Korona Günlerinde Aşk

Bir klasik eser olan Decameron, modern bir edebiyat ürünü olan Veba ve postmodern bir roman olan Körlük'teki salgın hastalıklar üzerinden tarihi, sosyolojik ve hatta ekonomik analizler yapmak mümkün. Peki, korona virüsü bir dönemin habercisi, işaretçisi olan edebiyat eserine ilham kaynağı olabilecek mi?

20 Mart 2020 Cuma 07:00
Açık Görüş Haberleri

Suavi Kemal Yazgıç / Yazar



İnsanın kendisini “biricik” zannetmek gibi bir hatası var. Başına bir sıkıntı geldi mi onu da biricik zannediyor mesela. Başımıza gelen son virüs salgını da benzer bir algıya sebep oldu nitekim. Bu yanılgının ilacı ise edebiyatta ve tarihte mevcut. Bu yazıda salgın hastalıkların edebiyattaki yankılarına biraz değinip o biriciklik algısını kırmaya çalışacağız.

14. yüzyıla damgasını vuran ve bütün dünyada 75 ila 200 milyon kişinin ölümüne sebep olduğu tahmin edilen Kara Veba, İtalyan yazar Giovanni Boccaio’ya Decameron adlı kitabı yazma ilhamını verir. Tam bir “kaçış edebiyatı” kitabıdır Decameron. Yedi kadın ve üç erkek veba salgınından kaçtıkları mekânda birbirlerine hikayeler anlatırlar. Evet, bir kaçış edebiyatıdır Decameron. Ancak sadece bir hastalıktan değil Orta Çağ Avrupa’sından kaçıştır. Tıpkı Dante’nin İlahi Komedyası gibi zamanının adetlerinden farklı olarak Latince değil de İtalyanca yazılan Decameron, bir dilin ve edebiyatın öncü metinleri arasında sayılır. Dil olarak Latinceden İtalyancaya kaçış olan kitap tema olarak da bir hayat biçiminden bir başkasına kaçışı öngörür.

MODERN ‘ÇIKMAZ’

Ondan yaklaşık beş yüz yıl sonra yaşayan Edgar Allen Poe ise 19. yüzyılda Kızıl Ölümün Maskesi isminde benzer bir hikâye yazar. Yine salgın hastalık vardır. Yine bir grup zengin hastalıktan bir şatoya sığınıp bitmek bilmeyen bir eğlenceye başlarlar. Ancak bu hikâyede “davetsiz” bir misafir olan ölüm içeri sızmayı başarır ve hastalık herkese bulaşarak güya eğlenceli olan “trajik” bir neticeye dönüşür. Poe, tam bir modern “çıkmaz” edebiyatçısıdır zaten.

HÜMANİZMİN İFLASI

Yine de modern edebiyat ve “çıkmaz” deyince işin içine bir de salgın hastalıklar girince elbette söz Albert Camus’ya ve Veba’ya gelir, hatta sürüklenir. Bir çıkmaz edebiyatıdır Veba. Camus’nun doğduğu Kuzey Afrika’da Oran şehrinde geçen Veba’nın başkarakteri hastalığın ta kendisidir. Birdenbire ortaya çıkan ve kentin karantinaya alınmasıyla hayatın seyrini değiştiren veba, aynı zamanda da hayatın anlamsızlığının ve çıkmazlarının metaforik bir ifadesidir. Decameron’da müjdelenen hümanizm, Veba’da adeta iflas etmiştir. Decameron’un özgürlüğe kaçan bireyi saçma bir hapishaneye düşmüştür adeta.

Veba’nın bir adım ötesini ise Portekizli yazar Jose Saramago 20. yüzyılda kaleme alır. Körlük, bilinmeyen bir sebeple başlayan bir körlük salgınını anlatır. Romanın en ilginç yönlerinden biri ise hastalığa yakalanmayan tek kişidir. Camus’nun Veba’sında “tedavi” arayan insanın çıkışsızlığı anlatılırken Saramago’nun Körlük’ünde hastalar tedavi için değil ölüme terk edilmek amacıyla tecrit edilirler zira.

Korona ilham olur mu?

Bir klasik eser olan Decameron, modern bir edebiyat ürünü olan Veba ve postmodern bir roman olan Körlük’teki salgın hastalıklar üzerinden tarihi, sosyolojik ve hatta ekonomik analizler yapmak mümkün. Peki, korona virüsü bir dönemin habercisi, işaretçisi olan edebiyat eserine ilham kaynağı olabilecek mi?

Bu soruya cevap verebilmek için henüz çok erken.

Bakalım maruz kaldığımız virüs salgını edebiyata nasıl yansıyacak? Elbette edebiyatın takvimi hayatın takvimini geriden takip eder. Ancak bu yavaşlık, ortaya çıkan eserin sağlamlığı ölçüsünde anlamlı neticeler vermesi sebebiyle hayırlı bir süreçtir ve hiç de boşa harcanmış sayılmaz.

“Edebiyatçılar görev başına” demenin ise hiç âlemi yok. Zira edebiyatçı kaleminin doğrultusunda giderken ister istemez bu salgını da hesaba katmak ve metnine bir yerden dâhil etmek durumunda kalacaktır. Hatta biz tam tersini istesek de bu salgını yazmaması için uğraşsak da edebiyata yansımasına engel olamayacağımızı rahatlıkla söyleyebiliriz.

Evet, travmalar henüz çok taze ve ne boyutlara varacağını şu anda tahmin bile edemiyoruz. Belki de yaşanan travmanın büyüklüğünü ancak edebiyata yansıdıktan sonra anlayabileceğiz. Yani şimdilik ellerimizi sabunla ve bol suyla yıkamaktan ve beklemekten başka çaremiz yok.

Sonra “Korona Günlerinde Aşk”ı okumak da nasip olur belki. Belli mi olur?

suaviy@gmail.com