TRT Haber
Avrupa Birliği (AB) belki de kurulduğu günden bu yana en zorlu sınavlarından birini veriyor. Savaş, enerji krizi, kötüleşen mali tablolar ve rekor enflasyonlarla boğuşan birlik bu kez de para biriminin dolar karşısında giderek değer kaybetmesiyle sarsılıyor.
Euro, dolar karşısında resmi rakamlara göre 06 Aralık 2002'den bu yana en düşük seviyeye geriledi ve kabaca 1 Dolar'ın 1 Euro'ya eşit olduğu yeni bir dönem başladı.
Bu noktaya gelinmesinde çok farklı sebepleri sıralamak mümkün. Ancak hemen herkesin aynı çizgide birleştiği nokta, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) tüm bu süreçte doğru aksiyonu alamaması. Şimdi filmi biraz geriye saralım ve Dolar-Euro paritesindeki değişimin kilometre taşlarına yakından bakalım...
Her ne kadar başlangıç çizgisini pandemi dönemine çekmek mümkün olsa da yaşananların asıl kırılma noktası Rusya-Ukrayna savaşının başlaması ve hemen ardından yaşanan gelişmeler oldu desek yanlış olmaz.
Çok uzun yıllar sonra Avrupa kıtasının yeniden bir savaşa ev sahipliği yapması başlı başına sorun iken, bu gelişmenin Almanya gibi AB'nin lokomotif ülkesine doğrudan etki etmesi puzzle'ın en önemli parçalarından biri.
Kısaca özetlemek gerekirse, savaşın bir anda boyut değiştirmesiyle birlikte Euro bölgesi ciddi bir baskı hissetti. Rusya, başını ABD ve İngiltere'nin çektiği, AB'nin de bir şekilde katılmak zorunda kaldığı üst düzey yaptırımlarla baş başa kaldı.
Kremlin, kendisine yönelik bu hamlelere, en büyük kartını oynayarak cevap verdi ve ne denli büyük bir hasar vereceği halen netleşmeyen bir enerji krizinin fitilini ateşledi.
Öte yandan, Rusya ve Ukrayna'nın küresel buğday ihracatının yaklaşık yüzde 30'unu karşılıyor olması ve Karadeniz'deki limanların abluka altında olması gıda krizini de tetikledi.
Almanya, AB'nin hemen her anlamda en önemli oyuncusu. Birliğin mevcut durumu ve gelecek planlamalarında başrol onlarda. Siyasi nüfuzları ve ekonomik güçleri onları bu noktaya taşıyan itici güç. Ancak çarkların dönmesi için en çok ihtiyaç duydukları şey enerji. Bu noktada Berlin'in Moskova'ya göbekten bağlı olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Avrupa ülkeleri, savaştan önce ihtiyaç duydukları doğal gazın yaklaşık yüzde 40'ını Rusya'dan alıyordu. Karşılıklı tehditler ve vites artırarak devam eden yaptırımlar, Rusya'nın kimi AB ülkelerine gaz arzını kesmesini beraberinde getirdi.
Rusya'nın Almanya'ya gaz akşının yüzde 60 oranında kestiği bir ortamda Putin yönetimi yeni bir adım daha attı ve Rus doğal gazını Baltık Denizi altından Almanya'ya taşıyan Kuzey Akım 1 boru hattındaki akışı 'bakım çalışmaları' nedeniyle 21 Temmuz'a kadar durdurdu. Yabancı bazı kaynaklar, çalışma tamamlansa bile hattın açılmama ihtimali olduğunu yazdı.
Enerjideki bu belirsizlik ülkelerin üretim kabiliyetlerine ciddi bir darbe vurdu ve belirsizliğin de eklenmesiyle Avrupa ülkeleri rekor enflasyon haberlerine konu oldu.
Benzer bir senaryo ABD için de geçerli oldu ve Washington yönetimi tarihin en yüksek hayat pahalılıklarından biriyle baş başa kaldı. Ülkede son 40 yılın enflasyon rekoru kırılırken özellikle enerji fiyatlarındaki artışın sosyal hayatı nasıl etkilediğine dair çok farklı görüntüler ajanslara düşmeye başladı.
Ancak bu süreçte ABD Merkez Bankası peş peşe faiz artırımına gitti. Son yıllarda hızla artan tüketici fiyatlarıyla mücadele için son 28 yılın en yüksek faiz artışına onay veren FED, doların güçlü kalması için adımlar attı.
Bu noktada gözler haliyle Avrupa Merkez Bankası ECB'ye çevrildi. Ancak ECB faiz artırmadı ve piyasaların beklentisini de karşılamamış oldu.
Doların dünyadaki neredeyse tüm para birimlerine karşı değer kazandığı süreçte Euro'nun kan kaybı bir türlü durmadı ve sonuç olarak 20 yıl sonra piyasalar ilk kez 1 Dolar'ın 1 Euro'ya eşit olduğu bir sürece tanıklık etti.
Bundan sonraki dönem için beklentiler farklı... Kimi kaynaklar Avrupa Merkez Bankası'nın tıpkı FED gibi üst üste faiz artırımı yapacağı ve dengenin yeniden düzelebileceği görüşünde.
Ancak konuyu yakından takip eden kimi uzmanlar, ECB'nin faiz artırımı için geç kaldığını, bir süre daha dengenin Dolar'dan yana olacağını savunuyor.
Dünya medyasına konuşan bazı analistler ise, Euro bölgesinde baskının devam edeceği, bu nedenle yatırımcıların 'güvenli liman' olarak ABD dolarına yönelmesinin de daha muhtemel olduğuna işaret ediyor.