Kâmil Yeşil / Yazar
Bir zamanlar Türkiye'de en çok tartışılan konu Eurovision Şarkı Yarışması idi. Aylar önceden başvurular başlar, elemeler yapılır, aday şarkı kamuoyuna büyük bir heyecan ve beklenti ile tanıtılırdı. Ekranda jüri kurulup, bölge bölge oylandıktan sonra seçilen şarkılar da oldu. Sadece magazin basınının değil, siyasilerin de en önemli konusu olurdu Eurovision Şarkısı. Tanıtım filminde mutlaka İstanbul Camileri, martılar, Konya Mevlana Türbesi, Nemrut Dağı ve Balıklı göl (Hz. İbrahim gölü) Antalya, Efes enstantaneleri bulunurdu. Hedefimiz, Batılı olduğumuzu, Batılaştığımızı ispat idi. AB'ye katılım gibi bir şey idi Eurovision Şarkı Yarışması. Hem kendimizi (coğrafya-tarih-kültürümüzü) tanıtıyoruz (!) hem de onlara ne kadar çok benzediğimizi ispatlıyoruz! Bizi beğensinler istiyoruz. Bu beğenilerini de şarkımıza yüksek puanlar vererek tescillesinler istiyoruz. Böyle bir hedefi vardı. Sertap Erener'in birinciliğine kadar (2003) bu maksuduna eremedi zamanın TRT'si ve de Bürokrasisi.
Yarışmaya katılan şarkıcılarımızın karizması çizildi hep.
Türk karşıtı lobiler
Bize göre şarkılarımız sözü, müziği, kareografisi ile mükemmel idi. Ama Türk karşıtı lobiler ve Türkiye ile hesabı olan ülkeler şarkımıza değil, akıllarından atamadıkları tarihimize, Müslümanlığımıza, tarihte yer eden Türklüğümüze oy verdiler. (Yani vermediler). Hep alttan birinci, ikinci, üçüncü olduk."Bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık." Ancak ödül ile hiç öpüşemedik.
Bütün suç "Batılılarda mı?" diye sormadık. Oysa en büyük hatamız "Batı'ya, Batı propagandası" yapmak idi Ancak kime söyler kime anlatırsın? Başta Kenan Evren ve MGK vardı. (Daha önceki yılları hatırlamadığım için 80 sonrasını anlatıyorum.) Siviller hükûmet olsalar bile bürokrasinin kafa rengi hâki idi. Zihniyet Batı'dan aferin almaya odaklı idi. Bu büyük çelişkiyi görmeden, kendi kültürü ve değerleri adına yarışmaya girmek gülünç bile değildi aslında.
Ah Rönesans! Ah Evropa!
Ne demek istediğimi şarkılarla anlatmak istiyorum. Yıl 1982. Şarkının adı Rönesans. Yorum : Neco.
Sözler şöyle:
Rönesans Rönesans, Rönesans, Rönesans, Rönesans
Lahey engizisyon yerini aldı
Karanlık gün orta çağda kaldı
Kitap, dergi, gazete, baskı
Gutenberg seni böyle yazdı
Ah ah Rönesans
seni anıyorum ben
Ah ah Rönesans
"Seni seviyorum", "ich liebe dich", "je t'aime"
(....)
Despotluğun yerinde demokrasiyi aldı
Derebeylik bitti eski çağda kaldı
Humanizma bizi kollarını açacak
Rönesans, Rönesans yapacak
Türkiye adına yarışan şarkı sözleridir bunlar. Bu sözlerden şarkı olmayacağını anlamak için o kişilerin neleri bilmesi gerekiyordu acaba? Ahenk, şiiriyet, söz sanatı, söyleyiş ortaokul öğrencisi seviyesinde... Sorulması gereken esas soru şu: Rönesans diye bir şiir olur mu, olabilir mi? Olursa böyle, Verem Haftası, Kanser Haftası, resmi tatilli diğer kutlama/anma günleri ile ilgili şiirler kadar olur. Bu da 12 Eylül zihniyeti ile kökleşmiştir.
İkinci metnin adı Opera. Yıl 1983. Rönesans ile Eurovision'da sanki birinci olmuşuz, herkes bize hayranlığını dile getirmiş! Şarkı da dilden dile dolaşmış gibi üzerine tüy dikmek kabilinden Batılılara yine kendi kültürlerinden bir parça ile onları onlara anlatmışlar. (Neco'nun teklif ettiği Rönesans adlı şarkı, sözleri dolayısıyla değil; ezgi, ahenk, ritim, müzikalite sebebiyle temsilci şarkı olmaya layık görülmemiştir. Şarkı arşivlerde kalmıştır.)
Opera'nın sözleri şöyle:
İşte opera, heyecan fırtınası
Coşar ruhumda, duyarım sönmez o aşkı
Baleli aşk dolu, müzikli oyunlar
Uvertür, trio, duetto, korolar
Saraydan kız kaçırma, ölmez La Traviata
Opera, opera, opera, opera, opera
Opera, opera, opera, opera, Carmen, Aida
Opera, opera, bu gece operalarda
Tosca, Figaro, Fidelio var, coşkun aryalar
Carmen, Aida
....
Batılılar anlamıyor
Operanın vatanında komik bile karşılanmadı bu sözler. Opera diye şiir, o şiirden şarkı yapan anlayışa ne denilebilir? Bu yarışmadan en sonuncu olarak gelen Çetin Alp bir daha kamuoyunun önüne çıkamadı. Bu şarkıları 12 Eylül 1980 darbesi ile birlikte düşünmek ve ele almak zorundayız. Sanatı asker beğenisi ile bakarsanız böyle olur işte. Ertesi gün Türkiye'nin ağzını bıçak açmadı. Bu yarışmalarda boyumuzun ölçüsünü aldıktan sonra etkili ve yetkililer şöyle düşündüler. (Öyle anlaşılıyor.) Spesifik konulardan anlamıyor Batılılar. Onlara herkese, her keseye uygun sözlerle hitap edeli, deyip şarkıyı sevgi üstüne yazdılar.
Sene 87. ŞARKIM SEVGİ ÜSTÜNE.
En önemli yerleri şöyle:
"Bütün dünya duysun diye
Şarkı yazdım üstüne
Benim şarkım sevgi dolu
Benim şarkım dostluk dolu
Benim yolum aklın yolu"
Dikkat ideoloji son mısrada: Akıl ve sevgi! Sertab Erener, 2003'te "Everyway That I Can" ile birinciliği alıncaya kadar heyecanımızın peşinden gittik. En sonunda Batı'nın diliyle onlara seslendik. Kendimiz millet olarak anlamamıştık (hâlâ anlamıyoruz) fakat Batı ne demek istediğimizi anladı ve birinciliği "verdi." Ve kimse Keriman Halis Dünya Güzeli "seçildiği" zaman sorulan o soruyu sormadı: "Müslümanlığın zaferi mi Batılı olmanın zaferi mi?" Aynı sakil anlayış bugün 100. Yıl Marşı olarak teklif edilen bestede de kendini gösteriyor. Ünlü piyanist Fazıl Say'ın bestelediği "Marş"ın sözlerine bakalım:
Ver ver ver ver
Ver elini
Ver elini
Karanlığı yıkalım
Toprak gülsün gök tutuşsun
Güneş yansın dönsün dünya
Göğün mavi şimşeği
Atamın gözlerinde
En can alıcı dizeler bunlar. Diğerleri "doldurma". İdeal, hedef, ufuk bu kadar. 10. Yıl Marşı'nın bile gerisinde. Eurovision şarkısı bile olmaz bundan.
Şarkı olmadı futbol verelim
Futbol, ayak oyunu olduğu için köklü bir fikir reddini içermediği gibi alternatif bir fikir de ileri sürmüyor. Kendimizi illa Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde ispatlamak istiyoruz. "Futbolun beşiği" İngiltere başta olmak üzere, İspanya, Fransa, Almanya, Brezilya, Arjantin gibi ülkelerle kıyaslayıp, hepsini yenip "Türkler geliyor derken işte geldiler. Geldiler, yendiler, gittiler " dedirtmek istiyoruz.
Eğer Dünya Kupası Şampiyonu olursak, eğer bir takımımız Avrupa Kupa Galipleri Kupasını bir diğeri Avrupa Şampiyonlar Ligi Kupasını alırsa tam Avrupalı olduğumuzu bütün dünyaya ispatlayacağız !
Oysa bu oyunu bozmak gerekir. Şampiyonluk bilimde, teknolojide, dünya çapında siyasi oyun kurmakta olursa anlamlıdır. TCG Anadolu, Altay Tankı, Kızıl Elma, İmece, Akıncı, Iha ve Siha'lar...
(Yani, Türkler geldi.) 100. Yıl Marşı bunları ve ötesini hedef olarak göstermiyor fani gözlerde kilitleniyor. Fazıl Say'ın aklı sadece müziğe erer. Fazlası müziğine de zarar veriyor. Eğer 100. Yıl Marşı bu hedefler ve daha ötesi ile aynı ruh ve amaçta buluşursa "marş" olmak değeri kazanır. Yoksa mavi şimşekli gözlerle geldiğiniz yer belli: Opera, Rönesans vs.
yesilkamil63@hotmail.com