'Mihriban'ın, suyun, dağların şairi': Abdurrahim Karakoç

Müzisyen Hasan Sağındık, müzisyen, yazar Selçuk Küpçük ve Karakoç'un oğlu Türk İslam Karakoç, "Mihriban", "İsyanlı Sükut" ve "Omuzumda Sevda Yükü" adlı eserleriyle tanınan şairle hatıralarını AA muhabirine anlattı.

7 Haziran 2021 Pazartesi 17:15
Güncel Haberleri





Anadolu insanının karşılaştığı zorlukları ve çektiği sıkıntıları dile getirdiği eserleriyle toplumun geniş bir kesimine ulaşmayı başaran Abdurrahim Karakoç, vefatının 9. yılında yad ediliyor.

Müzisyen Hasan Sağındık, müzisyen, yazar Selçuk Küpçük ve Karakoç'un oğlu Türk İslam Karakoç, "Mihriban", "İsyanlı Sükut" ve "Omuzumda Sevda Yükü" adlı eserleriyle tanınan şairle hatıralarını AA muhabirine anlattı.

Üniversite yıllarında Abdurrahim Karakoç'un şiirleriyle tanıştığını belirten Sağındık, onun şiirlerinin kendi duygu ve düşünce dünyasına hitap ettiğini söyleyerek, "Duygu ve düşüncelerimi önceden birisi sezmiş de yazmıştı sanki. Bu durum onun şiirlerini en çok besteleyen kişi olmamı sağladı. 20 şiirini besteledim. 2 şiirini de bestecileri ayrı olmakla birlikte ben seslendirdim. Toplam 22 şiiri albümlerimde yer aldı. Yeni çıkaracağım albümdeki eserlerle bu sayı 26 olacak." dedi.

Karakoç'la 20 yıl komşuluk ve dostluk yaptığını aktaran Sağındık, "Sade, dupduru bir insandı. Dağları, çiçekleri ve suları, kısaca tabiatı çok severdi. Hayatında kola içmemişti. Ayranı severdi. Türlü yemeğini karışık diye sevmezdi. Türküleri çok severdi. İnsanları kendine alıştırmazdı. Fazla sevdirmezdi kendini. İnsanlarla arasına mutlaka mesafe koyardı. Sanki 'Şahsımla değil, yazdıklarımla ilgilenin.' der gibiydi." ifadelerini kullandı.

Hasan Sağındık, inancını "düz Müslümanlık" olarak tabir eden usta şairin, "Bir yere bağlı mısınız?" sorusuna ise "Ben, Yavuz Sultan Selim Han'a bağlıyım." cevabını verdiğini aktardı.

Karakoç'la yaşadığı anılara değinen sanatçı, şunları kaydetti:

"Evine misafirliğe gittiğimiz bir gün, şiiri kastederek, 'Hocam yeni bir şeyler var mı?' dedim. A5 kağıdına daktiloyla yazılmış bir şiirini uzattı. Adı 'İncitme'ydi. Sanki bana 'Beni bestele' der gibi duruyordu şiir. 'Hocam alabilir miyim?' dedim. 'Başka kopyası yok, yeni yazdım.' dedi. Gözlerim gazeteye yazılarını yolladığı faks makinesine ilişti. Bir kopyasını aldım sonuçta. Eve döndükten yarım saat sonra beste çıkmıştı ortaya. Biz, 'Bitsin Seninle' albümünde ismini 'İsmailce' olarak verdik bu şiirin."

Sağındık, Abdurrahim Karakoç'un insanları övmeyi sevmediğinin altını çizerek, hastane günlerinde 4 kez kendisini ziyarete gittiğini ve orada helalleştiklerini sözlerine ekledi.

"DERİNDEN AKAN BİR PROTESTONUN GİZLİ TARİHİNİ YAZDI"

Müzisyen ve yazar Selçuk Küpçük de Karakoç'la yollarının Ankara'da, Türkiye'nin geleceğine ilişkin fikirleri olan insanların etrafında kesiştiğini söyledi.

Küpçük, şiir kitapları bulunan bir evde büyüyen şairin, halk şiirinde kalıplaşmış söz dizimini aşarak, halk şiirini kente taşıdığını ve tematik dönüşümü sağladığını belirterek, şöyle konuştu:

"Toplum henüz, statüko karşısında sivil bir dil üretecek enstrümanlara sahip olmadan evvel o, 'İsyanlı Sükut', 'Hakim Bey' gibi sayısız şiiriyle özdeşlik kurarak derinden akan bir protestonun gizli tarihini yazmıştır diyebiliriz. Türk sağının bütün kompartımanlarında Karakoç'un etkisi, katkısı vardır. Ama bu katkı sağ ile sınırlı değil. Türk solunun önemli sanatçısı Selda Bağcan'ın 1970'lerde okuduğu 'Unutursun Mihriban'ım' şiirine yapılmış şarkı bu açıdan manidar. Ayrıca halk şiirine yapılabilecek son müdahalesiyle tarihsel bir görevi yerine getirmiştir."

Karakoç'un edebi anlamda hak ettiği değeri görmediğini vurgulayan Küpçük, şairin içinde bulunduğu sosyolojik katmanın onun edebi ve estetik kıymetini kavrayabilecek donanıma sahip olamadığını dile getirdi.

Müzisyen Küpçük, Karakoç'un "Fotoğraf" adlı şiirine beste yapıp, albümüne aldığına işaret ederek, şu bilgileri verdi:

"1990'larda Ankara'daki bir müzik firmasının bürosunda, yine bir gazete ofisinde şiirden başlayıp Türkiye meselelerine ilişkin uzun sohbetlerimiz olmuştu. Benim daha sonra bir kısmı Dergah dergisinde yayınlanacak ilk şiirlerimi de ilk ona göstermişimdir mesela. Sohbet ederken bulduğu küçük kağıtlara geometrik şekiller çizerdi. O çizimlerin çoğu Hasan Sağındık'ta, birkaç tanesi de bende.

Gülhane'de gerçekleşecek bir şiir-müzik etkinliği için Ankara'dan İstanbul'a birlikte gittik. Unutulmaz bir yolculuktu benim için. Etkinlikten önce oğullarından birisine ait fotoğraf makinesini Sirkeci'de bir tamirciye götürdü. Sohbet sırasında tamircinin onun 'Mihriban' türküsünün şairi olduğunu öğrenince heyecanlandığını, daha fazla hürmet gösterdiğini hatırlıyorum."

"YAZDIĞI GİBİ YAŞADI, YAŞADIĞINI YAZDI"

Usta şairin oğlu Türk İslam Karakoç ise babasının vefatının üzerinden 9 yıl geçtiğini belirterek, "Türk milletinin değerleri, tarihi, İslam'ın yüceliği ve inceliği, babamızın hayatına ve mısralarına yön verdi. Kimsenin adamı olmadı, kimseye eyvallahı olmadı. Dik durdu, düz yaşadı, onurlu yaşadı. Yazdığı gibi yaşadı, yaşadığını yazdı." ifadesini kullandı.

Babasının milletin, bayrağın, Anadolu insanının ve gönül coğrafyasının sesi, nefesi ve neferi olduğunu dile getiren Karakoç, şöyle devam etti:

"Doğru bildiğini her şartta, her zeminde haykırdı. Bizlere onur, doğruluk, dürüstlük, samimiyet, erdem gibi tükenmeyen miraslar bıraktı. Anadolu irfanı özünün damıtılmış sözleri ruhlara nakşoldu. İnşallah nesiller boyu bu söz, öz aktarılacak ve yolunu kaybedenlere deniz feneri olacaktır. Allah, babam gibi Anadolu Müslüman Türkünün kıymetlerini nesillerimizde var etsin, yaşatsın. Ruhları şad olsun."