Hakan Çopur/ Araştırmacı, Yazar
ABD'de 5 Kasım'da yapılan başkanlık seçimlerinde kazanan, yakın dönem Amerikan siyasetinin en sıradışı, en tartışmalı ve en renkli ismi olan Donald Trump oldu. 2016-2020 yılları arasındaki başkanlık döneminde büyük tartışmalara yol açan, Amerikan iç siyasetini olduğu kadar küresel politikayı da etkileyen Trump'ın 2. döneminin nasıl geçeceği şimdiden merak konusu. Seçimlerden önce Demokrat rakibi Kamala Harris'le başa baş gözüken Trump'ın seçimlerde salıncak eyaletlerin tamamını kazanarak çıkması ve ülke genelinde oylarını artırması, büyük bir başarı olarak nitelendiriliyor. Ekonomi, Gazze'deki soykırım üzerinden dış politika, kürtaj tartışmaları ve yasadışı göçmenler gibi başlıkların ana aktörler olduğu seçimlerin galibi "Amerika'yı Yeniden Büyük Yapalım" mottosuyla özdeşleşen Trump oldu.
Harris nasıl kaybetti, Trump nasıl kazandı?
ABD'de tartışmalı 2020 seçimleri kazanıp koltuğa oturan Joe Biden ile yardımcısı Kamala Harris'in 4 yıllık performansı zaten yeterince iyi değildi. Amerikan kamuoyunda yapılan anketlerin çoğunda başta ekonomi, yasadışı göçmen sorunu ve Gazze krizini ele alma biçimi gibi ana başlıklarda Biden yönetimi "yetersiz" bulunuyordu. Biden'ın yaşlılığı ve gafları da eklenince Demokratların ciddi bir liderlik sorunuyla karşı karşıya olduğu açıktı. Böyle bir atmosferde önce Trump karşısında başkan adayı olduğunu açıklayan ve yarışa giren Biden, parti içinde artan rahatsızlık karşısında dayanamayarak temmuz ayında yarıştan çekildi. Silik bir başkan yardımcılığı dönemi geçiren Harris, bu adımla birlikte çok kısa süre içinde Demokratları Trump karşısında bir araya getirecek büyük bir enerji toplamak zorundaydı. Seçim sonuçların açıkça gösteriyor ki Harris bu enerjiyi yakalayamadı.
2016 yılından bu yana seçmene ekonomi, yasadışı göçmenler, milliyetçi Amerikan kültürü ve değerleri konularında net, tutarlı ve anlaşılır mesajlar veren Trump karşısında Harris'in görece kısa sayılabilecek bir dönemde güçlü bir liderlik örneği sergileyemediği, mesajlarını net ve açık şekilde veremediği, kendini Biden'dan ayıramadığı, Gazze konusunda kötü bir performans gösterdiği ve ülkede neleri daha iyi yapabileceği konusunda seçmenleri ikna edemediği anlaşılıyor.
Buna mukabil Trump'ın başta ekonomi olmak üzere ülkede seçmen davranışını etkileme potansiyeli olan tartışma konularında daha net, yüksek sesli ve anlaşılır mesajlar vermesi dikkat çekti. Beyaz erkek seçmenden güçlü destek bulan Trump'ın kadın rakibi karşısında beyaz kadın seçmenler nezdinde de beklenenden iyi bir performans göstermesi dikkat çekti. ABD'de son yıllarda en fazla şikayet konusu olan ekonomi konusunda seçmenlerin açık ara daha fazla güvendiği isim olan Trump, bu alanda 2016-2019 yılları arasında gösterdiği performansa atıfla seçmenleri ikna etmiş gözüküyor. Ayrıca, Harris'in aksine, Amerikalı Müslümanlarla son haftalarda kurduğu diyalogun da seçimlerde belli ölçüde işe yaradığını söylemek mümkün.
Gizli özne Gazze, seçimlere damga vurdu
Ülke genelinde Trump'ın kazanmasında ekonomi baş aktör olabilir, ancak özellikle bazı salıncak eyaletlerde ortaya çıkan tabloya bakıldığında Amerikalı Müslümanların Harris'e oy vermemesinin seçimlere damga vurduğunu söylemek mümkün. Geleneksel anlamda Demokratların çizgisine yakın olan Amerikalı Müslümanların büyük bölümü bu seçimlerde üçüncü parti adayına oy verdi. Güncel çalışmalara göre, ABD genelinde sandığa giden Amerikalı Müslüman seçmenlerin yüzde 53'ünün oyunu Yeşil Parti adayı Jill Stein alırken, Cumhuriyetçi Donald Trump yüzde 21, Demokrat Kamala Harris ise yüzde 20 oy aldı. 2020 yılında ülke genelinde Amerikalı Müslümanların yüzde 70'inin oyunu alan Biden'ın ardından Harris'in oylarındaki devasa çöküş, Gazze meselesinin bu seçimlere doğrudan etkisini gösteriyor.
Amerikalı Müslümanların en yoğun yaşadığı ve Harris'in kaybettiği Michigan eyaletindeki sonuçlara göre ise burada yaşayan Amerikalı Müslüman seçmenlerin yüzde 59'u Stein'e, yüzde 22'si Trump'a ve sadece yüzde 14'ü de Harris'e oy verdi. 2020'de Biden'a Michigan'da kılpayı kazandıran Amerikalı Müslümanların bu seçimdeki tercihleri, Gazze'deki İsrail soykırımına ortaklık eden Biden-Harris yönetiminin "cezalandırılması" şeklinde yorumlandı.
2020'de Biden'ın kazandığı bir diğer kritik eyalet Georgia'da bu seçimde Harris, Trump'a sadece 120 bin oyla kaybetti. Benzer şekilde 19 delegesiyle seçimlerin en kritik eyaletlerinden Pennsylvania'da da Trump, Harris karşısında 140 bin oyla kazandı. Diğer bir salıncak eyalet Wisconsin'de ise sadece 30 bin oy farkıyla kazanan Trump'ın, tüm Müslüman seçmenlerin Harris'e oy vermesi durumunda buralarda kazanıp kazanamayacağı ciddi bir soru işareti olurdu. Bu yönüyle 2024 başkanlık seçimlerine damga vuran en önemli birkaç başlıktan biri kuşkusuz Gazze oldu.
Amerika'yı ve dünyayı ne bekliyor?
Dört yıllık dönemin ardından yeniden Beyaz Saray'a dönen Trump'ın ikinci ve son başkanlık döneminin nasıl geçeceğine ilişkin farklı kesimlerden farklı yorumlar geliyor. Ana akım liberal medya "Trump ile ABD'nin daha otoriter bir çizgiye evrileceğini" iddia ederken, bu dönemde demokrasinin ve demokratik kurumların gerileyeceğini savunuyor. Buna karşılık Trump'tan umutlu olan kesimler ise Trump'ın ilk dönemine kıyasla biraz daha dengeli ve makul bir başkanlık yapacağını savunuyor. Hangi görüşün haklı ve doğru olduğunu elbette zaman gösterecek, ancak kesin olan şey Trump'ın 2016'daki Trump olmadığı. O döneme kıyasla Trump'ın Washington'daki müesses nizam ile nasıl anlaşacağı konusunda görece daha tecrübeli bir isim olarak Beyaz Saray'a gelecek. Bu, esasen Trump'ın daha az kavga ederek ama daha fazla olumlu etki bırakarak başkanlık yapabilme anlamında önündeki bir fırsat. Ben şahsen Trump'ın 2. döneminde "Amerikan kimliği" ve "Amerikan ekonomisi" ana başlıklarında kendinden beklentilere cevap üretip bu alanlarda bir iz bırakmak isteyeceğini düşünüyorum.
Öte yandan ABD ile dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkiler konusunda Trump'ın ilk dönemine kıyasla daha "dengeli" ve "makul" davranıp davranmayacağını merakla bekliyoruz. Trump'ın seçim kampanyası boyunca sürekli "benim döneminde ülkeyi savaşa sokmadım", "savaş pahalı bir şey", "Ukrayna ve Ortadoğu'da savaşa gereksiz çok para harcıyoruz" temalı söylemlerinin karşılığını 20 Ocak'tan sonra göreceğiz. Trump hem Gazze konusunda (ama daha geniş anlamda İsrail ile Arap ülkeleri arasında normalleşme sürecinde), hem Rusya-Ukrayna savaşı konusunda, hem İran konusunda hem de Kuzey Kore konusunda "bakın ben şunu başardım" demek istiyor. Bu kriz alanlarından kendine paye çıkaracak bazı adımları atma gücünü kendinde görüyor ve bunun için pazarlık yapmaya da hazır. Demokrat yönetimden farklı olarak yönetim gücünü daha fazla kendi şahsi liderliğinde kullanmayı seven Trump'ın bu kriz alanlarında somut adımlar atması pekala mümkün. Bu adımların bazıları bizim hoşumuza gitmeyebilir, ancak Trump'ın süregiden bu krizleri "bir şekilde çözüp" bir noktaya bağlamak için yoğun çaba harcayacağını öngörmek için birçok sebebimiz var.
Trump 2.0 döneminde Türk-Amerikan ilişkilerini ne bekliyor?
2016-2020 dönemi Türk-Amerikan ilişkilerini etkileyen ve çoğu ulusal güvenliğimizle doğrudan ilgili çatışma alanları, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump arasındaki görece dengeli liderler diplomasisine rağmen ilişkilerin dip yapmasına neden olmuştu. Ancak Trump'ın yeni dönemini o dönemin devamı gibi değerlendirmek yanlış olur: Bir kere bölgesel konjonktür ve dengeler farklı. İkincisi ikili ilişkilerin seyrini belirleyecek ana başlıklar da kısmen farklı. Üçüncüsü Washington'daki dinamikler de farklı. Tüm bu unsurları yan yana koyduğunuzda yeni dönem Türk-Amerikan ilişkilerini gerçekten yeni bir sayfa yaklaşımıyla ele almak daha doğru olacaktır. Bölgesel kriz başlıklarında bu sefer Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump arasındaki güçlü liderler diplomasisi daha fazla sorun çözücü işlev görebilir. Ukrayna'daki savaşın sona ermesi Trump'ın da Türkiye'nin de istediği bir konu. İsrail'e güçlü desteğiyle bilinen Trump'ın Gazze özelinde atacağı adımlar ikili ilişkilerde halen bir gerginlik nedeni olabilir, ancak Trump'ın İran'ın bölgedeki etkisini azaltmak istemesi Ankara'ya bölgede yeni alanlar açabilir. Türkiye açısından en kritik başlıklardan biri olan Suriye konusunda Trump'ın ülkeden asker çekme ya da daha da önemlisi ABD'nin YPG/PKK desteğini revize etme yönünde atacağı muhtemel adımlar Türk-Amerikan ilişkilerini çok daha olumlu bir rotaya sokabilir.