AA
SETA Dış Politika Araştırmacısı Dr. Tunç Demirtaş, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ın Türkiye ziyaretini ve bu ziyaretin arka planındaki mesajları AA Analiz için kaleme aldı.
***
Son dönemde dış politikada yaşanan gelişmeler oldukça yoğun ve karmaşık bir denklemde ilerliyor. Nitekim Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye karşı oluşturulan İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ittifakı bölgedeki karmaşayı hem stratejik açıdan kullanıyor hem de besleniyor. Bu tabloya eş zamanlı olarak Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad'ın da içinde bulunduğu uçağın düşmesi de önemli bir gelişme olarak kayda geçti. Libya'nın doğusundaki Temsilciler Meclisi'nin Türkiye ile 2019'da yapılan deniz yetki alanları sınırları anlaşmasını görüşmek için bir komite kurması Doğu Akdeniz'de karşı cephede belirgin bir rahatsızlık oluşturdu. Dolayısıyla İsrail-Yunanistan-GKRY ittifakının Doğu Akdeniz'de ortaya çıkardığı bu tabloya Türkiye'nin cevabının Sudan ile birlikte Kızıldeniz cephesinden verildiği söylenebilir.
İsrail-Yunanistan-GKRY üçgeninin koordinasyonu bu dönemde artırması kimse için sürpriz değil. Asıl sürpriz olan, bu ittifakın koordinasyonunun "enerji işbirliği" ya da "bölgesel istikrar" gibi kavramlarla sunulmasına rağmen sahada çoğu zaman karmaşadan beslenmesi ve istikrarsızlığı yönetilebilir bir araç olarak kullanılmasıdır. Zira, Doğu Akdeniz'de yaşananlar, yeni ya da geçici bir gerginlik olmanın ötesinde uzun zamandır devam eden ve birikmiş yapısal bir rekabetin fotoğrafını oluşturuyor. Türkiye'nin stratejik öngörüsüyle atmış olduğu en doğru adım ise karşı ittifakın oluşturmaya çalıştığı baskıya karşı yalnızca Doğu Akdeniz'e bakarak cevap vermemiş oluşudur. Coğrafyayı genişleten, stratejik dayanıklılığı ve bağışıklığı artıran bu yaklaşım, jeopolitiğin dilini konuşan karşı bir hamledir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ile Ankara'da bir araya gelmesinin anlamı tam olarak bu noktada ortaya çıkıyor.
- AKDENİZ'DE TÜRKİYE'Yİ SIKIŞTIRMA PLANI
İsrail-Yunanistan-GKRY hattının son dönemdeki yakınlaşması, Türkiye'yi deniz yetki alanları ve enerji denkleminde dar bir alana sıkıştırma hedefinin devamıdır. Bu yaklaşımın merkezinde, Türkiye'nin oyun kurucu kapasitesini azaltmak ve bölgesel karar alma süreçlerini Türkiye'nin olmadığı bir platforma taşımak olduğu açıkça görülüyor. Böyle bir hedef, doğal olarak çatışmayı sonlandırmaya değil, karmaşayı sürdürmeye ihtiyaç duyacaktır. Bu noktada karmaşa, ittifakların hızlı şekilde kurulmasını, maksimize edilmiş taleplerin meşrulaştırılmasını ve karşı tarafın reflekslerini tüketmeyi kolaylaştırır. Bu nedenle Doğu Akdeniz'de artan koordinasyon, çoğu zaman istikrar arayışından ziyade, statükonun sertleştirilmesi anlamına gelmektedir.
Bu noktada, 2019 Libya tecrübesi önemli bir hatırlatma olarak bulunmaktadır. O dönemde Türkiye'nin Trablus merkezli meşru yönetimi desteklemesi sadece bir iç savaş denklemi olarak görülmemeli. Bu süreç Doğu Akdeniz'de Türkiye karşısında bulunan aktörlerin maksimalist haritalarla kurulan baskıyı kıran stratejik bir hamle olarak bulunuyor. Nitekim Türkiye, deniz yetki alanları anlaşmasıyla hukuki bir zemin oluşturup sahada caydırıcılık üretmişti. Günümüzde Libya'nın doğusunda bu anlaşmayı yeniden ele almak üzere Temsilciler Meclisi'nde komite kurulması karşı cephede paniğe yol açıyorsa, bunun nedeni Türkiye'nin etki alanının "tek tarafa" hapsedilemeyeceğinin görülmesidir. Libya'nın doğusundaki her hareketlenme, Doğu Akdeniz'de "ahkam kesen" masaların aslında ne kadar kırılgan olduğunu da ortaya koymaktadır.
- BURHAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ: VERİLEN MESAJIN ADRESİ AKDENİZ, DİLİ AFRİKA
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan 25 Aralık'ta Türkiye'ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Görüşmeye ait fotoğraflar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki üst düzey heyetin konuya atfettiği önemi açık biçimde ortaya koyuyor. Dolayısıyla, mevcut gündemde Türkiye'nin dünkü fotoğrafla verdiği mesajı klasik bir diplomatik temasın ötesinde değerlendirmek gerekir.
Nitekim Sudan, Kızıldeniz havzasında önemli bir konumda. Kızıldeniz'e açılan kilit bir kapı konumunda olan Sudan, Afrika derinliğinde güvenlik ve lojistik hatların düğüm noktasıdır. Ayrıca unutulmaması gereken bir diğer husus, Mısır'ın tarihsel hassasiyet alanıdır. Başka bir ifadeyle, Sudan yalnızca Hartum'un iç dengeleriyle sınırlı bir dosya değildir. Sudan, Doğu Akdeniz-Kızıldeniz-Afrika hattının birbirine bağlandığı stratejik bir kavşak konumundadır. Dolayısıyla, Türkiye'nin Sudan üzerinden verdiği mesaj "Doğu Akdeniz'de baskı kurarsanız cevap yalnızca Akdeniz'den verilmez" demektir. Ancak bu mesajın savunma refleksiyle oluşmadığı aşikar. Aksine Sudan'ı istikrarsızlaştıran, çatışmayı derinleştirerek yönetmeye çalışan cepheye ve aynı zamanda Türkiye'ye karşı kurulan ittifaklar ile denklem dışına itilmeye çalışılması hamlesine karşı çevreleme kapasitesini hatırlatan bir stratejik hamle olarak okunabilir.
- KARŞI CEPHEYİ NELER BİRLEŞTİRİYOR?
Günümüzde sahada ve masada farklı tonlarda ama benzer hedeflerle hareket eden bir hat görülüyor. İsrail, Yunanistan, GKRY, Körfez ve zaman zaman bu eksenle kesişen diğer aktörler bu hatta öne çıkıyor. Bu hattı bir arada tutan temel isteğin Türkiye'nin bağımsız stratejik hat kurma kapasitesi olduğu görülmektedir. Türkiye'nin sahip olduğu stratejik bağışıklık, stratejik dayanıklılık ve stratejik otonomi bu noktada öne çıkıyor.
Türkiye'nin zamanlamayı doğru okuyarak krizleri yönetmesi, diplomasiyle sahayı aynı anda gözetebilmesi ve dar alanlara hapsedilmemesi bu cephe için rahatsız edici bir gerçekliktir. Kaldı ki Türkiye'nin geçmişte olduğu gibi Libya'da, Suriye'de ve diğer coğrafyalarda oyun değiştirme kapasitesine sahip olduğunu göstermesi Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz coğrafyasında karşı ittifak için risk olarak okunuyor.
Elbette Sudan, oldukça karmaşık bir saha. Sahadaki mücadelenin karmaşıklığı ve güç dengelerinin dalgalı seyri ortada. Ancak Türkiye'nin burada ayrıştığı yer, vekaletçi yapılar üzerinden kısa vadeli kazanım aramak hiç değil. Aksine ayrışılan yer devlet kapasitesini güçlendirmenin yanı sıra, kurumsal meşruiyet ve diplomatik açılım üzerinden alan açabilmesidir. Eğer Türkiye, Sudan'da meşru otoritenin uluslararası hareket alanını genişletir, diplomatik izolasyonu kırar ve Kızıldeniz hattında dengeleyici bir pozisyon üretirse bu sadece Sudan'ın iç dengelerine değil, Doğu Akdeniz'deki güç mimarisine de etki edecektir. Zira, baskı kurulan her cephede karşılık aynı eksende verilmek zorunda değildir.
- JEOPOLİTİĞİN COĞRAFYASI YENİDEN YAZILIYOR
Doğu Akdeniz'de gerginlik arttıkça Türkiye'nin stratejisinin tek bir denize sıkışmak olmadığı görülüyor. Aksine Ankara önemli jeopolitik geçiş noktalarına etki edecek dokunuşlarla denizleri birbirine bağlayan coğrafyayı birlikte okuyor. Libya 2019 nasıl bir model idiyse, Sudan hamlesi de aynı modelin Afrika derinliğine uzanan yeni bir halkasıdır. Bu hamle, karşı cephenin en rahat hareket ettiği alanlardan birine "oyun dışı değil, oyun kurucu" bir aktörün girmesi anlamına gelir.
Doğu Akdeniz'de yaşanabilecek gerilim karşısında, Türkiye'nin Sudan'dan verdiği mesaj aslında şunu söylüyor: Masayı daraltmaya çalışanlar, coğrafyayı genişleten bir stratejiyle karşılaşır.
[Dr. Tunç Demirtaş, SETA Dış Politika Direktörlüğü'nde Araştırmacıdır.]*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.