Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Öğretim Üyesi
Kayıngiller (Fagaceae) ailesinin Castanea cinsine mensup olup adını Antik Yunan coğrafyasının Teselya bölgesinde yer alan Kastania kentinden ya da bugünkü Kastamonu şehrimize karşılık gelen Kastanis'ten aldığı rivayet edilen kestane, otuz metreye kadar boylanabilen ve yaprak döken bir orman ağacıdır. Geç büyür ve meyve verebilecek duruma gelmesi asgari 15 yılı bulabilmektedir. Kış aylarında -30 derecelere kadar dayanabilir. Gövdesi diktir. İri, sert yaprakları ve güzel, sarı renkli çiçekleri vardır. Tamamen doğal şartlarda yetiştiği ve yetişmesinde herhangi bir gübre kullanılmadığı için organiktir. Ilıman iklimleri sever. On üç türü tespit edilmiş olmakla birlikte ekonomik değeri olanlar bunların yalnızca dördüdür: Avrupa Kestanesi, Çin Kestanesi, Japon Kestanesi ve Marshall Kestanesi. Yalnızca tohum olarak bilinen meyvesi ile değil, aynı zamanda ve özellikle dayanıklılık açısından meşeyi andıran odunuyla da yararlıdır. Yapısı her ne kadar büyük boyutlu kereste imalatına uygun değilse de, örneğin İtalya'da fıçı yahut Karadeniz bölgesinde tekne yapımında yaygın bir biçimde kullanılmaktadır.
Lidyalıların mirası
Rivayetlere bakılırsa, kestane MÖ 6. yüzyılda Anadolu'da yaşayan Lidyalılar tarafından kültüre alınmış ve o dönemlerde Lidya Elması olarak isimlendirilmişti. Fakat zaman içerisinde Yunanlar tarafından Lidya'dan alınarak Teselya bölgesine götürülmüş ve buradaki Kastania ile özdeşleşmişti. Süreç nasıl gelişmiş olursa olsun, insanlık tarihinin eski dönemlerinden itibaren faydalı bir beslenme unsuru olan kestanenin antik Güney Avrupa halkları tarafından yılın dört ila altı ayı boyunca ana yiyecek maddesi olarak değerlendirildiği, bir başka ifadeyle yeterli buğdayın bulunmadığı bu coğrafyada yaşayan insanların karbonhidrat kaynağını teşkil ettiği bilinmektedir. Nitekim antik dönemin meşhur hekimleri Galenos ve Dioskorides kestaneden söz etmiş, çok iyi bir besin kaynağı olan kestanenin köpek ısırığı ve dizanteriye şifa olduğunu belirtmişlerdir.
Ortaçağlarda özellikle İtalya'nın yüksek kesimlerinde beslenme kültürünün ana bileşenleri arasında yer alan (mesela Toscana bölgesinin en önemli ekonomik değeriydi bu meyve) ve Güney Avrupa'nın yanı sıra doğal yayılım alanı içerisinde olan Çin, Türkiye, Kore, Kuzey Amerika ve Bolivya'da asırlardan beri yaygın olarak tüketilen kestanenin dünya üzerindeki yıllık üretim miktarı 2.5 milyon tona yaklaşmıştır. Çin, yüzde 80'in üzerindeki üretim hacmi ile yeryüzünün en büyük kestane üreticisidir. Kestanenin, dünyanın Çin ve İtalya'dan sonraki üçüncü büyük tedarikçisi olan ülkemizde de çok sevildiğini söyleyelim.
Kestane cenneti Aydın
Türkiye, Avrupa Kestanesi üretiminde dünya lideri konumundadır. Yılda 70 bin tonun üzerinde kestane üretiminin gerçekleştirildiği ülkemizdeki en önemli kestane üretim bölgeleri Karadeniz, Marmara ve Ege'dir. 1990'lı yıllarda toplam üretim miktarımızın 80 bin tonun üzerine çıktığı hatırlanacak olursa, Türkiye'nin kestane potansiyelinin yeterince işlevsel bir biçimde kullanılmadığı da söylenmelidir. Meyvenin ismi kuşkusuz bu şehirde üretilen kestane şekeri nedeniyle Bursa ile özdeşleşmişse de ülkemizde en çok kestanenin yetiştirildiği şehrimiz, Türkiye'deki toplam üretimin yarısına yakınının gerçekleştirildiği Aydın'dır. Buna ilave olarak İzmir, Kastamonu ve Sinop başta olmak üzere ormanlık bölgelerimizde yetişten kestane hem Bursa şehrimizin uluslararası haklı bir ün kazanmasını temin etmiş olan şekeri hem de çeşitli kek, pasta ve çöreklerdeki kullanımı ile Türkler arasında çok tutulmaktadır. Ayrıca kış akşamlarımızın vazgeçilmezleri arasında yer almakta ve gerek közlenerek gerekse suda kaynatılarak haşlanmak suretiyle sevilerek tüketilmektedir.
Başta Fransız mutfağı olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde son derece yaygın bir besin kaynağı olan kestane yalnızca etli yemeklerde, pilavlarda ve salatalarda kullanılmamakta, aynı zamanda püre, ezme ve şeker gibi çeşitli tatlı ve pastalar için de ana malzeme işlevi görmektedir. Yine öğütülmesi suretiyle elde edilen kestane ununun çorbalar ve tatlılar ile pudingler, ekmekler ve kahvaltılık gevreklerin hazırlanmasında kullanıldığını da belirtelim. Diğer çiçek ballarından iki kat daha fazla demir ihtiva etmektedir. Kestanenin, aynı şekilde glüten ihtiva etmediği için çölyak diyetleri başta olmak üzere muhtelif diyetlerde aranan bir besin olduğunu belirtmek hata olmayacaktır. Bütün bunlara ilave olarak kestane yaprak ve çiçeklerinin ilaç ve kozmetik sanayiinde değerlendirildiğini de not etmeden geçmeyelim.
Türünün C vitamini içeren tek üyesi
Kurutulduğu zaman hem raf ömrü uzayan hem de besin değerlerinde artış görülen kestanenin içeriğinde insan sağlığı açısından oldukça faydalı olan birçok madde bulunmaktadır. Fındık ve ceviz türevlerinden farklı olarak muhtevasında son derece az miktarda yağ barındırsa da sağlıklı olarak bilinen yüksek doymamış yağ asitleri (özellikle linoleik ve linolenik asit ile omega-3 ve omega-6 yağ asitleri bakımından zengindir) ile dikkat çeken kestanede ayrıca nişasta, şeker, lifli maddeler (polisakkaritler), kül, karbonhidrat ve protein ile birlikte magnezyum, kalsiyum, klor, fosfor, demir, çinko, sodyum ve potasyum gibi bazı mineraller ile A, B1, B2, C ve E vitaminleri de vardır. Özellikle C vitamini açısından zengindir ki (örneğin limonda yer alan C vitamininin yüzde 80'inin üzerinde bir miktarına sahiptir) bu türden fındıksı meyveler içerisinde bu vitamini ihtiva eden tek meyve kestanedir.
İnsan sağlığına muhtelif faydaları olan kestanenin örneğin yaprak ve kabuklarından elde edilen suyu kabızlığa iyi gelmekte, tansiyonu düşürmektedir. Önemli bir kısmı vücut tarafından sindirilmese de bağırsak florasının gelişmesine katkı sağlamakta, bağırsak hareketlerini hızlandırarak zararlı maddelerin vücuttan tahliye edilmesi sürecini hızlandırmaktadır. İshal, hemoroid ve varis tedavisinde etkilidir. Zihin sağlığını koruma noktasında yararlı ve unutkanlığa karşı etkilidir. Alzheimer karşıtıdır. Vücutta tokluk hissi meydana getirmekte, glisemik indeksi düşük olduğu için şeker hastalığı riskini azaltmakta ve bedendeki su oranını dengelemektedir. Boğaz ağrısı, bronşit ve boğmacaya karşı mücadelede gargara olarak kullanılmaktadır. Sinir sistemini güçlendirmekte, mutluluk hormonu olarak bilinen seratoninin salgılanma sürecini desteklemekte, kalp kası da dâhil olmak üzere vücuttaki kasları güçlendirerek daha sağlıklı ve işlevsel hale getirmektedir. Böylelikle yorgunluk ve halsizliği de önleyebilmektedir. Hücrelerin yenilenmesine yardımcı olmakta, kan dolaşımını düzene sokmaktadır.
İçeriğindeki C vitamini yükü dolayısıyla nezle ve grip gibi rahatsızlıkların önlenmesinde dikkat çekici bir yeri olan kestanenin yararları bu kadarla sınırlı değildir. Çocuklarda retinanın gelişmesini teşvik etmektedir. Kestane şampuanı cilt ve saç sorunlarına karşı birebirdir. Aynı şekilde kemik ve diş gelişimine birebirdir. Büyüme hormonunu hareketlendirmekte, iştah açmakta, yaşlanmayı geciktirmekte, sigara ve alkolün zararlarını belli ölçüde de olsa dengelemekte, kataraktın önüne geçebilmektedir. Solunum sistemi rahatsızlıklarına ve bacaklardaki dolaşım bozukluklarına şifa olduğu ortaya konulmuştur. Yine kalp ve damar hastalıkları ile mücadelede etkili sonuçlar ortaya koyabilmekte, özellikle obezite sorunu olanlar için bir çeşit direniş refleksi oluşturabilmektedir. İçerisinde bulunan antioksidanlar aracılığıyla mide ve karaciğeri rahatlatarak vücudun temizlenmesine yardımcı olmaktadır. Detoks etkisi vardır.
Kendisi kadar balı da şifa
Ayrıca kestane ile irtibatlı olarak kestane balından da söz etmek gerekir ki üstün nitelikleri ile diğer çiçek ballarından ayrılan kestane balının muhtevasındaki flavonoid, polifenol ve tanen miktarı diğer bal çeşitlerinde olduğundan daha fazla olup antioksidan, antimikrobiyal, antiinflamatuar ve antitumoral değeri doğal olarak çok daha yüksektir. Doğal bir antiseptik olmasının yanında bağışıklık sistemini güçlendirmekte, iltihaplı enfeksiyon ve yaralara iyi gelmektedir. Mide, bağırsak ve böbrek gibi organların düzenli bir şekilde çalışmasına katkı sunmakta, hemoroid ve prostat büyümesi türü rahatsızlıklara karşı mücadele etmektedir. Boğaz ağrılarını ve kuru öksürüğü hafifletmekte, hücre yenilenme sürecini hızlandırarak daha güzel ve sağlıklı bir cilt meydana getirmekte, kan pıhtılaşmasını önleyerek damar sertliğini engellemekte, kolesterol dengesini düzene sokarak kalbin daha sağlıklı bir biçimde çalışmasını sağlamaktadır.
Bu arada kış aylarının vazgeçilmez yemeklerinden biri olan kestane pilavının tarifi vermeden geçmeyelim;
Kestane Pilavı
2 su bardağı pirinç,
n200 gr kestane,
n1.5 kaşık tereyağı veya zeytinyağı
n1 kaşık dolmalık fıstık
n1 kaşık kuş üzümü
n4 su bardağı su
Karabiber, yenibahar, bir tutam tuz, şeker, tarçın
Yapılışı: Közlenmiş kestane kabukları soyulur. Kavrulmuş soğanın içine pirinç, şeker, üzüm tuz ve yenibahar eklenir. Orta ateşte pişirilir, 20 dakika kadar demlendirilir. Kızarmış tavuk veya hindi ile ikramı oldukça lezzetlidir. Bir porsiyonu 140 kalori olduğundan diyet listelerine eklenebilir.
"Kestane kebap yemesi Sevap" Afiyet olsun.
aysunbay@hotmail.com