka destekli endüstriyel uygulamaların çeşitlendirilmesi, Çin'e yönelik ilginin daha fazla yoğunlaşmasına yol açıyor. Çin'in yeşil teknoloji politikalarının karşılıklı çıkarlar bağlamında yarattığı özgün değer ve avantajlar, global ekonomik sistemin endüstri sonrası yeni dijital-teknolojik dünyanın gerekliliklerine göre dönüştürülmesinde Büyük Teknoloji'nin beklentilerine uygun yeni işbirliği imkanları yaratıyor.
Son dönemde ABD ve Çin arasında yoğunlaşan jeoteknolojik rekabet, Büyük Teknoloji ve Çin arasındaki ilişki konusunda bazı kaygıları gündeme getirdi. Fakat kritik teknolojiler açısından hayati olan yarı iletkenlere yönelik global talebin yüzde 30'undan fazlasını tek başına Çin piyasasının karşılıyor olması, Büyük Teknoloji açısından Çin'in öneminin artarak devam ettiğini gösteriyor. ABD'nin yarı iletkenlerin ihracatına yönelik getirdiği kısıtlamalara rağmen Nvidia'nın Çin piyasasına arzında herhangi bir gerilemenin yaşanmadığı belirtiliyor. Çin, mevcut kısıtlamaları aşmak için daha yaratıcı çözümler geliştirmeye yöneldi. Pratik çözüm olarak aracı şirketlerin devreye girmesinden daha uzun dönemli planlamaya dayalı Huawei, Tencent ve Baidu gibi global teknoloji şirketlerinin kendi yarı iletkenlerini üretmesi için AR-GE yatırımlarının iki katına çıkarılması gibi gelişmeler yaşanıyor.
ABD merkezli Tesla, Apple, Amazon ve Microsoft gibi büyük teknoloji şirketlerinin Çin'le yürüttükleri ekonomik ve finansal ilişkiler yüksek düzeyli karşılıklı bağımlılığa işaret ediyor. Bir kısmı için Çin'de üretim yapmak önemliyken, diğerleri için yerel veri merkezlerinin kullanımının sağladığı faydalar çok daha önemli. Özellikle Apple ve Tesla'nın Çin'le var olan bağları elde ettikleri gelirler, tedarik zincirlerinin sürdürülmesi ve yapılan yatırımların büyüklüğüyle ön planda. İki şirketin gelirlerinin yüzde 20'ye yakını Çin'de yaptıkları satışlardan elde ediliyor. Apple'ın üretiminin yüzde 95'i Çin'de yapılırken Tesla'nın elektirikli araçlarının yarısı Shanghai Gigafactory'de üretiliyor. Amazon ve Microsoft ise Çin'le görece daha düşük düzeyde bir bağ kurmalarına rağmen son dönemde önem kazanan tedarik zincirlerinin korunması açısından önem arz eden karşılıklı ilişkilerini güçlendirmeye devam ediyor. Ayrıca, bu iki şirketin Çin'le yürüttüğü veri merkezlerinin kullanımı ve AR-GE yatırımları işbirliklerinin gelişimi çok dikkat çekici. Çin merkezli Microsoft Asya Araştırma Merkezi'nin yapay zeka alanında yürüttüğü çalışmaların Çin'in teknoloji inovasyon ekosisteminde oynadığı rol açısından çok değerli görüldüğünü özellikle vurgulamak gerekir.
Neden yeni ideolojiye ihtiyaç var?
Büyük teknoloji, globalleşme ve kapitalizmin geleceğini belirleyecek iki temel problem alanını beraberce çözme gayreti içinde. Birincisi; Batı'nın liberal kapitalizminin çelişkileri ve ideolojik yetersizlikleri, ikincisi ise Çin'in devlet kapitalizmi modelinin idealist yönlerinin doğurduğu riskler bertaraf edilerek post-kapitalist eğilimlere adapte olabilecek şekilde dönüşümünün sürdürülmesi. Gelinen noktada kapitalizm sonrası düzenin ihtiyaç duyduğu yeni ideolojinin yaratılması, söz konusu problemlerin aşılmasında önemli bir unsur olarak görülüyor.
Büyük teknolojinin dijitalleşme ve teknolojik inovasyonu destekleyen yeni ideoloji arayışı ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmelerden bağımsız değil. Silikon Vadisi'nde yükselen sosyalist düşüncelerin nereden kaynaklandığı anlaşılabiliyor. En büyük korku post-kapitalist eğilimin orta sınıfların yok olmasıyla sonuçlanması. Kapitalist üretimin geniş kitle desteğini kaybetmesi, sistemin çöküşü anlamına gelir. Daha da önemlisi hızlı bir çöküşün ne tür başka sonuçlar doğurabileceği konusunda var olan belirsizlikler çok büyük.
ABD ve gelişmiş Batı ülkelerinin ekonomik sistemin çöküşüyle yüzleşebilecek psikolojik hazırlığı olmadığı son yıllarda yaşanan iç sorunları çözme yeteneklerinde görülen yetersizlikten anlaşılabiliyor. ABD'nin özellikle son 10 yılda geçirdiği içsel siyasal dönüşüm ve kutuplaşma hemen herkes gibi Büyük teknoloji şirketlerini de kaygılandırıyor. Ancak şurası açık ki; Silikon Vadisi'ndekilerin liberal kapitalist sistemin geleceği konusundaki umutsuzlukları, yerleşik siyasal ve ekonomik elitlerin taşıdıkları kaygılardan çok daha büyük. Eğer artan siyasal kutuplaşmalar çözümlenemezse ekonomik ve sosyal huzursuzlukların doğurduğu geniş kitle hareketlerini kontrol edebilmek imkansız hale gelebilir.
Batı eksenli ve ülkesel düzeydeki bu karamsarlığa ek olarak global düzeyde yaşanan jeopolitik değişimin etkisiyle gelişmekte olan yeni piyasalara erişimde yaşanabilecek zorluklar, Büyük Teknoloji'nin derinden hissettiği bir başka kaygı verici gelişme. ABD'nin Çin karşısında karşılaştırmalı rekabet üstünlüğünü kaybetmesi, ekonomi güvenliğinde milliyetçi ve korumacı politikalara yönelmesine yol açtı. Oysa global teknolojik gelişim ve inovasyon, yüksek düzeyde karşılıklı bağımlılık ve girift networklerle işleyen bir düzen gerektiriyor. Ayrıca, Global Güney'in gelişmekte olan ülkelerinin uluslararası düzenden yeni talepleri var. Bu taleplerin mevcut sistem tarafından yeterince karşılanmaması, Çin'in çok taraflı ekonomik globalleşmeye öncülük yapan politikalarına desteği artırıyor.
Büyük teknolojinin ihtiyaç duyduğu yeni ideolojik duruş ve geniş kitle desteği, Yapay Zeka alanında yaşanan gelişmelerle daha da kritik hale geldi. Yapay Zeka ve yeni teknolojilerin ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri olduğundan daha fazla derinleştireceği, Büyük teknoloji şirketlerinin farkında olduğu bir gerçek. Gelecekte ortaya çıkabilecek muhtemel sosyal huzursuzluklar ve ayaklanmaların önlenebilmesi için gerekli hazırlıkların yapılması konusundaki uyarıları son derece gerçekçi. Örneğin; Elon Musk ve diğerlerinin gündeme getirdiği "Evrensel Temel Gelir" önerisinin teknoloji ve Yapay Zeka devriminin yol açacağı geniş işgücü kaybına yönelik en azından belirli bir süre için önleyici bir tedbir görevi yerine getirebileceği düşünülebilir. Fakat sorunun boyutlarının sadece işsizlik ve gelir kaybıyla sınırlı olmadığı biliniyor. Global kapitalist sistemin yapısal sınırlılıklarının yarattığı olumsuzluklar eğer yapısal dönüşüm gerçekleştirilmezse çok daha büyük problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Sosyalist realizm projesi tutar mı?
Büyük Teknoloji tarafından sosyalizm ve liberalizm arasında kurulmak istenen sentez, Çin başta olmak üzere Batı dışı ülkelerin ve toplumların Batı merkezli düzenle barışçıl bir arada yaşamasının ideolojik dayanak noktası olarak görülüyor. Bu yaklaşımı öne sürenlerin Doğu Asya'nın siyasal ve ekonomik deneyiminden özellikle ilham aldıklarını söylemek mümkün. Marksizm'in kapitalizme yönelik eleştirisinin en temelde kapitalist gelişim yerine siyasal güçle ilgili olduğunu savunan bu görüşün hem Batı toplumlarında beliren sosyalist eğilimleri hem de Batı dışı ülkelerdeki sosyalizm pratiklerinin günümüz gerçeklikleriyle bağlarının kurulmasında önemli bir rol oynayacağı ileri sürülüyor. Bu açıdan bakıldığında devletin ekonomideki rolünün yeniden düzenlenmesi arayışının ideolojik temelleri sorgulanıyor aslında. Sosyalist realizm, kapitalizmin yarattığı ortak refah sorununa pratik düzeyde farklı bir yaklaşım getirme çabası. Sosyalizmin ortak refah sorununu çözümlerken verimliliğin kaybına yol açacak devlet müdahalesine başvurması eleştirilirken teknolojik gelişimin ekonomik eşitsizlikleri daha da derinleştireceği gerçeğinin kabulüne dayanıyor. Fakat, aynı zamanda, Yapay Zeka'nın ortak refah sorununun çözümüne katkı sağlayacağını savunarak bir tür "teknolojik kurtuluş doktrini" yaratma çabasının ürünü olduğu için çelişkili gibi görünüyor.
Fakat Büyük Teknoloji ve Çin arasındaki çıkarlar birlikteliğinin ideolojik bir çerçeve kazanmasının önünde önemli zorluklar var. Her şeyden önce Pekin yönetiminin siyasal liberalleşmeye yönelik mesafeli tutumunun yakın zamanda değişmesi mümkün görünmüyor. Marksizm'in geçirdiği dönüşümde Çin Komünist Partisi'nin tercihi daha liberal bir yorum getirmektense Çin'in kendi tarihsel deneyimlerinden faydalanmak. Bu yüzden resmi ideolojik yaklaşım, Marksizm ile Konfüçyüsçülük arasında modern bir senteze ulaşarak kapsayıcı bir global dünya vizyonu geliştirmekten yana. Doğu Asya genelinde Konfüçyüsçü mirasın ekonomik modernleşme anlayışıyla kaynaşarak ürettiği tarihsel başarının daha da üzerine çıkma girişimleri var. Ayrıca, içeride ideolojik özgüveninin güçlendirilmesi ve dışarıda Çin modelinin çekiciliğinin artırılması için uluslararası trendlere liderlik edilmesi amaçlanıyor.
Öte yandan sorunların çözümünde Büyük Teknoloji ile Çin arasında var olan felsefi yaklaşım farkının kolaylıkla aşılabilmesi zor. Çin'in dünya görüşü ve yönetim felsefesi, farklı bir medeniyet vizyonu ve siyasal sisteme sahip olmakla varoluşunu temellendiriyor. Dolayısıyla Büyük Teknoloji'nin tekno-medeniyet birliği (tekno-kültür ve tekno-din inşası eğilimi de gözlemleniyor) arayışına karşın Çin'in dünya görüşünde medeniyetlerin farklılığına saygı kabulüne dayanan farklılıklarla bir arada yaşama ve uyum düşüncesi hakim.
Çin'in devlet kapitalizminin dönüşümü ve içsel sorunlarının çözümünde benimsediği yaklaşım, Büyük Teknoloji'nin beklentilerini tam olarak karşılamıyor. Yeni gelişmelerle beraber devlet kapitalizminin dönüşümü Çin'in teknolojik modernleşmesinin başarısına bağlı hale geldi. Endüstri sonrası dijital-teknolojik döneme geçişte Çin, elde ettiği karşılaştırmalı rekabet avantajını kullanmak istiyor. Yeni teknolojiler ve Yapay Zeka'ya dayalı "yeni nitelikli güçler" olarak ifade edilen yeni kalkınma modeli Büyük Teknoloji tarafından olumlu görülmesine rağmen, Çin'in siyasal sistem ve kültürel dönüşüm açısından izlediği ana rotanın içeride demografik değişim ve ortak refahın genişletilmesi dışarıda ise ABD'yle yürütülen jeopolitik rekabet tarafından belirlenmesi, Çin'le ideolojik birliktelik beklentilerinin gerçekleşmesini sınırlandıran faktörler.
Kısacası, Büyük Teknoloji'nin Çin ile kurmak istediği ideolojik birliğin gerçekleşmesini zorlaştıran çok çeşitli faktörler var. Global düzeyde Çin'in genişletilmiş global teknolojik network ağına duyduğu ihtiyaç şimdiye kadar Büyük Teknoloji ile çıkarlar birlikteliğinin sürdürülmesini sağladı. Bu ihtiyaç devam etmesine rağmen Çin'in stratejik öncelikleri değişiyor. ABD ile yürütülen jeoteknolojik rekabet, ABD ve Çin merkezli büyük teknoloji şirketleri arasında stratejik ayrışmaya neden olabilir. Çin'in teknolojik egemenlik ve dijital bağımsızlık kaygıları, bir yandan global kapitalizmi yerelleştirmek gibi Büyük Teknoloji'nin de çıkarlarına hizmet eden etkiler doğururken diğer yandan Çin'in kendi global teknoloji şirketlerini kontrol altında tutarak ulusal dijitalleşme politikalarına öncelik verme eğilimini güçlendiriyor. Sonuç olarak Çin, şu an için, yeni ulusal sistem inşasına bağlı kalarak global ideolojisini geliştirmeye odaklanırken Büyük Teknoloji'yle var olan çıkarlar birlikteliğini de sürdürmeyi tercih ediyor.
mstuter@gmail.com