ALİ DEMİRTAŞ
Bir öğrenci ile ilgili başarı kriterlerimiz sınavlarda aldığı puan ve hangi okulu kazanabildiğine endeksli. Eğitim hayatından beklentimiz de çocuğumuzun meslek hayatı ve kariyerinde nasıl bir artı değer sağlayacağına odaklı. Hâl böyle olunca da ‘insan yetiştirmek’ de öncelik olmaktan çıkıyor.
Selamlaşmayan, insana, hayvana, mahlukata sevgi duymayan, öfkeli, saygı ve nezaket yoksunu, empati kurmayan, birlikte yaşama kültüründen nasibi olmayan bireylerin sayısı artıyor.
“Bizim eğitim sistemimiz insan yetiştirmeye yönelik, niyet babında hem detaylar hem ana prensipler barındırıyor. Ancak eksiklerimiz var; sistem kuramıyoruz, iklim oluşturamıyoruz, eğitimin temel dinamiği merak duygusunu, sorma kabiliyetini öldürüyoruz, değişimde okuldan çok kültür ve sanatın önemli olduğunun farkında değiliz.” diyen eğitimciler
Erol Erdoğan, Celal Fedai ve ÖNDER Başkanı Kamber Çal ile insan yetiştirme meselemizi konuştuk.
EROL ERDOĞAN (EĞİTİMCİ): DEĞERLER VE AHLAK EZBER DEĞİL BİLİNÇTİR
Değerler ve ahlak eğitimi için kullandığımız sistem, müfredat, eğitimcileri analiz ederken şunları sormalıyız: Uyguladığımız araçlar ve yöntemler, insana aklını kullanmasını, bilgi edinme yollarını, merakının peşinde koşmasını, soru sormasını ve cevaplarını bulmasını, yeteneklerini tanımasını ve geliştirmesini, adalet ve iyilik başta olmak üzere insanî değerleri ahlak olarak benimsemesini, ahlakı bilgi olarak edinmesinin ötesinde yaşamasını hem de en iyi biçimde (üsve-i hasene, amel-i sâlih vb.) sağlıyor mu? Değerler ve ahlak ezber, tekrar, alışkanlık değil bilinçtir, gelenekselleşmiş bile olsa her tekrarında farkında olarak, bilerek yapmaktır. Son yıllarda ‘değerler eğitimi’ olarak karşımıza çıkan programların çoğu, değerler silsilemize aykırıdır; yarışmacı, elemeci, aşırı ödüllendirmeci, şekilci… Değerler eğitiminin değerler manzumemize uygunluğu sağlanmalıdır. Değerlerin, ahlakın, erdemin ilk ve etkin öğrenme yolu yaşayanlarda onları görmektir, o yaşamın oluşturduğu iklimde bulunmaktır. En iyi öğretmen yaşamaktır.
Günümüzün çelişkisine vurgu yapmak için iki hususa açıkça söylemeliyim:
• Bir toplum hayatın her alanında doğal ve içten yaşamadığı bir değeri, ahlakı, tutumu okullarda anlatsa onu sadece bilgi olarak öğretir, bir davranış, duruş, eda, ruh olarak sahiplendiremez.
• Değerler, ahlak, insanî duruş ve tavırlar sadece gençlerde değil her yaştan insan için ziynettir, her insanı güzelleştirir. Ahlakı, erdemi, doğruluğu gençlerin ödevi değil hepimizin ödevi saymalıyız.
EĞİTİM SİSTEMİMİZDE EKSİKLİKLER VAR
Bizim eğitim sistemimiz insan yetiştirmeye yönelik, niyet babında, hem detaylar hem ana prensipler barındırıyor. İnsanı muhterem, âlem, biricik kabul ediyoruz, bu başlı başına önemli bir yaklaşım. İlmi, bilgiyi, okumayı, âlimi önemsiyoruz, bu da kıymetli. Ancak eksiklerimiz var; sistem kuramıyoruz, iklim oluşturamıyoruz, eğitimin temel dinamiği merak duygusunu ve sorma kabiliyetini öldürüyoruz, değişimde okuldan çok kültür ve sanatın önemli olduğunun farkında değiliz. Her insanın biricik olduğunu, her insanın özel olduğunu kabul ediyoruz ancak her insanın ayrı ayrı yeteneklere sahip olduğunu bunun için de aslında eğitimin ‘kişisel bir program’ gerektirdiğini yok sayarak ‘toplu eğitim’ gibi standartlaştırıcı ve tek tipleştirici sistemlere itibar ediyoruz. Makul farklılıklardan bile korkuyoruz, değişimi izlemekte geç kalıyoruz. Oysa eğitimin temel amacı değişimdir. İyi bir eğitim iklimi için bu noktalarda kendimizi, sistemlerimizi ve kurumlarımızı tedavi etmeliyiz.
CELAL FEDAİ (EĞİTİMCİ): NESİLLER KİTLESELLEŞİYOR; BİREY OLAMIYOR
HERHANGİ BİR ERDEMİ POPÜLER BİR FİGÜR ALTÜST EDEBİLİYOR
Biz maalesef “evlatlarını yiyen Satürn” gibiyiz. Satürn, yerine geçeceğini öğrenince oğullarını yemeye başlamıştı. Nesillerimize güzelim ferdiyet ve şahsiyetlerini armağan edemiyoruz. Kitleleşiyorlar. Birey olamıyorlar. “Bir-ey”, “bir ses” demektir. Sesleri çıkmıyor. İçlerinden annelerince korunmuş bir Jüpiter çıkabiliyor ancak. Tarihte bunca yapıcı rolü olmuş bizim gibi bir topluma yakışmıyor bu. “Eğitim sistemi” bir “organizasyon”dur. O organizasyon, eğitimin dünya ölçeğindeki politik durumunu da ferdiyet ve şahsiyet meselesini de ayrı ayrı ve birlikte gözetmek durumunda. Bu da sadece öğrenci, okul, öğretmen, veli ile başlayıp biten bir vaka değil. Öğretmenin öğrettiği bir erdemi bir politize üretilmiş popüler figür altüst ediyor. Meseleyi dar çerçevede görmeyi terk etmeliyiz. Yoksa evlatlarımızı yemeye devam ederiz.
KAMBER ÇAL (ÖNDER BAŞKANI): ÖLÇÜMÜZ İYİ VE AHLAKLI İNSAN YETİŞTİRMEK OLMALI
Yaratılmışların en şereflisi olarak nitelendirilen insan, mahlûkat arasında yine en çok terbiyeye ihtiyaç duyan varlıktır. Bu çerçevede talim ve terbiye hususunda en önemli görev de peygamberlere tevdi edilmiştir. Bizim inancımıza ve anlayışımıza göre eğitimin hedefinde insanın kendini maddi ve manevi yönden yüceltmesi, insanlığa merhamet ve diğerkâm bir anlayışla yaklaşması, içinde bulunduğu toplumu en iyi seviyelere çıkarma gayreti söz konusudur. Elbette bu silsilenin başlangıcı da insanın kendini tanıma yolculuğudur. Eğitimin temel gayelerinden biri kişinin kendini tanıma yolculuğuna imkân tanımasıdır. Birey kendisi sadece görünür tarafıyla değil; görünmeyen yönleriyle de tanıma ve varlığını anlamlandırma imkânı bulabilmelidir.
Değerler eğitimi ve ahlak çerçevesinde insan yetiştirme hedefi, öğrencileri hem kişilik özellikleri hem de ahlaki açıdan geliştirmeyi baz almalıdır. Düşünen, okuyan, sorgulayan, kendini ve çevresini tanıyan bireyler yetiştirmek sadece okul yıllarına ve sıralarına hapsedilecek bir süreç değildir. Tam aksine bütün hayatı kapsayan ve ana kucağı/baba ocağı diye nitelendirilen ailede başlamalıdır. “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” nasihatinden hareketle eğitimin temelinin ailede atıldığının altını çizmekte fayda var. Bu sebeple aileyi eğitimin içerisine dâhil etmek ve okul-aile-sosyal çevre gibi önemli saç ayakları üzerine inşa etmek en birinci önceliğimiz olmalıdır.
EĞİTİM MADDİYATA ARAÇ EDİLMEMELİ
Eğitim sistemimizin kendi içerisinde birçok eksik yönleri bulunmaktadır. Buna palyatif yaklaşımların etkisinde kalarak haksız eleştiriler getirmeyi çok da doğru bulmuyorum. Çünkü her sistemin kendi içerisinde iyi ve kötü yönleri vardır ve olmalıdır. Bu yapı bizi daha doğru ve uygun bir sistemi hâkim kılmaya dönük motive edecektir. Salt bireysel ve maddi kaygılar için eğitimin bir araç haline getirilmesi ve asıl amacından uzaklaştırılması kısa vadede olmasa bile uzun vadede zararlarını beraberinde getirecektir. Eğitim sisteminin yetiştirdiği bireyler her şeyden önce içinde yaşadığı toplumun temel dinamiklerine haiz, okuyan, düşünen, sorgulayan, aklını kiraya vermeyen nesiller olmalıdır. Bunu da çocuklarımıza sadece akademik başarı odaklı bakmadan; her çocuğun fıtratına, gelişimine, yeteneklerine uygun eğitim imkânı sunarak bir nebze olsun sağlayabiliriz.