Dr. Mesut Bostan / Marmara Üniversitesi
Bugün büyük olayların muhasarası altındayız. İnsanlık tarihinin birçok dönemi için kullanılabilecek bir cümle bu. İnsanlar tarihin her döneminde büyük doğa olaylarının ve etkileme imkanlarının olmadığını düşündükleri büyük toplumsal olayların karşısında kendilerini çaresiz hissetmişlerdir. Ancak insanların bir kısmını evlere kapatan bir kısmını da her gün hastalık, ölüm ve işini kaybetme riskiyle burun buruna yaşamak zorunda bırakan küresel bir salgın hastalığın bu konudaki benzersizliği yadsınamaz. Yine de bu hissiyat konusunda yalnız sayılmayız. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’de hem sosyoloji alanında hem de entelektüel alanın genelinde etkili bir figür haline gelen C. Wright Mills’in “sosyolojik imgelem” kavramsallaştırmasıyla yapmaya çalıştığı şey biraz da sıradan insanlara böyle zamanlarda çaresizlik hissiyle baş etme imkanı sağlamaktır. Sosyolojik imgelem “kişisel sorunlar” ile “kamusal meseleler” arasındaki bağları insanlar için görünür kılar. En azından Mills’e göre sosyolojinin vaadi budur. Mills, sosyolojik bir imgelem geliştirmenin yolunun ise “biyografi” ile “tarih”i toplumsal bağlamda bir arada düşünebilmekten geçtiğini söyler. Bunu en gelişkin şekilde yapabilenler arasında başı da romancılar çeker ona göre. Mills, Amerikan toplumunu işçiler, beyaz yakalılar ve iktidar seçkinleri şeklinde üç tabaka halinde kitaplarında anlatmaya çalışırken temel esin kaynaklarından biri yine Amerikan toplumunu bir üçleme ile ele alan John Dos Passos gibi gerçekçi romancılardır.
Sinemada gerçeklik
Gerçekçi roman günümüzde edebiyat alanında pek geçerli bir tür değil. Gerçekçilik sinemada da pek geçer akçe sayılmaz. Bu yüzden Nuri Bilge Ceylan gibi Türk sinemasında ve dünya sinemasında gerçekçiliği önemsemek bakımından istisnai bir konuma gelmiş bir yönetmen daha önem kazanıyor. Ahlat Ağacı ile NBC gerçekçi romanın toplumu bütüncül bir bakış açısıyla vermek şeklindeki iddiasına ve dolayısıyla Mills’in sosyolojik imgelem şeklinde ifade ettiği imkana hiç olmadığı kadar daha yakın. Ali Gevgilili zamanında Lütfi Akad için “yazamadığı romanların filmini çekiyor” demişti. Benzer bir ifade NBC için de kurulabilir. Özellikle Bir Zamanlar Anadolu’da filminden itibaren NBC sineması dramatik açıdan daha derinlikli bir hal aldı. Gerçekçi romanın klasiklerinin verdiğine benzer bir tat vermeye başladı. Sosyoloji için ele aldığı olgu toplum olduğu için deney imkanına sahip değildir denir. Eğer sosyolojik bir deneyden söz edilebilirse bunun en iyi örneklerinden biri NBC filmlerinin çekim süreçleri olurdu muhtemelen. NBC filmlerinin kamera arkası görüntüleri yönetmenin en basit görünen insan etkileşimini yeniden yaratırken bile karakterlerin tavırlarını belirlemede bir bilim adamı titizliğiyle hareket ettiğini gösteriyor. Yönetmenin çalışmasını izlemek bu açıdan gündelik hayatın sonsuza giden karmaşıklığını insanın yüzüne çarpıyor. Belki de dünyanın zor şeylerinden biri hayatta olağan görünen şeyleri tekrar yaratmak. NBC’nin büyüklüğü biraz da bu büyük iddiayı her filminde bir ileri noktaya taşıyabilmesinde.
Bilgeleşme yolu
Bu noktada NBC ile Akad arasındaki benzerliğin ötesinde belki biraz da farklara dikkat kesilmek gerekiyor. Akad özellikle olgunluk döneminde toplumu gerçekçi bir şekilde yansıtmak söz konusu olduğunda tarihe başvurmuştu. Güncel ortamda geçen Hudutların Kanunu gibi filmlerinde bile aslında toplumsal fenomenlerin tarihsel kökenlerine yönelik bir ilgi sezilebilir. Kızılırmak Karakoyun ve Gökçe Çiçek gibi tarihi filmlerinde toplumsal yapının tarihsel süreç içerisindeki gelişimine dair geliştirdiği bakış açısı daha bariz. Akad Türk toplumunun gerçekliğini filmlerinde yansıtmaya çalışırken başvurduğu kaynaklardan biri de tarih çalışmaları olur. Anılarında o dönemlerde Mustafa Akdağ’ın Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası kitabını okuduğunu çok da üzerinde durmadan söyleyip geçer. Aslında en az bir tarihçi ya da sosyolog kadar bu meselelere kafa yorduğu anlaşılır. Tarih bir bakıma onun sosyolojik imgeleminde başattır. TRT için dizi çekmesi söz konusu olduğunda Ömer Seyfettin’in tarihi hikayelerini seçmesi de bununla ilgilidir. Yeşilçam ortamından sıyrılıp teknik ve finansal olarak kendini en rahat hissettiği durumda ele aldığı konular bir şekilde tarihseldir. Bunu çok geniş anlamda o dönemin ciddi entelektüellerinin genel eğilimi ile ilişkili düşünmek de mümkündür. Akad’da sinema yapmak bir bakıma bir bilgeleşme yoludur. Bu bilgeliğin açıldığı ummansa Türk toplumudur.
NBC’nin sosyolojik imgelemi ise daha çok biyografiye dayanıyor gibi görünüyor. Bu aslında yeni dönemin entelektüellerinin bir özelliğini de ortaya koyuyor. Toplumda dair bütüncül bir imge üretirken bile kendi tecrübesinden yola çıkmak şeklinde. Sinemadaki bu eğilim belki biraz daha güçlü. Auteur yaklaşımının 1980 sonrası dönemde sinema alanında entelektüel planda hakim hale gelmesi o döneme kadar daha geri plana atılan kişisel sorunların sinemada tartışılmasını mümkün kılıyor. Lütfi Akad sosyolojik imgelemi yukarıdan kurarken NBC aşağıdan kuruyor bir bakıma. Toplumsal boyutun giderek daha su yüzüne çıkışı NBC sinemasında zamanla oluyor. Bu biraz da sinema yapış şekliyle alakalı. NBC mevcut sinema sektörüne dışarıdan giriyor. Hatta girmesi bile kendine bir kanal açmasıyla mümkün oluyor. Bu yüzden kişisel tecrübe ve kişisel ilişkiler başlarda onun güvenli bir zeminde hareket etmesini mümkün kılıyor. Ama zamanla bu kabuğu kırarak hem imkanlarını hem de sinemasının kadrajını toplumun genelini de içerecek şekilde genişletiyor. Akad’ın sinemaya girişi ise daha farklı. Akad yeni gelişen bir sinemaya orta yerinden giriyor. Entelektüel eğilimleri onu zamanla daha kıyıya atmasına rağmen sektör içerisinde üstün konumunu muhafaza ediyor. Onun macerası kişisel temalar denemese de kişisel ilgilerin filmlerinde zamanla yer bulması şeklinde oluyor. İki yönetmen bir bakıma aynı yolu zıt yönlerden kat ediyorlar.
Yerlilik meselesi
Akad ile NBC’nin bir diğer farkı da Türk toplumuyla ilişkilerinde ortaya çıkıyor. Akad ilk defa film çekimi vesilesiyle İstanbul dışına çıkıyor. NBC’nin ise en azından çocukluğu İstanbul dışında geçiyor. Anadolu Akad için bilinmeyen bir yer. Sinema pratiği Akad’ın Anadolu’ya açılmasını sağlıyor. Türk insanını tanımak diye bir meselesi var Akad’ın. Oysa NBC Anadolu’yu bildik bir yer olarak görüyor. Kendi tecrübesinin bir parçası olarak telakki ediyor. Türk insanına dair bilgisi de elde var bir kabul ettiği bir olgu. Yani tabiri caizse NBC toplumsal arka plan olarak Akad’dan daha yerli nazaran. Ama Akad’ın Türk toplumuna vukufiyeti daha gelişkin. NBC başını aydın karakterlerden yani biyografiden kurtaramıyor. Yerli de olsa kendi penceresinden bakıyor. Akad ise sinema macerasını Türk toplumunun bütüncül bir portresini çizmeye kendini vakfediyor. Bu vadide yavaş yavaş derinleşiyor. NBC’nin topluma açılmak konusunda hala yolun başında olduğunu söylemek mümkün. Ancak bu noktada çok temel bir ayrıma da dikkat çekmek gerekiyor. NBC topluma dair tecrübi bir bilgiye sahip. Bununla birlikte insan fıtratına dair de kitabi bir anlayışı söz konusu. Doğuştan “bilge” biri. Öte yandan Akad anılarının epigrafına çektiği ifadesiyle hep çocuk kalmaya çalışan bir adam. Çocuk safiyetini ve hayretini muhafaza ederek bilgeleşiyor Akad. Onun bilgeliği de yerliliği gibi doğuştan sahip olunan bir özellikten çok cehd ile kazanılmış bir konum. NBC için avantaj gibi görünen yerlilik ve bilgelik belki de onun asıl handikapları. Yine de onun macerasından Türk toplumunu anlamaya dair edinilebilecek çok şey var.
mesutbostan@gmail.com