AA
İsrail'in Gazze'ye saldırılarının başladığı 7 Ekim 2023'ten bu yana defalarca yerlerinden edilen ve sürgüne zorlanan Filistinliler, 1948'de olduğu gibi, İsrail soykırımından kaçmak için aldıkları birkaç parça eşyayla yollara düştü ancak bu sefer topraklarına "geri dönüşün daha yakın ve hızlı olacağını" umuyor.
Birleşmiş Milletlerin (BM) işgalin sona erdirilmesi taleplerine rağmen Filistinliler, İsrail'in soykırım ve etnik temizlik politikalarını sürdürdüğü bir yıldır evlerine dönemedi. Filistinlilerin nesillerdir etkisini hissettiği zorla yerinden edilme sürecinin neden olduğu acı, kayıp ve mağduriyet, uluslararası toplumun Filistinlilerin çağrılarına kulaklarını tıkadığı mevcut tabloda endişe kaynağı olmayı sürdürüyor.
İsrail'in resmi açıklamalarında "güvenli" olarak ilan ettiği yerlere ulaşan Filistinliler, burada da İsrail'in acımasız ve benzeri görülmemiş saldırılarıyla karşı karşıya kalıyor ve korkunç katliamlar yaşanıyor.
BM'nin defalarca "Gazze'de güvenli yer olmadığını" belirtmesi, Gazze'deki hükümetin de "güvenli bölge söylemlerinin yalan ve aldatmacadan ibaret" olduğunu vurgulamasına rağmen İsrail, Filistinlileri güvenli olduğunu iddia ettiği bölgelere göçe zorluyor.
Nekbe'nin tanıklarından Süleyman Ebu Semra, "En temel insan haklarından olan yaşama hakkının güvence altına alındığı bir dönemde, Filistinliler, aylardır güvenli bir yer arayışında. 1948'deki Nekbe'yi yaşadım. Zorla tehcir trajedisi, uluslararası toplumun gözleri önünde tekrarlanıyor." dedi.
Çadırda zor insani şartlar altında hayat mücadelesini sürdüren 80'li yaşlardaki Ebu Semra, 1948'deki trajedinin etkilerinin hala kendisini rahatsız ettiğini söyledi.
Ebu Semra, "Bugün aynı korkuları ve 1948'de yaşadığımız göç manzaralarını insan hakları çağında yeniden yaşıyoruz. O günle bugün arasındaki tek fark, bugünkü tehcirin insan hakları çağında yaşanıyor olması." diye konuştu.
Tarihin tekerrür ettiğini vurgulayan Ebu Semra, şunları söyledi:
"Filistinliler, artık en temel hakları olan yaşam hakkı için mücadele veriyor. 1948'de göç edenler, naylon ve kumaştan yapılmış çadırlarda yaşıyordu, bugün de aynısı yaşanıyor. Mesela, Gazze kentinin batısındaki Şati Mülteci Kampı çadırlardan oluşuyordu. Bir süre sonra Filistinliler, kendilerini kış koşullarından korumak için çadırların üzerini çinkolarla kaplamak zorunda kaldılar. Daha sonra duvarlar ve beton çatılar inşa etmeye başladılar ve sonunda evler kurdular."
Nekbe'nin bir diğer tanığı Macid Belavi de "1948'deki zorunlu göçün hedefinde toprak hırsızlığı vardı." dedi.
Belavi, "İnsanları vatanlarından ve topraklarından zorla çıkardılar, evleri buldozerlerle yıktılar. Köy ve şehirlere İbranice isimler verdiler. Boşaltılan köylere oradaki Filistin varlığını yok etmek için İbranice isimler verildi." diye konuştu.
"Topraklarının çalınması", özellikle son dönemde İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki soykırım ve etnik temizlik faaliyetlerini yoğunlaştırmasının ardından, Filistinlilerin en büyük korkularından biri.
Bu korkular, İsrail'in evleri ve yerleşim bölgelerini patlatarak yaşanmaz hale getirme politikasıyla daha da artıyor.
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında birinci yıl geride kalırken, İsrail ordusu, Gazze'nin kuzeyindeki Beyt Hanun, Cibaliya ve Beyt Lahiya'da yaşayan Filistinlilere, evlerini tahliye etmeleri ve derhal Gazze'nin güneyindeki Mevasi bölgesinde bulunan sözde "güvenli insani bölge"ye geçmeleri çağrısı yaptı.
Bu adım, İsrail'in Gazze'nin kuzeyini boşaltmak ve bölgeyi tamamen kuşatma altına almak için "generallerin planı"nın gizlice uygulandığına işaret ediyor. Bu plana göre, Filistinli direniş grupları, ölüm veya teslim olma seçenekleriyle karşı karşıya bırakılacak.
İsrail ordusunun güvenli olduğu iddiasıyla yönlendirdiği Gazze'nin güney bölgelerine göç eden Filistinliler, çadırlar kurarak hastaneler, okullar, hapishaneler, sağlık merkezleri ve oyun parkları gibi yerlerde yaşamaya mecbur kaldılar. Filistin hükümeti, evsiz kalan, gıda, su ve ilaç sıkıntısı yaşayan Filistinlilerin durumunu "felaket" olarak nitelendirdi.
Bu bölgelerde İsrail ordusu, defalarca çadırları ve barınma merkezlerini hedef alarak yüzlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açtı. Bu korkunç katliamlar, BM ve uluslararası toplum tarafından kınandı.
İsrail ordusu, 7 Ekim'de Gazze'nin kuzeyindeki 3 bölgeyi boşaltmaya başladı. Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve "generallerin planı" olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze'nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor.
İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, 7 Ekim'de sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Hanun, Cibaliya ve Beyt Lahiya'daki Filistinlilere uyarıda bulunarak, boşaltılması istenilen bölgelerin haritasını paylaştı.
Filistinlilere Gazze'nin güneyindeki Mevasi bölgesine gitme çağrısı yapan Adraee'nin paylaştığı haritanın, İsrail ordusunda eski Operasyonlar Bölümü Başkanı General Giora Eiland'ın girişimiyle hazırlanıp hükümete sunulan Filistinlilerin zorla göç ettirilmesine ilişkin "generallerin planına" benzerliği dikkati çekti.
İsrail hükümeti, geçen ay basına yansıyan plana ilişkin bir açıklama yapmazken, İsrail devlet televizyonu KAN'ın haberinde eylül ayında kabinenin bu planı incelediği duyuruldu.
İsrail ordu radyosunda, 6 Ekim'de çıkan haberde ise İsrail ordusunun Cibaliya'ya başlattığı kara saldırısıyla "generaller planı" arasında bir bağlantının bulunmadığı iddia edildi.
Haberde, "Bu askeri bir operasyondur ve siyasi süreçten tamamen ayrıdır. Bu aşamaya kadar siyasi düzeyde Gazze Şeridi'nin kuzeyinde herhangi bir siyasi planın uygulanmasıyla ilgili karar verilmedi." ifadesi kullanıldı.
İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bini çocuk, 11 bin 378'i kadın olmak üzere 42 bin 126 Filistinli öldü, 98 bin 117 Filistinli yaralandı.
Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.