İdris Cevahir/ Yazar
Son seçim kuşkusuz her siyasi lidere bir mesaj verdi. Sayın Akşener'de olduğu gibi kimisi gereğini yapma erdemini gösterdi, kimisi ise hala milletin vermiş olduğu mesajı anlamamak için varoluşsal bir mücadele vermenin derdinde...
Yazı diziminiz bu kısmında milletin kendilerini ciddiye almamasını bir türlü ciddiye alamayan Deva ve Gelecek Partisini yani Sayın Babacan ve Davutoğlu'nu konu edineceğiz.
Siyasi tecrübemiz bize göstermiştir ki Doğu toplumlarında, özelde Türkiye'de siyaset lider merkezli yapılır. Bunun yegâne istisnası Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Gerçi dikkatli bir inceleme yapıldığında CHP'nin lidersiz olarak hayatını devam ettirebilmesinin altında dünya tarihine gelmiş geçmiş en önemli liderlerden biri tarafından kurulmuş olması yatar. Başka nedenleri de var tabii ancak konumuz bu değil.
Kurucu liderler kurmuş oldukları partilerin ve hareketlerin hem ilkesi hem karar vericisi hem de yön tayin edicisidir. Bu cihetle kurucu liderin güçlü olduğu dönemlerde ortaya çıkan bütün aykırı fikirler ve görüşler aforoz edilir ve bu fikirleri savunanlar yok olmaya mahkûm olur.
"Kurucu liderin güçlü olduğu" kaydı önemli. Bu önemi iki örnek üzerinden ifade etmekte fayda var. Birinci örnek son çeyrek asrın belki de Mustafa Kemal Atatürk sonrası cumhuriyet tarihinin en güçlü lideri Sayın Erdoğan'ın siyaset sahnesine çıkışı ve kendi lideri Merhum Erbakan'dan kopuşudur. Sayın Erdoğan, Millî Görüş Hareketi'nin her kademesinde bulunmuş birisi yani ana gövdeden sayılan bir kişidir. İBB Başkanlığı döneminde göstermiş olduğu başarılar ve ortaya koyduğu vizyonla Erbakan'ın kitlesi, Erbakan'a rağmen onu daha büyük problemleri çözmesi için Ankara'ya, merkeze siyaset yapmaya göndermiştir. Yani sorunları çözerek biriktirdiği minimal güç, kitlesi tarafından daha da desteklenmesine neden olmuş ve daha büyük sorunları çözmek için kendisine kredi oluşturmuştur. Bu anlatıda en önemli husus kuşkusuz Sayın Erdoğan'ın liderlik yolculuğuna başladığı dönemin Merhum Erbakan'ın hem "yaşça" hem de siyasi olarak "liderliğini kaybettiği" döneme denk gelmesidir. İkinci örnekle bu zamansal denk gelişin ne kadar önemli ve hayati olduğunu anlayacağız.
İkinci örneğimiz ismini ve kurduğu partinin adını arama motorlarından dahi zor bulduğumuz Abdüllatif Şener ve yaklaşık 2.5 yıl ömrü olan Türkiye Partisi'dir. Oysa Sayın Şener bir dönem Merhum Erbakan'ın varisleri arasında sayılacak kadar kudretli ve dirayetli bir kişilikti. Ve Fazilet Partisi'nde vuku bulan ayrışma sürecinde en çetin kavgaları veren kişiler arasında her zaman en önde olanlardandı. Ancak kaçırdığı belki de hala anlamadığı iki hakikat var. Birincisi; liderlik yani "devlet kuşu" Sayın Erdoğan'ın başına konmuştu. İkincisi ise; Sayın Erdoğan'a bayrak açtığı dönem Sayın Erdoğan'ın en güçlü olduğu dönemdi. Yani zamanı tutturamamıştı.
Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere konumuz şu an ne yaptığı belli olmayan Sayın Şener ve doğmadan ölen partisi değil. Konumuz Sayın Şener ve Türkiye Partisi denemesinden ders almayan, ya da alamayacak kadar "kibirli" olan Sayın Babacan ve Sayın Davutoğlu...
31 Mart seçimleri bizlere bildiğimiz bir hakikati ayan beyan gösterdi. Bu hakikat Deva ve Gelecek Partilerinin; bırakın milletimizi, kendi üyeleri hatta kendi yöneticileri nezdinde dahi bir itibarı olmadığıdır. Her iki parti de kendi üye sayısından daha az oy aldı. Ve özellikle Gelecek Partisi Konya'da yani liderinin şehrinde ve İstanbul'da, liderinin ısrarına rağmen aday bulamadı, aday çıkaramadı, aday ol talimatı verdiği vekilleri bu talimatı ciddiye almadı.
Bu durum siyasi açıdan "iflas" değil siyasi açıdan bir "yok" oluştur. Ancak gelin görün ki her iki lider de burnundan kıl aldırmıyor. Yani kendilerinden siyasi yok oluşa sürükleyen "kibirlerinden" bir an olsun taviz vermiyorlar.
Yukarıdaki iki örneği hatırlayın. Birinci örnek bir bünyeden çıkan bir filizin nasıl ana gövdeyi gölgede bırakarak, hatta kurutarak var olduğunu anlatırken, ikinci örnek ana gövdenin en güçlü ve en zinde olduğu bir dönemde münasebetsiz bir yerden patlak veren köksüz bir dalın yaşam hakkının olmadığını anlatmaktadır. Zira bu vakitsiz çıkan "dal", bahçıvan yani milletimiz tarafından fark edildiği an kesilip atılmıştır.
Sayın Babacan ve Sayın Davutoğlu için de olan tam olarak budur. Sayın Erdoğan'ın gölgesinde var olanlar kendilerini gölge sahibi zannettiler. Sayın Erdoğan gölgesini çekiverince bırakın gölgelerini kendi varlıklarının dahi olmadığını fark edemediler. Bu seçim sonuçları milletimiz tarafından; her iki lider aday adayına da bırakın gölgelerini varlıklarının dahi olmadığının öğretilmesidir.
Her iki siyasi figür de liderlik yarışına hazırlandıkları süreçte iki hata yaptı. Birincisi Sayın Erdoğan'ın İBB sürecinde ortaya koyduğu başarısı gibi bir başarılarının olmadığını fark edememeleri. Hatta Sayın Davutoğlu söz konusu olduğunda "mutlak başarısızlıktan" bahsetmemiz gerekir. Dikkat edilir ise Deva Partisi'nin durumu Gelecek Partisi'nden bir tık daha iyi çünkü Sayın Babacan'ın inkâr edilemez bir Ekonomi Bakanlığı başarısı var. İkinci husus ise "zamanı" denk getirememek. Zamansız çıkışlar yok oluşu beraberinde getirir. Zira Sayın Erdoğan her iki liderin koptuğu dönemde de güçlü idi şimdi de hala çok güçlü. Bu güç, sınanması yok oluşu doğuracak kadar yakıcı ve yıkıcıdır. Bu güç, zevale uğramanın kaderinden kurtulamayacak olsa da hala bırakın kibirlileri, soyluları dahi dize getirebilecek kudrettedir.