Kültür siyasileşmedi, zaten siyasiydi

Kültürün bir kavram olarak moderniteyle yaşıt olduğunu söyleyen Arslanbenzer, sağduyunun önerdiğinin aksine kültürün özerk bir kavramken sonradan siyasileştirilmediği, ilk günden beri siyasi bir araç-kavram olarak tezahür ettiği yorumunu serdediyor.

17 Aralık 2024 Salı 15:40
Açık Görüş Haberleri

Murat Güzel



Politika ve iktisada nazaran daha zor tanımlanan bir alandır kültür. Özellikle kültür ve politikanın birbirinden kesin çizgilerle ayırt edilebilecek alanlar olmadığını düşünmek mümkündür. Böylesine iki alandan bahsedilmesinin bir soyutlama olduğunu ileri süren Hakan Arslanbenzer; Politika İçin Kültür: Kültürün Araçsallaştırılması ve British Council adıyla yayınlanan kitabında kültürün hem 18. yüzyıl Batı Avrupa'sında kamusal alanın oluşumunda temel aracı olduğunu hem de 19. yüzyıldaki teknolojikleşme ve piyasalaşma nedeniyle yazar ve sanatçıların üretimlerini oluşan yeni iktisadi zorunluluklara göre düzenlediklerini belirtiyor. Kültür ve politika ayrımını ya da kültürel ile ticari arasındaki zıtlığı içsel ya da kökensel olarak düşünmenin yanlış olduğu muhakkak. Bu ayrım ya da zıtlığı düşünmenin tarihî gelişmelere verilen entelektüel bir reaksiyon olduğunu vurgulayan Arslanbenzer'e göre bu reaksiyonlar da bir özerklik arayışı olarak yorumlanabilir.

Kültür kavramının Aydınlanma döneminde kazandığı zihinsel gelişmişlik anlamı tespit edilmeden ve Fransız bürokrasisinin tarihî merkeziyetçi karakteri gösterilmeden 1960'ların kültür evlerinin nasıl bir yapıya sahip olduğunun tam anlamıyla çözümlenmiş olmayacağını ifade eden Arslanbenzer, "Aynı şekilde, kültürün sanat eserleri bütünü ve ulusal tin anlamları ile İngiliz bürokrasisinin merkeziyetçilikle merkezsizliğin ötesinde karma denebilecek bir karakteri haiz olduğu tespiti yerine konmadan British Council'in araçsallaştırıcı kültürel diplomasi tarzı"nın da aydınlatılamayacağını vurguluyor.

Kültürel diplomasi

Eserinde kültür politikasının ve kültürel diplomasinin ifade ve jest olarak nasıl geliştiği, cari yapısının tarihin süzgecinden nasıl geçtiğini inceleyen Arslanbenzer, ayrıca kültürel nesnenin analizi sonrası ulaşılabilecek üçüncü anlamı, yani zihinsel gelişmişlik ve "sanat eserleri bütünü ve ulusal tin" yanına konabilecek tarihî anlamı da kültürel diplomasinin niçin British Council'in faaliyetlerine İngiltere'nin dekolonizasyon sonrasındaki ülkelerle eski ilişkisini yeni bir biçim altında sürdürme çabası olarak yansıdığını ifade ediyor.

Bu üç anlam katmanını teori, tarih ve pratiğin üçlü muhaveresiyle çözümleyen Arslanbenzer, tezinin ilk bölümünde kültürün tanımları arasında bir tercih yapmak yerine, onun üç genel kullanım tarzının ortaya çıkış şartlarını ve daha sonraki süreçte edindikleri işlevleri analiz ediyor. Eşik kavramından yararlandığı bu analizinde kültürün bazı kullanımlarının ulus, sınıf ve ırk sınırları üstünden nasıl uygulandığını gösteren Arslanbenzer, sanat eserlerini merkeze alan yüksek kültür fikrinin Sanayi Devrimi'nin yol açtığı toplumsal hercümerce karşı bir reaksiyon olarak doğduğunu, tarihsel süreç içinde tüm toplumu medenileştirme misyonunun bir aracına dönüştüğünü belirtiyor. Böylelikle kültürün bir kavram olarak moderniteyle yaşıt olduğunu söyleyen Arslanbenzer, sağduyunun önerdiğinin aksine kültürün özerk bir kavramken sonradan siyasileştirilmediği, ilk günden beri siyasi bir araç-kavram olarak tezahür ettiği yorumunu serdediyor.

Fransa, Almanya ve İngiltere örneklerinde kültür politikası analizini içeren ikinci bölümde bazı ulusal karakteristikleri tespit eden Arslanbenzer bu tespitlerini bürokrasinin ilgili devletin kültür politikasındaki rolü, daha önceki süreçte yaşadığı laiklik krizi veya kültür savaşı, uyguladığı kültürel diplomasi stratejisi, göçmen ve azınlık gruplara dönük sosyal politikaları gibi süreçsel değişkenler üzerinden yapıyor. Kitabın üçüncü bölümünde British Council'in 1930'lardan 2010'lara geçirdiği merkezsizlikten merkezîliğe, özerklikten bürokratikliğe, propagandadan yumuşak güce, uzun vadeli ve ölçülemez hedeflerden planlı, stratejik ve orta vadeli maddi çıktı hedeflerine doğru bir seyir izleyen kültür politikalarını inceliyor.

Arslanbenzer böylelikle kültür kavramının siyasi ve ilişkisel tarzda ortaya çıkıp geliştiğini, devletin kültüre müdahalesinin II. Dünya Savaşı'ndan sonra devreye sokulan resmî kültür politikalarıyla sınırlı olmadığını, British Council'in İngiltere'nin siyasi-ekonomik çıkarları için kültürü araçsallaştıran memur bir kurum olduğunu da gösteriyor.

Politika İçin Kültür

H akan Arslanbenzer

Kutadgu, 2024

İtalya'daki Müslüman fatihler ve Rönesans

Tunus'ta Abbasilere bağlı bir hanedanlık olan Ağlebi Devleti, IX. asırda Sicilya Adası'nı fethederek Akdeniz ticaretini bu ada üzerinden kontrol etti. Ağlebiler'in Sicilya'nın Palermo şehrini 831 yılında fethetmesiyle başlayan İtalya seferlerinden ve Müslümanların kurduğu emirliklerden, Norman hakimiyeti esnasında varlıklarını devam ettiren Müslümanlardan bahseden Merve Karagöz, Müslümanların bu süreçte medeniyete yaptıkları katkılarla Rönesans üzerinde de etkileri olduğunu belirtiyor.

İtalya'da Müslüman Fetihleri

Merve Karagöz

Çizgi Kitabevi, 2024

Bir düşünürün gördüğü, duyduğu, öğrendiği

Çağdaş İtalyan düşünür Giorgio Agamben'in gördüğü şehirlerden, okuduğu kitaplardan, seyrettiği sahne oyunlarından, dinlediği kişilerden ya da müziklerden edindiği izlenimleri kısa ve yoğun notlar halinde kitap olarak yayında. "Kutsal İnsan" ve "İstisna Hali"ni kavramlaştıran çalışmalarıyla tanınan, Michel Foucault'nun geliştirdiği biopolitikaya birçok katkı yapan Giorgio Agamben'in hiçbir tarih içermeyen notları bir yerde onun ömrünün son deminde tuttuğu bir günlük sanki.

Gördüklerim, Duyduklarım, Öğrendiklerim

Giorgio Agamben

çev. Adem Beyaz, Ketebe, 2024