GÜLCAN TEZCAN / KÜLTÜR MANTARI
Türk sinemasının ustalar kuşağı Memduh Ün, Ömer Lütfü Akad, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Ertem Göreç gibi isimlere asistanlık yaparak yönetmenliğe başlayan yaptığı filmlerle derin izler bırakan bir sanatçıydı Tunç Başaran. Öğrencilik yıllarında Memduh Ün’le tanışıp onun asistanlığını yaparak sinemaya başladı. Daha sonra Ömer Lütfü Akad, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Ertem Göreç gibi yönetmenlere asistanlık yaptı. İlk kez 1964’de Hayat Kavgası filmiyle yönetmenlik koltuğuna oturdu. Sonra Kara Memet ve Orhan Kemal’in Bekçi Murtaza’sını çekti. Türk sinemasında seks furyasının olduğu dönem sinemayı bırakıp reklam sektörüne geçti. 1980’li yıllarda Magnum Film şirketini kurdu. Televizyon kanalları için reklam filmleri çekti. Kazandığı bütün parayı senaryosunu da kendisinin yazdığı Biri ve Diğerleri adlı filme yatırdı. Türkiye’nin Oscar aday adayı olan Uçurtmayı Vurmasınlar ve Piano Piano Bacaksız adlı filmleri Türk sinema tarihine geçti. Uzun İnce Bir Yol (1993), Sen de Gitme (1996), Kaçıklık Diploması (1998) da Başaran’ın en önemli filmleri arasında.
Darbe, darbedir yahu!
Film Arası dergisini çıkardığımız dönemde Darbeler Özel sayısını hazırlarken röportaj yapılacaklar listesinde onun da adı vardı. Zira 12 Eylül denildiğinde konuşabilecek sayısız isim vardı da iş 1960 darbesini konuşmaya geldiğinde kimseden çıt çıkmıyordu. Ve 1960 İhtilali ile ilgili film çekmek isteyen iki kişi olmuştu bugüne kadar. Biri Hülya Koçyiğit diğeri de Tunç Başaran. Biz de usta yönetmenle konuşmak üzere Bandırma’ya gittik. İki saati aşkın bir süre konuştuk, daha doğrusu o konuştu biz dinledik bazen şaşkınlık, bazen hayretle. Entelektüel birikimi, hayata ve olaylara bakış açısı, tanıklıkları, sanat çevresine dair tespitleri bir kez daha hayran bıraktı beni kendisine.
Darbeler konusunda ise bağzı sanat çevrelerinin aksine net bir tavrı vardı ve hiç gocunmadan, kompleks duymadan “60 ihtilaline nereden baksan, kelimeyi telaffuz etmek istemiyorum, kötüdür. Her şeyiyle. 60 darbesi zaten çok komik bir darbe. Üsteğmenlerin generallere kafa tuttuğu, küfrettiği, neyin neden yapıldığının belli olmadığı bir darbeydi. Sonuçta devletin askeri, devletin seçilmiş Başbakanını, Dışişleri Bakanını astı. Ben güçlüyüm, elimde silah var, istediğimi de getiririm başbakan yaparım, denildi halka. Ama ne oldu? Halkın desteği olmayan hiçbir darbe başarılı değildir. Şimdi 60 ihtilali darbe değil, devrim diyen ‘salaklar’ var. Darbe darbedir yahu. Darbe, en kötü sivil idareden daha kötüdür.” diyebilmişti. “CHP’nin dışında hangi parti gelse ihtilal. Bu partinin kendi gücü yok mu?” cümleleri de ezber bozan ifadeler olarak yer almıştı röportajımızda.
Adnan Menderes filmini çekemedi
Kendisinin 1966’dan bu yana Adnan Menderes’in hayatını film yapmak istediğini anlatan usta yönetmen, “Çok dramatik bir hayatı var. Yalnız bir adam çünkü. Bana dokümanlar geliyor, hâlâ bilmediğimiz şeyler çıkıyor karşımıza.” demişti. Başaran, o filmi çekemedi. Sonrasında da 1960 İhtilali’ni anlatabilen kimse çıkmadı. Usta yönetmenin beni en çok etkileyen filmi Kaçıklık Diploması idi. Bir kadın kahramanın merkezinde olduğu hikâye kadınların aileden başlayarak nasıl kalıplara konulduğunu, ideoloji fark etmeksizin nasıl sınırlara hapsedildiğini Ayda Aksel’in de muhteşem oyunculuğu ile perdeye taşıyordu. Sinemamız büyük oranda ‘kadınlık halleri’ne yabancıdır. Kadın ruhunu yaralayan davranış biçimleri, kadını birey değil ailenin taşıyıcı kolonu gibi gören ama erkeğe alabildiğine geniş bir özgürlük alanı açan kabuller çoğu zaman eleştiri konusu olmaz. Tam tersi onaylanır ve pekiştirilir. Bu bakımdan Başaran’ın Kaçıklık Diploması, kadın açısından çok derin okumalara müsait bir film. Gerçek bir sanatçının yeri kolay kolay dolmaz, mekanın cennet ola Tunç Başaran.