Doğu Anadolu Fay zonundaki depremler, İstanbul depremini tetikler mi?

Bu soruyu cevaplamak için çok daha fazla veriye ve analize ihtiyacımız var ancak Kuzey Anadolu fay zonu bin 100 kilometre uzunluğunda doğrultu atımlı bir fay sistemidir. Bu enerji aktarımı başka bir fay segmenti olduğu için ve zemin jeolojik olarak değişiklik gösterdiğinden, bu kadar uzun bir mesafede etkili olamaz.

11 Şubat 2023 Cumartesi 07:00
Açık Görüş Haberleri

Mustafa Serhat Durmuş / Jeofizik Yüksek Mühendisi, Deprem ve Zemin Mekaniği Uzmanı



Doğu Anadolu Fay zonu yaklaşık 500 kilometre uzunluğunda , Hatay'dan Bingöl Karlıova'ya kadar uzanan ülkemizin ikinci büyük deprem üreten fay zonudur. Bu hat üzerinde, daha önceki tarihsel deprem sürecini incelediğimizde 1905-2020 yılları arasında magnitüdü (6-6,8) aralığında depremler ürettiğini görüyoruz. Oysa, 6 Şubat gününde meydana gelen depremleri incelediğimizde son 100 yılda ülkemizde meydana gelen ve ciddi enerji üreten ikinci ve üçüncü depremlerin olduğunu görüyoruz.

Bakınız 1939'da Erzincan'da meydana gelen depremde tek seferde 360 kilometre boyunca bir kırık oluşmuş ve 7,9 magnitünde bir enerji açığa çıkmıştı. Yaklaşık 33 bin kişi hayatını kaybederken bölgeye ancak 2 gün sonra ulaşılabilmişti.

Deprem bekleniyordu ama...

Burada olağandışı olan şey bölgede bu tarz büyük depremlerin olması değildi şüphesiz. Elbette bu tarz kuvvetli yer hareketleri bekleniyordu. Ancak kimse bu depremlerle birlikte enerjinin, domino taşı etkisi yaratarak aktarılmasını ve 180 kilometre bir yırtılma olmasına rağmen, yüzeyde 300 kilometre uzunluğunda bir enerji etki alanı yaratmasını beklemiyordu.

Jeofizikçiler bu tarz olağan dışı tektonik aktivitelerde sistemin enerji aktarımlarından endişe duyarlar. Bu enerji aktarımları başka bir fay segmentini harekete geçirecek güce sahipse, kimse "Burada deprem olmaz rahatça uyuyabilirsiniz" diyemez .

Ülkemizdeki depremlerin odak derinliği ağırlıklı olarak 0-20 kilometre arasındadır. Bu bölgede oluşan depremlerin yüzeye oldukça yakın olduğunu görüyoruz ortalama 5 kilometre derinlikte meydana gelen bu depremlerde açığa çıkan elastik deformasyon enerjisinin yüzeyde daha yıkıcı , daha fazla öldürücü olmasına neden olurken, bu durum bir hafta içinde netleşecek olan olası can kaybı sayısını artıracaktır.

Bölgede yıkılan binaları incelediğimizde özellikle beton kalitesinin çok düşük olduğunu kolon ve kirişlerde kullanılan demirin korozyona uğrayarak mukavemetinin azaldığını görüyoruz.

Ülke için milat

1999 Adapazarı – Gölcük depremi, ülkemizin yer bilimleri ve İnşaat Mühendisliği tarihinde bir milat olarak kabul edilir.

Neden mi ?

Bu deprem öncesinde yapılan binalarda zemin etüdü yapılma zorunluluğu olmadığı için kimse bu işin ciddiyetinin farkında değildi.

Hazır beton kullanılmadığı için binanın tamamında kullanılan çimento ve deniz kumu karışımı harç, farklı bir dayanım mukavemeti gösteriyordu.

Kullanılan demir nervürlü değildi.

Yapı denetim firmaları henüz kurulmamıştı.

Binalar cahil müteahhitler tarafından kalfalara yaptırılıp hiçbir mühendislik hizmeti alınmıyordu.

Belediye ve Bakanlık tarafından sadece kamu binalarının kontrolü yapılırken diğer binalarda denetleme yapılıyordu.

Kısaca binalar, zeminin özelliklerine göre yapılmıyor ve denetlenmiyorlardı.

Sonra, 17 Ağustos 1999 günü geldi çattı. Gece saat 3:02'de yerin 17 kilometre altından gelen derin bir uğultu her yeri kapladı. Büyük sarsıntı 45 saniye sürmesine rağmen 133,683 bina çöktü, binlerce insanımız hayatını kaybetti. Sadece İstanbul'da 981 kişi hayatını kaybetti. Resmi rakamlara göre ölü sayısı 17 bin 480.

Bolu, Bursa, Eskişehir, İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Zonguldak'ta toplamda 8 ilde insanlarımızın ocakları söndü. Hayatta kalanlar en sevdiklerini toprağa gömdüler.

JICA ile iş birliği

Ve bu can kayıpları, 1999 depremini ülke olarak ciddiye alarak mühendislik anlamda gereken bazı iyileştirmeleri yapmamız için bir başlangıç olmuştur.

JICA Japonların afetler konusunda en önemli kuruluşlarından biridir. Dünyada 180 ülkede faaliyet gösteren 8,5 milyar dolar bütçesi olan, bu önemli kuruluş 1800'den fazla çalışanı ile dünyayı bir laboratuar olarak görerek meydana gelen tüm afetleri inceleyip bu afetlerden nasıl daha iyi korunabiliriz sorusunu cevaplamaya çalışarak önemli bir misyon üslenmiştir. Bizim depremler konusundaki çalışmalarımızda iş birliği yaptığımız önemli bir kuruluştur. Burada çalışan bir mühendise, afetler konusunda nasıl bu kadar ileri seviyede bir bilince ulaştıklarını sorduğumda bana acı bir şekilde bakıp şöyle demişti: "O kadar ciddi sayıda insan kaybettik, o kadar tarifsiz acılar yaşadık ki sonunda afetlerle birlikte nasıl yaşamamız gerektiğini öğrenebildik".

Ülkemizde yaşanan tüm afetler arasında depremlerin neden bu kadar ön plana çıktığını özetleyecek olursak;

Afetler neticesi hayatını kaybeden tüm insanlar,

Yüzde 58 depremler

Yüzde 28 heyelanlar

Yüzde 8 sel

Yüzde 2 çığ

sonucunda hayatını kaybediyor, elbette ki depremler bu nedenle hep daha ürkütücü olmuştur.

Ülkemizde son 100 yılda magnitüdü 4,9'dan büyük olan 128 deprem yaşanmıştır. Bu depremler neticesinde 83 bin 818 kişi hayatını kaybetmiştir. Beklediğimiz İstanbul depreminde ise tek seferde en az 100 bin kişinin öleceği öngörülüyor. Bu rakam elbette ki minimum rakamdır.

Ayrıca bu depremin mali anlamda 150-200 milyar dolarlık bir kayba neden olacağı da hesaplanmıştır.

Bu nedenlerden dolayı İstanbul'da olması beklenen deprem ülkemizin en önemli sorunudur.

Bu depremin önemini ve bizi bekleyen tehlikenin büyüklüğünü detaylandıracak olursak,

1999 depreminin aslında İstanbul depremi olmadığı ile başlamak gerekir. Çünkü bu depremin odak noktası İstanbul'a 200 kilometre mesafede Gölcük'tedir. Oysa şu an ( 7,2-7,6) magnitüd aralığında beklediğimiz depremin İstanbul şehir merkezine olan uzaklığı 20 km. mesafededir.

1999 depreminin enerji karşılığı, 1945 yılında Hiroşimaya atılan atom bombasının 133 katıdır.

O zaman artık kendimize şu soruyu sormalıyız: 1999 depremi ile aynı magnitüdde bir deprem olsa, İstanbul'a 20 kilometre mesafade, 133 adet atom bombası patlatmak mı daha büyük bir yıkım ve ölüm yaratır yoksa 200 kilometre mesafeye atılan 133 atom bombası mı ?

Elbette ki 20 kilometre mesafede oluşacak deprem olası maksimum yıkım ve ölümü bize yaşatacaktır. Bu nedenle beklediğimiz İstanbul depremi tüm jeofizik mühendislerinin uykusunu kaçırmaktadır.

Benim bu deprem ile ilgili olan takıntım ise olabilecekleri bilip, susarak hayatıma devam edemeyeceğimi anlamamla başladı.

99 öncesi yapılan binalar

Bilmek elbette ki insana etik bir sorumluluk yüklüyor. Onca insan olağan hayatına, sıradan işlerini yaparak devam ederken tüm bu olası ihtimalleri bir tarafa bırakıp hayatıma devam edemeyeceğimi anladığımda, İstanbul Depremi kitabını yazmaya karar verdim. Bu kitapta bir akademisyenin gözünden bir insan, bir apartman, bir mahalle, bir şehir, bir ülke ne yapmalı? sorusunu cevaplamaya çalıştım. Elbette ki içinde bir çözümleme ve felsefe vardı. Yaklaşık 3000 sayfalık 39 ilçe kayıp tahmin oranları çalışmasını analiz ettim. Ayrıca 39 ilçenin tüm bina ve zemin risklerini analiz edip bir yazı dizi halinde gazetedeki köşemde yazdım . Ve tüm bunları tamamladığımda gördüm ki iyi niyetliyiz, bu konuda ciddi mesafe kaydettik ancak halen İstanbul gibi bir mega kentte 1 milyon 528 bin 782 binanın olduğu, kilometre kareye 3 bin 49 kişinin düştüğü bu kadim şehirde mevcut yapı stoğunun yüzde 70'inin 1999 öncesi yapılmış ve gerekli mühendislik hizmetini almamış, malzeme ömrünü tamamlamaya yüz tutmuş yorgun binalardan oluştuğunu gördüm ve üzüldüm.

Depremler maalesef basın tarafından sadece yıkım yaptıkları dönemde gündeme alınan onun dışında pek bir haberi değeri olmayan eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerini çök, kapan, tutun gibi basit tatbikatlara indirgediğimiz ancak çok ciddiye alınması gereken doğa olaylarıdır.

Sadece maddi problemlerden dolayı çoğu insanımız, binasının analizini yaptırarak gerçekle yüzleşmeye cesaret edemeyince aradan 24 yıl geçmesine rağmen halen deprem riskimiz yüzde 70 olarak devam ediyor.

Her şeyi hükümetten beklemek ya da her şeyi vatandaştan beklemek ile bu problemin çözülemeyeceği aşikar.

Gelelim asıl sorumuza;

Doğu Anadolu fay zonundaki depremler, İstanbul depremini tetikler mi ?

Bu soruyu cevaplamak için çok daha fazla veriye ve analize ihtiyacımız var ancak Kuzey Anadolu fay zonu 1100 kilometre uzunluğunda doğrultu atımlı bir fay sistemidir. Bu enerji aktarımı başka bir fay segmenti olduğu için ve zemin jeolojik olarak değişiklik göstereceğinden dolayı bu kadar uzun bir mesafede etkili olamaz. Zaten böyle bir hareket başlarsa batıya doğru oluşacak her adımda enerji açığa çıkacağı için deprem oluşacaktır.

Ancak yine de, İstanbul'da beklediğimiz depremin, hiç beklemediğimiz bir zamanda olacağını aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.