AA
İsrail'e silah ve diğer askeri teçhizat desteği sağlayan başta ABD ve Almanya olmak üzere çoğunluğu batılı üçüncü devletler, uluslararası hukuk bakımından, İsrail'in Gazze'de işlediği suçlardan sorumlu tutulabilir.
"Batı'nın İsrail'e silah desteği" başlıklı dosya haberin dördüncü bölümünde AA muhabiri; devletlerin uluslararası hukukun açıkça ihlal edildiği bölgelere silah sevkiyatından kaçınılmasına ilişkin uluslararası hukuk bakımından yükümlülüklerini, uluslararası sözleşmeler ve mahkeme kararları üzerinden derledi.
İsrail'e silah veren Hollanda, İngiltere, ABD, Kanada Danimarka ve Almanya'da hükümetler, Gazze'deki suçlar sebebiyle kendi yerel mahkemelerinde açılan davalarla karşı karşıya bulunurken, İsrail'e sağladığı maddi destek sebebiyle Nikaragua'nın, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde Almanya'ya karşı açtığı dava ile üçüncü ülkelerin de silah destekleri sebebiyle İsrail'in işlediği suçlardan sorumlu tutulabileceğini gösteriyor.
Yerel mahkemelerdeki davalar ve UAD kararları; Kanada, İspanya ve Hollanda gibi ülkelerin İsrail'e silah ihracatına ilişkin politikalarında değişikliğe neden olurken; ABD, Almanya ve İngiltere'nin, UAD kararlarına rağmen İsrail'e silah desteğinde ciddi değişikliklere gitmediği görülüyor.
UAD, Bosna Hersek'teki Srebrenitsa Soykırımı'na ilişkin 26 Şubat 2007'de verdiği kararda, "soykırım işlenmesi için işbirliği yapmak" ve "soykırıma iştirak etmek" suçlarının kişilerin cezai sorumluluğunun yanı sıra devletlerin uluslararası sorumluluğunu kapsadığını belirtiyor.
İsrail'in Gazze'deki soykırım suçu ve Filistin topraklarındaki diğer ihlallerine iştiraki sebebiyle Nikaragua'nın Almanya'ya karşı UAD'de açtığı dava ile artık doğrudan soykırım suçunu işleyen devletin yanı sıra bu suçun işlenmesine katkı sağlayan, iştirak eden ve hatta soykırımın önlenmesi yükümlülüğüne aykırı hareket eden devletlerin sorumluluğu uluslararası mahkemelere taşınabiliyor.
İsrail'in sürdürdüğü soykırıma rağmen bu suçu işlemesini kolaylaştıran askeri yardımların devam etmesi, soykırımın önlenmesi için gerekli özen ve yükümlülüğün yerine getirilmemesi, silah gönderen devletlerin, "soykırıma yardım eden devlet" olarak anılması için gerekli şartların oluştuğunu gösteriyor.
UAD, 2007 tarihli Bosna Soykırımı'na ilişkin kararında, soykırımın gerçekleşebileceğine dair "ciddi bir tehlikeden" haberdar olunması durumunda, devletlerin bu soykırımı önleme yükümlülüğünün devreye girdiğini belirtiyor.
UAD'nin, 26 Ocak 2024 ve 28 Mart 2024'teki Gazze'deki soykırıma ilişkin tedbir kararlarında, İsrail'den, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin (Soykırım Sözleşmesi) 2. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi için mümkün olan tüm tedbirleri derhal almasına hükmetmesi ve son olarak soykırım riski oluşturduğu gerekçesiyle Refah'taki askeri saldırılarını ve tüm eylemlerini derhal durdurması yönünde 24 Mayıs 2024'teki müteakip emri üçüncü ülkeler açısından önem teşkil ediyor.
Divan, Srebrenitsa Soykırımı kararında, Soykırım Sözleşmesi'ne taraf olan devletlere, "soykırım fiillerinin işleneceğine dair ciddi tehlikenin farkında olduğu veya olmasının beklendiği" durumlarda da silah gönderme de dahil olmak üzere söz konusu soykırıma "destek olmama" görevi yüklüyor.
UAD'nin 26 Ocak'taki kararında Gazze'de açıkça soykırım riski bulunduğunu belirtmesi, üçüncü devletler için muhtemel soykırım riskinin "bilinmediği veya farkında olunmadığı" şeklindeki gerekçeleri ortadan kaldırıyor.
Divan'ın 26 Ocak'ta Gazze'de "muhtemel bir soykırım riski" bulunduğuna hükmetmesi, üçüncü devletler açısından, destek vermemenin yanı sıra söz konusu soykırımı "önleme yükümlülüğü" de doğuruyor.
Devletlerin İsrail'e silah sevkiyatını sürdürmesi UAD kararlarında hükmedilen "soykırıma destek olmama" yükümlülüğünü ihlal etmeleri anlamına geliyor.
Bunun yanında, UAD'nin Gazze'deki soykırıma ilişkin kararı olmasaydı dahi, üçüncü devletlerin, silah alan devletlerin söz konusu silahları ne şekilde kullanacağına ilişkin tüm bilgi edinme yollarını kullanması ve bunun ışığında silah gönderme kararını değerlendirmesi noktasında gerekli özeni gösterme yükümlülüğü gereği yine de İsrail'e silah sevkiyatını durdurması gerekiyor.
Uluslararası silah ticaretinin yasal çerçevesini düzenleyen 2013 tarihli Birleşmiş Milletler Silah Ticareti Antlaşması'nın (ATT) 6(3) Maddesi silahların soykırım, insanlığa karşı suçlar veya savaş suçlarının işlenmesinde kullanılacağına dair bilgi sahibi olması halinde söz konusu ülkeye silah sevkiyatını yasaklıyor.
Gazze'deki soykırım ve diğer ihlallere ilişkin UAD kararları ve Uluslararası Ceza Mahkemesindeki soruşturma dikkate alındığında, silah gönderen ülkelerin, İsrail'in bu silahları soykırım, insanlığa karşı suçlar veya savaş suçlarında kullanacağına ilişkin bilgi sahibi "olduğu veya olması gerektiğini" gösteriyor.
Dünyada 130 ülkenin imzalayıp, 114 ülkenin onaylayıp tarafı olduğu ATT'nin 7 maddesi ise silah sevkiyatının onaylanmasından evvel, söz konusu sevkiyat kapsamındaki teçhizatın uluslararası insancıl hukuk ihlalinin gerçekleştirilmesi veya kolaylaştırılması için kullanılıp kullanılamayacağına dair gönderen ülkelerin değerlendirme yapmasını emrediyor.
ATT'nin 6 maddesinde, silah sevkiyatını yasaklayan durumun oluşması için belirtilen suçların işlendiğine ilişkin kesin ispat aranmazken, bu suçların işlenebileceğine dair gönderen ülkelerin bilgi sahibi "olması" ya da "olmasının beklenmesi" yeterli görülüyor.
ATT'nin 6 ve 7. maddeleri soykırım veya diğer suçların kesin şekilde işlenip işlenmediğine bakılmaksızın, sadece işlenebileceğine ilişkin bilgi sahibi olunması durumunda devletlere silah sevkiyatını durdurma yükümlülüğü getiriyor.
Bu bakımdan İsrail'e silah gönderen ülkelerin, "İsrail'in ihlallerinin mahkemelerce kesinleşmediği", "ihlallerin silahların haricindeki sebeplerle gerçekleştiği" ya da "silahların ihlallere doğrudan katkı sağlamadığı" şeklindeki savunmalarının kabul edilmesi beklenmiyor.
ATT'nin yanı sıra devletlerin uluslararası sorumluluğuna ilişkin teamül kuralları ve genel prensipler bulunuyor.
Bu teamül kuralları ve genel prensipler, özellikle ATT'ye taraf olmayan ülkeler açısından da bağlayıcı olurken; silah gönderen devletlerin, silahları kullanan devletlerin suçlarından sorumlu tutulmasına ilişkin ATT'ye göre daha yüksek bir eşik ortaya koymasıyla öne çıkıyor.
Devlet sorumluluğu kuralları açısından, İsrail'in işlediği suçlar ile üçüncü ülkelerin İsrail'e silah göndermesi ya da gönderilmesine aracılık etmesi arasında "açık bağlantı" bulunması, silahların İsrail'in ihlallerine "önemli ölçüde" katkı sağlaması ve ihlaller ile silah desteği arasında "nedensellik bağı" kurulması gerektiğini öngörüyor.
ATT'ye nazaran devlet sorumluluğu kuralları, "silah desteği" ile "İsrail'in ihlalleri" arasında sıkı nedensellik bağı ararken, bu durumun Alman avukatlar tarafından Nikaragua'nın UAD'de açtığı davada Almanya'nın sorumluluktan kurtulması için kullanılması dikkati çekiyor.
İsrail'e silah gönderilmesi, devlet sorumluluğunun yanı sıra Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü Madde 25(3)(c) uyarınca savaş suçları ve insanlığa karşı suçların işlenmesine yardım ve yataklık etmekten dolayı bireysel cezai sorumluluğa yol açabiliyor.
Nikaragua, 1 Mart 2024'te, İsrail'e verdiği askeri, siyasi ve maddi desteği durdurması için Almanya aleyhine UAD'de dava açmıştı.
Nikaragua, Berlin yönetimini Gazze'de soykırım riskini bilmesine rağmen İsrail'e silah sağlamayı sürdürmekle suçlamıştı.
İsrail'in güvenliğini varlık sebebi olarak gören Almanya'nın uluslararası hukuka uyma ve soykırıma destek olmama yükümlülüğü bulunduğunu kaydeden Nikaragua, buna karşın, Almanya'nın İsrail'e silah göndererek Gazze'deki soykırımı kolaylaştırdığı suçlamasında bulunmuştu.
Divan, her ne kadar Nikaragua'nın Almanya aleyhine istediği tedbirlere hükmetme yetkisini kullanmasını gerektirecek bir durum olmadığını aktarsa da, kararda "Mahkeme, tüm devletlere silahlı çatışmanın taraflarına silah transferiyle ilgili uluslararası yükümlülüklerini hatırlatmanın özellikle önemli olduğunu düşünmektedir. Tüm bu yükümlülükler, söz konusu sözleşmelere taraf bir devlet olarak, İsrail'e silah tedarik eden Almanya'ya aittir." ifadelerini kullanmıştı.
Divan, uluslararası hukuku ihlal eden devletlere silah gönderen üçüncü ülkelerin de söz konusu ihlaller sebebiyle uluslararası sorumluluğu doğabileceği uyarısında bulunarak, İsrail'e silah gönderen devletlere uluslararası hukuktaki sorumluluklarını hatırlatmıştı.