İlyas Balcı/ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
ABD dolarının yerini alacak başka bir para birimine destek verenler yüzde 100 gümrük tarifeleriyle karşı karşıya kalmayı ve harika ABD ekonomisine satış yapmaya veda etmeyi beklemeliler". Donald Trump
Dolar kullanımı bir taraftan dünyada kurulu sistemin adeta yakıtı mahiyetindeyken, diğer taraftan da bu sistemin çarklarının her dönüşü doların menşei ülkesi olan ABD hegemonyasını güçlendirmektedir. Bu yazıda hem mevcut hegemonik düzenden ve yakıtından; hem de alternatif arayışlardan söz edilecektir.
Amerikan hegemonik sistemine ve yakıtı olan dolara yönelik savunan ve meydan okuyan olmak üzere, dünya iki görüşe bölünmüştür. Birinci grup ülkeler bu düzeni ve yakıtını adeta özümseyerek ulusal/uluslararası tüm işlemlerinde bu yakıtı kullanmakta ve faydasının nereye gittiği ile ilgilen(e)memektedir. Bu görüşteki bazı ülkeler hem bu yakıtı kullanmakta hem de kendi paralarını bu yakıtın benzeri isimle (Avustralya Doları, Kanada Doları, Singapur Doları gibi) adlandırmaktadır. Hatta bu tutumdaki Panama, Ekvador, El Salvador, Zimbabve gibi bazıları o kadar ileri gitmektedir ki ekonomik istikrar ve kur dalgalanmalarını minimize etmek inancıyla Amerikan dolarını kendi resmi para birimi ilan edip kullanmaktadır. Karşı görüşe sahip ülkeler ise bu yakıta karşı mesafeli davranmakta, onunla çalışan bu küresel düzene alternatif bir düzen oluşturma gayreti içine girmektedir. Nitekim, belirli oranda başarı da elde etmişlerdir.
Amerikan hegemonyasının oluşumu
ABD, Birinci Dünya Savaşı'nda selefi İngiltere, Fransa ve diğer Avrupalı müttefiklerine silah satarak ve J.P. Morgan gibi kurumları aracılığıyla savaşın maliyetini finanse eden kredileri sağlayarak ekonomik ve endüstriyel açıdan güçlenmiş, bu ülkeler ise zayıflamış ve geride kalmıştır. Bu gelişme ABD hegemonyasının tohumlarının atılması demektir. İkinci Dünya Savaşı'nı atom bombası ile sona erdiren ABD, bu hareketiyle dünyaya korku salar ve küresel hâkim konuma gelir. 18. Yüzyıl-Sanayi devriminden İkinci Dünya savaşına kadar hegemonyasını sürdüren İngiltere artık borçlu ve muhtaç ülke haline gelirken, yine onun yararına çalışan uluslararası düzeni yeni hegemon ABD'nin devralma vakti gelmiştir artık. ABD, oluşturduğu küresel hakimiyet ve korku düzeni ile endüstriyel liderliğini kullanarak 1944'te Bretton Woods sistemini geniş katılımlı bir toplantıyla kurdu. Bu sistem ve devamındaki 30 yılda oluşturulan kurum /kuruluşlarla birlikte uluslararası sistemde yerleşik bir hegemonik düzen oluşmuştur. Anılan dönemde ABD, Altın standardı (altın fiyatının dolara sabitlenmesi-1944-1971), Petro-dollar (petrolün uluslararası piyasalarda yalnızca ABD doları ile fiyatlandırılması ve ticaretinin yapılması-1973 petrol krizi sonrası), IMF (1944), Dünya Bankası (1944), Birleşmiş Milletler (1945) gibi uluslararası düzene yön veren kuruluşların ABD liderliğinde kurulması ve kontrol edilmesi, SWIFT (uluslararası para transferlerini mümkün kılan bir iletişim ağı -1973), OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü-1960) gibi kendi yararına ve kontrolünde çalışacak sistem ve kuruluşları kurarak bunlar üzerinden küresel düzeyde hegemonyasını oluşturmuştur. Kendisi aleyhinde davranabilecek ülkeleri bu sistemin dışına çıkarmakla tehdit etmiş ve/veya çıkarmış (Iran, Kuzey Kore, Rusya vs); bu sayede hegemonyasını sürdürmüştür.
Doların hakimiyeti, maliyeti ve keyfiyeti
Bu sistemde, Uzak Doğu ve Afrika'dan birer firma veya ülke karşılıklı ticaret yapsa dahi, bu ticaretin tarafı olmayan ABD'nin doları üzerinden fiyatlandırma ve ödeme yapmak zorunda kalmıştır. Bir Orta Doğu ülkesi komşusuna ve hatta kendi vatandaşlarına çıkardığı petrolü Amerikan doları üzerinden satmak zorunda kalmıştır. Bu durum Amerika'ya devasa miktarda senyoraj geliri (para basma geliri) sağlamıştır. Örneğin 100 Amerikan dolarının basım maliyeti ABD'ye 10 cent (3,5 TL) iken, bunu dünyadaki diğer ülkelerin değişim aracı, hesap birimi ve değer saklama aracı olarak kullanmak maksadıyla talep etmesiyle ABD 99,9 dolarlık ek senyoraj geliri elde etmektedir. Dahası, yalnızca ticareti kadar basabileceği doların kat ve kat fazlasını küresel hegemonik düzenden gelen dış talepten ötürü basabilme imkanına sahip olmaktadır. Diğer ülkeler bu kâğıt parçasına erişebilmek için fabrikalar kurup işçi çalıştırmak, sermaye oluşturmak, yatırım yapmak ve pazarlama gibi süreçlerle yoğun çaba harcarken, ABD sadece 10 cent harcayarak 100 dolar basmakta ve bu yolla diğer ülkelerin emek ve sermayelerini kolayca satın alabilmektedir. Bunun sebebi kesinlikle ABD'nin ihracat yapması değildir zira ABD dünyanın cari açığı en yüksek ülkelerinden biri ve en büyük borca sahip ülkesidir. ABD bu açığı yıllardır doların küresel hegemonyasından kaynaklanan dış talebi ile finanse edebilmektedir. Ek olarak, bu durum diğer ülkelerde ABD'ye karşı büyük bir bağımlılık yapmaktadır çünkü ABD dolarından ve uluslararası sisteminden mahrum kalmak bir ülkenin uluslararası ticaretinin bitmesi demektir. Bu durum ABD'ye mükemmel bir hegemonya ve keyfilik sağlamaktadır. ABD, doların küresel hakimiyetini kullanarak İran, Küba, Venezuela, Rusya gibi ülkeleri yaptırımlarla finansal sistemden dışlamış, İsrail'e milyarlarca dolar yardım ve BM vetolarıyla destek vermiş, Afrika ve Orta Doğu'da ekonomik bağımlılık ve yıkıcı müdahalelerle hegemonyasını sürdürmüştür. ABD, mevcut sistemine karşı çıkan ülkeleri yalnızca askeri güçle değil, aynı zamanda küresel sistemin dışına iterek ekonomik refahlarını sarsmakla tehdit ettiği için bu ülkeler çoğu zaman boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Hegemonyanın zayıflaması
1973 Petrol Krizi, Vietnam Savaşı, 11 Eylül Terör Saldırıları, 1987 Kara Pazartesi ve Irak ile Afganistan savaşları gibi çeşitli krizler, çıkmazlar ve savaşlar ile karşılaşan, sarsılmaz zannedilen ABD hegemonyasına esas darbeyi 2008-2012 küresel ekonomik kriz indirdi. Mortgage krizi olarak da bilinen bu süreç, ipotekli kredilerle gereğinden fazla ev alınması, borçların ödenememesi ve bankaların iflas etmesiyle sonuçlandı. 2008 krizini atlatmak için 200 yıllık tarihinde bastığı toplam doların dört katını basan ABD, şimdi de bastığı bu karşılıksız paranın en az 1 trilyon dolarını piyasadan çekse de yine de küresel hegemonyasındaki yokuş aşağı gidişi durduramadı. Zira başta Çin ve Rusya olmak üzere Hindistan, Iran, Güney Afrika, Brezilya gibi ülkeler 2008 krizi ile bu hegemonyanın zayıflığını görüp meydan okuma fitilini çoktan ateşlemişti...
Alternatif ekonomik-finansal düzenlerin yükselişi
Bu kriz aynı zamanda mevcut düzenden katkı sağladığı oranda fayda alamayan ülkelerin de hegemonyaya karşı koyma yönündeki isteklerini artırdı. Bu ülkeler mevcut sistemin finansal ayağından kurtulduklarında hegemonyadan kurtulmuş olacaklarını bildiklerinden en çok finansal alana yöneldiler ve şunları yaptılar:
Amerikan dolarını devre dışı bırakmak için karşılıklı ticaret ve para transferlerinde ulusal paraları, kripto paraları, merkez bankası dijital paralarını (CBDC) ve takas yöntemini kullandılar. SWIFT vb. elzem platformlardan kurtulabilmek için CIPS, SPFS, SFMS, SEPAM gibi alternatif uluslararası finansal iletişim sistemleri geliştirdiler ve kullandılar. BRICS currency gibi bölgesel para geliştirme çabası içindeler. Ayrıca yerel paralarla ticareti artırmak için yüksek miktar ve sıklıkta SWAP anlaşmaları (iki ülke merkez bankası arasında para takası) yaptılar.
Bireysel çabaların yanında, Çin, Rusya, Hindistan, Iran, Güney Afrika, Brezilya gibi ülkeler BRICS, ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği), Şanghay İşbirliği Örgütü gibi örgütler üzerinden de eşgüdümlü bir ilerleme sağlamakta ve yukarıda sayılan yöntemleri kullanmaktalar. Ülkelerin bu yöntemleri kullanması ve doları-ABD'yi küresel ticaretlerinde ve ilişkilerinde saf dışı bırakmalarıyla;
1. Egemenlikleri, bağımsızlıkları ve özgürlükleri artmaktadır.
2. Uluslararası ticaretteki işlem ve transfer maliyetleri büyük oranda düşmektedir.
3. Kendi para birimlerinin uluslararası dolaşımını artırmakta ve bu sayede kendi küresel ticaretinden doğan senyoraj gelirini kendileri almaktalar.
4. Küresel güç dengesindeki eşitsizliğin ABD lehine sürmesine istemeden verdikleri katkıyı durdurmaktalar.
Bu durum tek kutuplu bir dünya düzeninden çok kutuplu bir dünya düzenine evrilişin başlangıcı olarak görülmekle birlikte ABD'nin elde ettiği karşılıksız ve haksız ayrıcalığın sonu anlamına gelmektedir. Ancak ABD yarım yüzyıldan fazla süredir devam eden bu hegemonyasından kolaylıkla vazgeçecek değildir elbette. ABD'nin Seçilmiş başkanı Trump 30 Kasım 2024'te yaptığı açıklama ile dolar hegemonyasına karşı hareketleri engellemek ve onlardan korunmak için her türlü yola başvuracağını adeta ilan etti. Açıklamasında "BRICS ülkelerinin dolardan uzaklaşmaya çalışmasını kenarda durup izleme fikrinin bittiğini" belirten başkan Trump, "bu ülkelerden yeni bir BRICS para birimi yaratmayacaklarına ya da güçlü ABD dolarının yerini alacak başka bir para birimine destek vermeyeceklerine dair taahhütte bulunmalarını istiyoruz. Aksi takdirde yüzde 100 gümrük tarifeleriyle karşı karşıya kalacaklar ve harika ABD ekonomisine satış yapmaya veda etmeyi beklemeliler. Gidip kendilerine başka bir 'enayi' bulabilirler. BRICS'in uluslararası ticarette ABD dolarının yerini alması mümkün değil ve bunu deneyen herhangi bir ülke Amerika'ya elveda demeli."
Müstakbel Başkan Trump'ın bu açıklamaları dolar hegemonyasına meydan okuyan ülkelerin girişimlerinin ne kadar yerinde ve etkili olduğunu da göstermektedir aynı zamanda. Bir ayrıcalığın ortadan kaldırılmasını ayrıcalıklı tarafın istememesi de gayet doğal karşılanabilir. Zira eşit olmayan bir düzenden eşit bir düzene inmek ayrıcalıklı kesimin zorlanacağı ve istemeyeceği bir durumdur. Dolar hegemonyasına meydan okuyan ülkelerin çabalarının nasıl sonuçlanacağını zaman gösterecek ancak bu çabalardaki ilk 15 yıllık sonuçların meydan okuyanlar adına olumlu olduğunu ifade etmek gerekir. Daha adil ve özgür bir dünya yolundaki bu adımların sonunun hayır olması tek temennimizdir.