AA
Seçime bu kadar az süre kalmışken, hiçbir adayın diğerleriyle arayı açamaması Demokratları düşündürüyor. 77 yaşındaki milyarder iş adamı ve eski New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg gibi bir ismin bu kadar geç bir aşamada adaylığını açıklaması, mevcut adayların yeterince umut vadetememesinin işareti olarak değerlendiriliyor. Dönüp dolaşıp "acaba önceki başkanlık seçiminde Donald Trump’a karşı kaybeden Hillary Clinton yeniden aday olsa mı?” sorusunun bile gündeme gelebilmesi durumun vahametini gösteriyor.
Hakkında yürütülen azil sürecine rağmen Donald Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olma noktasında sarsılmaz bir pozisyona sahip olması, Demokratların işini daha da zorlaştırıyor. 53’ü Cumhuriyetçi 47’si Demokrat toplam 100 senatörün yer aldığı Senato’da Trump’ın suçlu olduğuna karar verilebilmesi için gerekli 67 oyun toplanabilmesi mevcut şartlar altında pek mümkün görünmüyor. Zaten şimdiden Cumhuriyetçiler blok halinde hareket ederek, Demokratların Senato’daki yargılamanın başlangıcında yeni tanıklar ve yeni kanıtlar sunma tekliflerini reddetmiş bulunuyor. Böylelikle ilerleyen aşamalarda iki partinin senatörlerinin karşıt bloklar halinde hareket edebileceği anlaşılıyor. Hatta azil sürecinin altının doldurulamaması ve başarısızlıkla sonuçlanması ihtimalinin Trump’ın Cumhuriyetçi seçmen tabanını daha da konsolide etmesine yardımcı olacağı aşikar görünüyor.
Daha haftalar sürmesi beklenen azil sürecinin Senato’daki duruşmalar aşamasının başlangıcında, Trump şimdiden Cumhuriyetçi Parti içindeki destek oranının yüzde 95 ile rekor kırdığını iddia ediyor ve ekliyor: “Bu azil süreci bir sahtekarlık. İzin verilmemesi gereken bir şey. Bu durum azil mekanizmasının itibarını sarsıyor. Bu süreç ülkemiz için çok üzücü; ama benim için siyasi açıdan çok iyi. Cumhuriyetçi Parti şimdiye dek hiç bu kadar güçlü ve birleşik olmamıştı. Teşekkür ederim!"
- Dış politika konuları ön plana çıkıyor
2020 Şubat’ında başlayacak ön seçimlere kadarki süreçte, Demokrat Parti’nin resmi yürütme organı olan Demokratik Ulusal Komite (DNC) onayıyla yürütülen ve televizyonlardan canlı olarak yayınlanan tartışma programları önemli bir rol oynuyor. DNC tarafından belirlenen kriterleri sağlayarak 14 Ocak’ta düzenlenen son TV tartışmasına katılmayı hak eden altı aday bulunuyor: Eski Başkan Yardımcısı Joe Biden, Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren, Vermont Senatörü Bernie Sanders, South Bend Belediye Başkanı Pete Buttigieg, milyader yatırımcı Tom Steyer ve Minnesota Senatörü Amy Klobuchar.
Bu son TV tartışmasında da görüldüğü gibi, Demokrat aday adayları arasındaki söz düellolarının tonu gittikçe sertleşiyor. Daha önce birbiriyle uyumlu profil çizmiş ilerici (progressive) adaylar Sanders ve Warren arasında program bitiminde yaşanan tartışma da bunu gösteriyor. Bilindiği üzere, CNN’in anonim kaynaklara dayandırdığı bir habere göre 2018 yılındaki bir toplantıda Sanders’ın Warren’a bir kadının başkan seçilemeyeceğini söylediği iddia ediliyor. Sanders bu iddiayı kesin bir dille yalanlıyor. Bu konunun gündeme geldiği programın ardından mikrofonları açık kalan ikili arasında ilginç bir konuşma geçiyor. Sanders’ın uzattığı eli sıkmayı reddeden Warren “Sanırım bana ulusal yayında yalancı dedin.” diyor. Sanders ise şu karşılığı veriyor: “Bunu şimdi yapmayalım. Bu tartışmaya girmek istiyorsan, ona gireceğiz. Sen bana yalancı dedin.”
Özellikle Donald Trump’ın İranlı General Kasım Süleymani’ye suikast operasyonu sonrasında, daha önce göreceli olarak geri planda kalan dış politika konularının yeniden başkan aday adaylarının tartışmalarındaki öncelikli meselelerden biri haline geldiği görülüyor. “Başkan olursanız Orta Doğu’dan çekilecek misiniz?” sorusuna ise Demokrat adaylar farklı cevaplar veriyor. Biden, “çekilsek bile geride özel kuvvetler bırakabiliriz” derken; Warren, “sürekli bir gün çıkacağız diyoruz, her sene bir şekilde uzatılıyor. Bir an önce birlikleri eve getirmeliyiz.” diyor. Buttigieg, ABD’nin asker göndermeden de sahada angaje kalabileceğini öne sürerken; Sanders, “bitmeyen savaşlardan bıktık, artık bu savaşları bitirmeliyiz” diye yakınıyor. Bütün adaylar Trump’ın politikalarını sert bir şekilde eleştirmekle birlikte, Demokrat Parti perspektifinden net ve bütüncül bir yaklaşım sergileyemiyor. Ayrıca bütün adaylar tartışmalar esnasında Trump’ı seçimde nasıl yeneceğini anlatarak, şimdiden Trump’ın Cumhuriyetçi Parti başkan adayı olacağına kesin gözüyle baktığını belli ediyor.
- Demokrat aday adayları reklama ciddi para harcıyor
Son 90 gün içinde Demokratik aday adayları sadece Facebook reklamlarına 31 milyon dolardan fazla para ödedi. Bu paranın 6,4 milyon doları ön seçimlerin yapılacağı ilk dört eyaletteki (Iowa, New Hampshire, Nevada ve Güney Carolina) reklamlara harcandı. Başkan Trump ise Facebook reklamlarına yaklaşık 7,5 milyon dolar harcadı ve bunun büyük bir kısmı azil sürecindeki iddialara cevap vermeye odaklandı.
Geçtiğimiz sene Trump ve ilk dört Demokrat aday adayı sosyal medya reklamlarına TV reklamlarından daha fazla para harcayarak, halka erişimde tercih edilen mecra anlamında ciddi bir dönüşümü gösterdi. Bu seçim süreci, sanal alemi modern siyasi kampanyanın temel öğesi haline getirdi. Dijital reklamın sadece e-posta listelerini büyütmede ve taban desteğini genişletmede değil; mitinglere katılımı artırmada, gönüllüleri toplamada ve hatta tartışmalarda hâkim söylemi elde etmede ne kadar etkin olduğu görüldü.
Bununla birlikte, milyarder iş adamı Tom Steyer TV reklamlarına 51 milyon dolardan fazla para harcayarak yarışa sonradan dahil olabilmeyi başardı. Steyer bununla da yetinmeyip, DNC tarafından uygulanan bir kriter olan bireysel bağışçı sayısını karşılayabilmek için Facebook reklamlarına 10 milyon dolardan fazla para yatırdı. İnsanlardan küçük bağışlarda bulunmalarını talep etti ve istediği sonucu aldı. Böylelikle finansal kaynakların gücünün seçim sürecindeki etkinliğini ortaya koydu.
- New York Times desteğini açıkladı
Demokrat Parti çizgisinde önemli bir yeri olan New York Times Gazetesi’nin editör kurulu her seçim döneminde olduğu gibi Demokrat başkan aday adayı desteğini açıkladı. Bütün aday adaylarıyla yaptıkları mülakatların ardından, tek isme destek verme geleneğini bozarak iki adayı, yani Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren ile Minnesota Senatörü Amy Klobuchar’ı desteklediklerini ilan etti. Donald Trump’ın yenilmesini arzu ettiklerini açık bir şekilde vurgulamakla birlikte; bunun biri sol (radikal) diğeri daha merkeze yakın (gerçekçi) hangi kadın adayla başarılabileceğini tam bilemediklerini ifade etti.
Editör kurulu Warren’in ilerici (progressive) fikir ve projelerini beğendiklerini belirtmekle birlikte; bu görüşlerin yeterince geniş halk kitlelerinde karşılık bulamayacağından endişe ettiklerini itiraf etti. Nitekim Bernie Sanders ve Elizabeth Warren’ın başını çektiği ilericiler mevcut sistemin, esasen zenginlerin ve iyi bağlantılara sahip olan elitlerin çıkarlarını koruduğuna inanıyor. Her ikisi de zenginleri, siyasetteki yolsuzluğu ve toplumdaki eşitsizliği tetikleyen kötü aktörler olarak görüyor. Milyarderlerin çok daha fazla vergilendirilmesi gerektiğini savunuyor. Büyük şirketleri, kendi çıkarları peşinde koşan ve vatanseverlik duygusundan yoksun parazitler olarak tanımlıyor.
Editör kurulu böylesi radikal görüşlerin karşısında daha mutedil bir dil kullanarak birleştirici üslup kullanacağını düşündükleri Amy Klobuchar’ı da destekliyor. Her ne kadar geçmişte bazı çalışanlara kötü davrandığı yönündeki raporlara istinaden, Klouchbar’ın yönetim kabiliyetini sorgulasalar da orta yolu bulma noktasında ve seçmen tabanını genişletme konusunda doğru aday olabileceğini ifade ediyor.
NYT editör kurulu, anketlerde ciddi başarı gösteren ve finansman konusunda ivme yakalayan Joe Biden ve Bernie Sanders’i neden desteklemediklerini işe şu sözlerle açıklıyor: “Sanders’in politika reçeteleri aşırı katı, test edilmemiş ve bölücü. Washington’da abartılı vaatlerde bulunan bölücü bir figür olan Trump’ı bir diğeriyle (Sanders’le) değiştirmenin pek bir avantajı yok. Biden ise sadece statükoyu yeniden inşa etmeyi vadeden ve ülkeyi yeterince ilerletmeyecek politikaları savunuyor. Ayrıca Biden ve Sanders oldukça yaşlı.”
New York Times’ın destek verecek tek bir aday üzerinde karar verememesi, desteklediklerinin arkasında da ciddi argümanlarla duramaması, Demokratların doğru adayı bulmaktan hala çok uzak olduklarını gösteriyor. Bunun yanında, diğer önemli aday adaylarını yerden yere vurması da seçim bu kadar yaklaşmışken Demokrat Parti’nin ne kadar büyük bir çıkmazla karşı karşıya kaldığını ortaya koyuyor.
Bu durumdan duyduğu hazzı gizlemeyen Trump, Demokratların son TV tartışmasının ardından Twitter’dan şu mesajları paylaşıyor: “Demokrat Parti artık yüksek vergiler, yüksek suç, açık sınırlar, geç dönem kürtaj, sosyalizm ve açık yolsuzluğun partisidir. Tartışma açık bir şeyi gösterdi: Demokratların Trump’ı yenmekteki tek umudu onu azletmek. Farklı politikalar Demokratları böldüğü için parti içinde derin bir yarık oluşuyor. Oysa ki Cumhuriyetçiler gün geçtikçe daha fazla güçleniyor.”
[Doktora çalışmalarını İngiltere Warwick Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası Çalışmalar bölümünde tamamlayan Dr. Oğuzhan Yanarışık, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır]