Dr. Higashitotsu Kutluk / Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi
"Kör bir dilenci de hiç olmazsa çiçeklerin kokusunu duyar."
(Japon Atasözü)
Büyük şair ve mütefekkir Sezai Karakoç'un vefatı hakkında gazetelerde yazılmış haberleri gördükten sonra derin bir üzüntü duydum. Japonya'da bulunduğum zamanlarda, Türk edebiyatındaki şairlerden Mevlana Celâleddin-i Rumi, Nazım Hikmet, Atilla İlhan'ın şiirlerini ve yazılarını severek okuduğum gibi, rahmetli Sezai Karakoç'un şiirlerini de çok severdim. Hatta Ankara'ya geldiğim zaman kendisi ile görüşmek ve şiirleri hakkında onun ile hasbihal etmek, gelecekte "Monna Rosa" gibi şiirlerini Japoncaya çevirip, Japonya'da onu seven insanlar ile paylaşmak istedim. Maalesef, takdiri ilahi ile şairimiz Sezai Karakoç vefat etti. Kendisiyle görüşme hayallerimi ne yazık ki gerçekleştiremedim.
Onu öğrenmek, Türkiye'yi öğrenmek
Sezai Karakoç'un vefatının ikinci gününün sabah saatlerinde, üniversitede, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencileri için üç saat İngiltere edebiyatındaki İrlanda şiirleri hakkında dersim vardı. Sınıfa girdim. Öğrencilerimi karşıladıktan sonra, onlara "Sevgili öğrenciler, dün biz Türkiye'de kimi kaybettik?" diye sordum. Hiçbir öğrencimden cevap gelmedi. "Biz dün bir şair ve mütefekkirimizi kaybettik, kim olduğunu biliyor musunuz?" diyerek tekrar sordum. Yine sınıftan bir ses gelmedi. Gerçekten çok şaşırdım. Çünkü 36 kişilik sınıf, iki öğrencinin dışında tamamen Türk öğrencilerden oluşuyordu. Kendi kendime "Ya Rabbim" dedim, "Türk Edebiyatı'nın geleceğinin sahibi olan bu öğrenciler, Sezai Karakoç gibi şairlerimizi bilmez ise onlara nasıl edebiyatımızı emanet edeceğiz?" Acaba yanlış mı düşündüm diye kendimi sorguladım.
Sonrasında derse devam ettim ve öğrencilerime bugün üç saatlik dersimizde Sezai Karakoç'u işleyeceğimizi söyledim. Kendilerine şu şekilde hitap ettim: "Sezai Karakoç 88 yıllık ömrünün 70 senesini bizler için; güzel şiirlerini yazmak, Batı edebiyatındaki meşhur olan şiirleri çevirmek ve insanlık hakkındaki güzel fikirlerini bizlere anlatmak için çalıştı. Bu yüzden biz üç saatlik dersimizi onu tanımak için vermezsek, bu nankörlük olmaz mı? Bir milletin şairi; o milletin dili, edebiyatı ve tarihi demektir. Onu öğrenmek, Türkiye'yi öğrenmek demektir." Dersimiz, Sezai Karakoç'un şiirlerini ve hayatını işleyerek devam etti.
Gençlerle Monna Rosa'yı konuşmak
Öğrencilerim, Sezai Karakoç'un en güzel şiirlerinden birini ezberledi ve onun hayatını öğrendi. Dersin sonunda öğrencilerimin Sezai Karakoç'un hayatı ve şiirleri hakkındaki düşünceleri beni çok mutlu etti. Son olarak, Sezai Karakoç'un "Monna Rosa" şiiri üzerine konuştuk.
Batı edebiyatını öğrenmenin temeli
Şüphesiz Batı edebiyatını öğrenmek ve çeşitli milletlerin şairlerinin şiirlerini öğrenmek edebiyatımızın geleceği için çok faydalıdır. Ancak, öncelikle kendi şairlerimizin ve yazarlarımızın eserlerini ve hayatlarını öğrenmek Batı edebiyatını öğrenmenin temel esasıdır. Dersimizi bu şekilde sonlandırdım ve eve giderken aklımdan derste öğrencilerin Sezai Karakoç'u tanımamasının hem gençlerin hem toplumun hem eğitim sisteminin hem de aile eğitiminin eksikliğinden kaynaklanıyor olabileceğini geçirdim. "Tabii ki bu masum gençlerin sorunu olamaz, bu eğitimdeki eksiklikten kaynaklanıyor olmalı" diye kendi içimde karar kıldım. Japon eğitiminde, okullarda ve üniversitelerde öncelikle milletlerin kendi tarihlerini, coğrafyasını, edebiyatını öğrenmeleri eğitim sisteminin olmazsa olmazıdır. Türkiye; tarihine, kültürüne ve milli değerlerine sahip çıkmak için Japon eğitim sisteminin bu konudaki tutumunu örnek almalıdır.
higashitotsu.kutluk@asbu.edu.tr