Hürkuş’un kollarında can verdi

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “Uluslararası Orhan Gazi Kocaeli Tarihi–Kültürü Sempozyumu”nda konuşan Tamer Çeliker sunduğu tebliğde Türk havacılığının önemli ismi Vecihi Hürkuş’un İzmit’te görev yaptığı sırada şahit olduğu elim bir kazadan sözetti.

17 Mart 2018 Cumartesi 07:00
Cumartesi Haberleri


Kocaeli’nin ilk hava şehidi 

Türk Havacılık tarihinde ilk izlere 1900’lü yılların başlarında rastlandığını, o dönemde ilk aldığımız uçağın Fransız yapımı Deperdussin isimli tayyare olduğunu aktaran Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nden Tamer Çeliker, Balkan Savaşı başladığında Osmanlı Devleti’nin elinde 17 adet uçak olduğunu, 1. Dünya Savaşı’na 8 uçakla giren Osmanlı’nın savaş bittiğinde elinde 100 adet uçak olduğunu aktardı.

Kocaeli’nin ilk havaalanında Türk havacılığının efsane isimlerinden Vecihi Hürkuş’un da görev yaptığını söyleyen Çeliker, “Vecihi Bey, 1923 yılı başlarında İzmir’den İzmit Tayyare Bölüğü’ne atanır. İzmit’te kaldığı kısa süre içinde büyük bir acıyla sarsılır. Kocaeli’nin ilk hava şehidi Remzi Bey, onun görev yaptığı sırada hayatını kaybetmiştir. Vecihi Bey, Tayyare Makinist mektebinden beri yakın arkadaşı olan Pilot Remzi Bey’in şehit oluşunu anılarında şu şekilde anlatır:

BİR HAZİN KAZA

“Daha Fazıl’ın acısı içimizde sızlarken tam bir ay sonra 28. 2. 1923 günü aramızdan sevgili Remzi’yi de kaybettik. Havacılığımızda yeni bir gözyaşı döktüren bu hadise tamamen gözlerimin önünde cereyan etmişti. Remzi öğleden sonra Spad av tayyaresiyle yerden yükseldiği zaman İzmit ufuklarının hâkimi olduğunu neşeli uçuşu ile gösteriyordu. Yarım saat kadar devam eden bu uçuştan dönen kahraman çocuk, deniz üzerinden meydana ve takriben 250 metre yükseklikten yaklaşmıştı. Bu sırada tayyare bir dalış vaziyetine geçerek dikildi ve motörün kuvvetini kesmedi. Ben olduğum yerde ihtiyarsız “gaz kes” diye bağırıyordum. Fakat ne tayyare düzeldi ve ne motörünü kesti. Her an büyüyen o süratle İzmit körfezinin derinliklerine kadar uzandı ve büyük bir gürültü ile sulara gömüldü.

Bütün kuvvetimle vaka mahalline doğru koşmağa ve sahilde bulduğum bir sandala atlayarak tayyarenin saplandığı noktaya yetişmeğe azmettim. Belki birkaç dakika geçmişti, Tayyare buradaki az olan derinlik içinde aynen görülüyordu ve Remzi içinden çıkmıyordu. Derhal denize daldım. Remzi’yi tayyareden dışarı çıkardım. Fakat heyhat! Göremeyen açık mavi gözler sadece gülüyordu. Nabız durmuş, hayat sönmüştü. Bu anda kahraman Remzi’nin de azizler arasına göçtüğünü anlayınca ıslak vücudumun ürperdiğini ve gözlerime hücum eden yaşlarla beraber üşüdüğümü hissettim…”