Bosna Kasabı Mladiç için yolun sonu

BM mahkemesinin “Bosna Kasabı” olarak adlandırılan Ratko Mladiç hakkındaki temyiz davasında soykırım mahkumiyetini ve müebbet hapis cezasını onaylamasıyla Bosna soykırımının bir safhası daha nihayete ermiş görünüyor.

15 Haziran 2021 Salı 22:07
Dünya Haberleri

AA



Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Ceza Mahkemeleri Rezidüel Mekanizması (IRMCT) Temyiz Dairesi, Ratko Mladiç hakkındaki Temyiz Davası'nda nihai kararını 8 Haziran'da verdi. Mekanizma bu davada önceki soykırım mahkumiyetini onadı ve Mladiç'in müebbet hapis cezasını yeniden onayladı. Böylece Bosna soykırımının bir safhası daha nihayete ermiş görünüyor.

"Bosna Kasabı" olarak adlandırılan Ratko Mladiç, Mayıs 1992'den itibaren Bosnalı Sırp ordusunun komutanı ve ülke genelinde Boşnak Müslümanlara karşı işlenen üç buçuk yıllık soykırımın en kilit isimlerden biriydi. Generalin sergilediği acımasızlık, Temmuz 1995'te Srebrenitsa'da meydana gelen ve soykırımın en cani evresini teşkil eden katliamlarla tam anlamıyla sergilenmiş oldu. BM'nin güvenli bölgesi Srebrenitsa'nın ele geçirilmesi ve ardından gelen toplu infazlar, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da en iyi belgelenmiş ve en çok insan tarafından bilinen suçlar oldular.

Mladiç 1995'te suçlanmasına rağmen ancak on altı yıl sonra, 2011'de yakalanıp tutuklandı. Mladiç bu süre boyunca resmiyette bir kaçaktı, oysa gerçekte, sonradan ortaya çıkan fotoğraf ve videoların da gösterdiği gibi Sırbistan'da rahat bir hayat yaşıyor, hatta sosyal etkinliklere katılıyordu. Mayıs 2012'de başlayan duruşmasına 592 tanık katıldı ve binlerce kanıt sunuldu. Kasım 2017'de soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş hukuku ve geleneklerini ihlal etmekten suçlu bulunarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Mladiç'in Srebrenitsa soykırımındaki acımasız rolü Bosnalı yönetmen Jasmila Zbaniç'in ödüllü ve Oscar adayı "Quo vadis, Aida?" filminde canlı bir şekilde tasvir edildi. (2020).

Mladiç'in Srebrenitsa'daki soykırım harekâtı, Bosna'nın doğusundaki Boşnak Müslüman nüfusu yok etti, sadece Drina nehri kıyısındaki Gorajde şehri Bosnalı Sırp generalin caniliğinden salim kalabildi. Mladiç ve uşakları, Srebrenitsa'yı ele geçirdikten sonraki günlerde 8 bin 700'den fazla Boşnak Müslüman erkek ve çocuğu infaz etti. 1992'den Temmuz 1995'e kadar Bosna'nın doğusunda sayısız insan katledilmişti.

Ancak Mladiç ve siyasi patronu Radovan Karaciç'in suçları ne Temmuz 1995'te başladı ne de bıraktıkları miras savaşın sona ermesiyle birlikte herhangi bir yere kayboldu. Nitekim, Karaciç ve Mladiç, ülkenin kuzeybatısındaki toplama kamplarından Saraybosna kuşatmasına ve doğuda Sırbistan sınırındaki BM güvenli bölgelerinin kuşatılmasına kadar Bosna genelinde bir soykırım harekâtı gerçekleştirdiler.

Halkın üstüne saldıkları terör dalgasının dokunup da bir şekilde zarar vermediği hiçbir Boşnak olmadı. Savaşın bitiminden yirmi altı yıl sonra hâlâ toplu mezarlar keşfediliyor. Savaşın kendilerinde maddi-manevi yaralar açtığı sayısız insan yaşadıklarının tesirinden bunca yıl sonra hâlâ kurtulabilmiş değiller. Köklerinden koparılan meçhul sayıda Boşnak dünyanın dört bir yanına dağıldı. Sadece yeni nesil Boşnaklar değil, ülkenin diğer milletlerinden olan gençleri de ebeveynlerinin ve onların bir üst neslinin yaralarını tevârüs ederek savaşın gölgesinde büyüyor.

Yirminci yüzyılın sonlarında Avrupa'da işlenen en rezil suçlardaki rolleri nedeniyle -şu anda 75 ve 79 yaşlarında olan- Karaciç ve Mladiç ömür boyu hapis cezasına çarptırıldılar. Hayatlarının geri kalanını Avrupa hapishanelerinde geçirecekler. Ne var ki BM mahkemesinin kararının, ardında tartışmalı bir miras bıraktığını da ifade etmeliyiz.

Mahkeme süreci ve kararı önümüzdeki yıllarda kesinlikle tartışılacaktır. Fakat bu uluslararası yargı organı, en azından, bir derece adalet sunabilmiştir. Zira bundan 20 yıl önce, Karaciç ve Mladiç'in suçlarından dolayı yargılanıp yargılanmayacakları bile meçhuldü. Balkanlarda zaten yaygın olan, işlenen suçların failin yanına kalması kültürü, savaş suçları mahkemesi olmasa çok daha kötü bir seviyede olacaktı.

BM mahkemesinin geride bıraktığı mirasın başka bir tarihi boyutu daha var. Geçen yüzyılda Boşnak Müslümanlara karşı işlenen soykırım maksatlı şiddet suçlarından ilk defa 1992-1995 arasında işlenenler uluslararası bir yargı kurumu tarafından tanındı ve suçlular yargılandı.

Ancak mahkemenin iki önemli eksikliği söz konusu olmuştur. Birincisi, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) ve şimdiki Rezidüel Mekanizma, "soykırımın yerelleştirilmesi" olarak adlandırılabilecek bir işe imza atmış oldu. Adli hakikati ortaya koyarken, üç buçuk yıllık soykırımın boyutu ve kapsamını 1995'in Temmuz'unda Srebrenitsa'da yaşanan birkaç güne indirgediler. Bazı gözlemcilerin de belirttiği gibi, soykırımın hukuken tespit edilen tek kısmı, açıkça inkâr edilemeyen kısmıydı. Soykırım eylemlerini Srebrenitsa'yla sınırlandırma yaklaşımı, yerel, bölgesel ve uluslararası soykırım inkârcılarına, Temmuz 1995'ten önce işlenen diğer tüm soykırım suçlarının üstünü örtmek için üstüne atladıkları bir fırsat sunuyor.

Mahkemenin ikinci büyük eksikliği, soykırımın failleri için ölüm cezasının olmamasıdır. Şu anda 79 yaşında olan Mladiç, sadece Srebrenitsa'da 8 bin 700'den fazla Boşnak'ın ölüm emrini verip sonra da infaz edilmelerine riayet ettiği için günlerinin geri kalanını bir Avrupa hapishanesinde geçirecek.

Ancak müebbet hapis cezalarına rağmen Karaciç ve Mladiç, Sırp Cumhuriyeti'nde baş tacı edilmeye devam ediyorlar. Hatta soykırım inkârı kültürü ve – Bosnalı-Avustralyalı akademisyen Hariz Halilovich'in duruma yakıştırdığı tabirle – "zafercilik" gelişip büyüyor.

Siyasi bir oluşumun kurucularının uluslararası bir mahkeme tarafından soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan mahkûm edildiği örnekleri tarihte bulmak kolay değildir. Kurucular hapiste olsa da siyasi projeleri yaşamaya devam ediyor.