AA/ BEKİR AYDOĞAN/MEHMET ALACA
Kendisini "ABD’nin adamı" olmakla suçlayan İran’a yakın milisleri kontrol altına almaya yönelik hamleler yapan Kazımi, protesto kültürünün canlılığını koruduğu sokağın İran karşıtlığı dalgasını da arkasına almaya çalışıyor. Kazımi, Bağdat’ta İran’a yakın grupların baskısını da peşmergenin tartışmalı bölgelerde terörle mücadelede yer alması gibi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile uzlaşmacı hamlelerle dengeleyerek, mevcut problemler arasına Erbil’le ilişkileri de eklemek istemiyor olabilir.
İran yanlısı Şii milis grupların gücünü kırmak ve bağımsız bir düzen oluşturmak isteyen Kazımi, göreve geldiği Mayıs ayında ilk olarak Abdulmehdi döneminde arkasında İran’ın olduğu düşünülen siyasi bir kararla Terörle Mücadele Kurumu Başkan Yardımcılığı görevinden alınan General Abdulvahap es-Saadi’yi Terörle Mücadele Kurumu’nun başına getirdi. Terör örgütü DEAŞ’la mücadelenin önde gelen isimlerinden Saadi’nin, 1 Ekim 2019’dan bu yana devam eden gösterilerin başında posterleri taşınarak kendisine destek mesajları verilen popüler figürlerden biri olması dikkate alındığında, göreve iade kararı sadece İran’a mesaj değil aynı zamanda sokağın beklentilerine cevap niteliği taşıyor. Kazımi’nin, DEAŞ’a karşı yürütülen savaşta ön plana çıkan ve sokağın da tepkili olmadığı bir isim olarak bilinen Ortak Operasyonlar Komutanlığı eski Başkan Yardımcısı General Abdulemir Yarullah'ı ise Genelkurmay Başkanlığına getirmesi aynı saikle atılan bir adım olarak okunabilir.
- Haşdi Şabi’nin yeniden yapılandırılması
2016’da başbakanlığa bağlanarak devlet kontrolüne alınmaya çalışılan ve DEAŞ’a karşı zaferin ilan edildiği 2017’den bu yana dönüştürülmeye çalışılan milis grupların çatı örgütü Haşdi Şabi’nin ülkedeki rolü sorgulanmaya devam ediyor. 3 Ocak 2020’de ABD’nin hava saldırısında İranlı General Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Heyet Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesinin ardından, örgütün, Irak Güvenlik Kuvvetleri’ne tam olarak entegre edilmesi talepleri artış göstermişti. Dolayısıyla, örgütün yeniden yapılandırılması talebi, Kazımi’nin gündeme almak zorunda kaldığı bir diğer konu olarak öne çıkıyor. Yasal dayanağına rağmen dağınık bir milis gücü olan Haşdi Şabi bünyesindeki İran’a yakın grupların kontrolsüz hareket etmesi ve ABD-İran geriliminin tarafı/hedefi olması ve milis gücü bünyesindeki birliklerin devletten maaş almalarına rağmen farklı ajandalara sahip olması, ülkenin güvenlik sektörüne disiplin ve imaj açısından da zarar veriyor.
Öte yandan, ABD’nin Haşdi Şabi bünyesindeki İran’a yakın grupları ve liderlerini kademeli olarak terör listesine alması da Kazımi açısından örgütün yeniden yapılandırılmasını gerekli kılıyor. Nitekim 4 Haziran 2020’de yayınlanan kararnamede, örgütün şehirlerdeki askeri bürolarının kapatılması ve milis güçlerinin isimlerinin silinerek “alay” veya “tugay” gibi resmî askeri kavramların kullanılması şart koşuldu. Ayrıca Haşdi Şabi mensuplarının siyasi ve hizipsel bağlarını koparması gerektiği de kararnamede yer aldı. En fazla İran yanlısı grupları etkileyeceği düşünülen bu karara söz konusu grupların direndiği biliniyor. Nitekim kararın uygulanması için belirtilen 30 günlük süre dolmadan 25 Haziran'da, Terörle Mücadele Kurumu güçleri, Bağdat Havaalanı ve ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğine roket saldırısı düzenlediği iddiasıyla, Haşdi Şabi’nin 45. Tugayı ve İran’ın Irak’taki milis güçlerinin motor gücü sayılan Ketaib Hizbullah’ın üssüne baskın düzenleyerek 14 milisini gözaltına almış, birkaç gün sonra ise salıvermişti. Adı başbakan adayı olarak zikredildiğinden beri muhalefet ettikleri Kazımi’yi, Süleymani ile Mühendis’in öldürüldüğü saldırıya yardım etmekle suçlayan Ketaib Hizbullah’a yapılan baskın, Haşdi Şabi bünyesindeki İran yanlısı kontrolsüz yapılara taviz verilmeyeceğini gösterdi. Operasyonun Kazımi’nin yeni atadığı Saadi tarafından yapılması ise geçmişte Saadi’nin İran tarafından görevden alınışına bir karşılık olarak da yorumlanabilir.
- Kazımi, seçimlerinde sokağı gözetiyor
Bu gerilim devam ederken, Kazımi, 4 Temmuz’da Ulusal Güvenlik Servisi Başkanlığına daha önce Terörle Mücadele Kurumunda görev yapan General Abdulgani el-Esedi'yi, Ulusal Güvenlik Müsteşarlığına ise eski İçişleri Bakanı Kasım Araci’yi atadı. Atama yapılan iki pozisyonun on yılı aşkın bir süredir İran’a yakınlığıyla bilinen Falih Feyyad tarafından yürütülmesi ve 2014 sonrası bu görevlerine Haşdi Şabi’nin de eklenmiş olması dikkate alındığında söz konusu atamaların güvenlik sektörünün kurumsallaşması açısından önemli olduğu değerlendirilebilir. Üç kurumu birlikte yöneten Feyyad’a sahip olduğu iki hassas mevkiden el çektirilmesi ve sadece Haşdi Şabi’nin Komisyon Başkanlığını yürütecek olması, İran'a yakın ve onun ajandasını taşıyan Şii partilerin devletin önemli kademelerindeki hakimiyetini de etkileyebilir.
Feyyad’ın yerine tercih edilen isimler konusunda Irak’ın dinamiklerini gözetmek zorunda kalan Kazımi, atamalarını sokağın rıza vereceği isimler arasından seçiyor ve söz konusu isimlerin radikal olmamasına özen gösteriyor. Zira DEAŞ’a karşı verdiği mücadele nedeniyle Irak sokağında ciddi sempati topladığı bilinen ve nispeten bağımsız olduğu düşünülen Esedi’nin, Irak’taki tüm gruplarla ilişkilerinin iyi olduğu bilinse de Abdulmehdi yerine parlamentoda İran yanlısı Bina Koalisyonu tarafından başbakan adayı gösterildiğini ancak Cumhurbaşkanı Berham Salih tarafından reddedildiğini hatırda tutmak gerekir. Ayrıca, Esedi’nin, kuruluşundan itibaren personeli ABD tarafından eğitilen Terörle Mücadele Kurumunda görev yapmış olması Washington ile ilişkilerinin göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan, İran’a yakınlığıyla bilinen milis güçlerin ve İran yanlısı siyasi grupların en etkililerinden biri sayılan Bedir Örgütü’ne yakın yeni Ulusal Güvenlik Müsteşarı Araci, Irak güvenlik sektöründe İran’a yakın en uzlaşılabilir isimlerden biri olabilir. Bedir Örgütü'nün ilk nesil liderlerinden biri olan Araci, İran’ın ideolojik aygıtlarını ve düşünce sistematiğini paylaşmakla birlikte, ılımlı tutumu nedeniyle tipik İran yanlısı siyasetçi profilinden ayrışıyor. Irak'ın, komşuları, diğer Arap ülkeleri ve IKBY ile iyi ilişkilere sahip olmasını önemseyen Araci, içişleri bakanlığı döneminde, 2017’de Suudi Arabistan’a resmi ziyaret düzenlemiş, yine bu dönemde “Amerikalıların dostluğunun” Irak'ta güvenliğin sağlanması için hayati önem taşıdığını söylemişti. Her ne kadar parti bağları olsa da Araci’nin sokağın ciddi ölçüde rahatsız olacağı bir isim olmaması, Kazımi’nin seçimlerinde dikkatli bir yol izlemeye çalıştığını gösteriyor.
Bu atamalar, Kazımi’nin, İran’ın ülkedeki etkinliğini görmezden gelmediğine işaret ettiği gibi ABD-İran dengesini de dikkate aldığını gösteriyor. Irak’taki sorunların bir kısmını onlarla başa çıkabileceğini düşündüğü yeni nesil liderlerle çözme arayışına giren Kazımi, eski siyasetçi ve bilinen figürleri görevlendirdiğinde ise sokağın tepkisini dikkate alıyor. Ayrıca, Şii lider Mukteda es-Sadr’ın da atanan isimleri desteklediği dikkate alındığında güçlü siyasilerin rızasını da hesap ettiği anlaşılıyor.
Haziran’da Haşdi Şabi Genel Merkezi’ni ziyaret eden Kazımi’nin, örgütün üniformasını giymesi tartışmalara neden olmuştu. Ancak ziyarette örgütten daha önce ayrılan dini lider Sistani yanlısı grupların liderlerinin de hazır bulunması ve görüşme salonunda İranlı komutan Kasım Süleymani’ye ait görsellerin kaldırılması, örgüt üzerindeki İran etkisini zayıflatma niyeti olarak okunmuştu. Ayrıca, Irak'a vizesiz giriş yaptığı bilinen Süleymani'nin halefi, Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani'nin, Kazımi'nin ısrarı ve talimatları üzerine, 3 Haziran'da Bağdat'a gelen İran heyetindeki diğer isimler gibi vize alarak resmi giriş yaptığı ifade edilmişti. Tüm bunlar, Kazımi’nin “millilik” ve “egemenlik” vurgusu yapmaya çalıştığına yorulabilir. Siyasi parti desteği bulunmayan Kazımi, hamleleriyle sokağın kalbini daha fazla kazanarak sırtını sokağa yaslamak istiyor. Bu bağlamda, Irak'taki Ulusal Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim’in 30 Haziran’da yaklaşık 40 milletvekilinin katılımıyla parlamentoda “Irakiyyun” adını verdikleri yeni bir koalisyon kurması, Kazımi'ye destek olarak okunuyor. Hekim’in koalisyonu duyururken sık sık kullandığı “devlet müessesesinin yapılandırılması” ve “siyasi istikrar” gibi atıfları, Kazımi’nin açıklamalarında kullandığı söylemle paralellik gösteriyor. Bu durum atamalar ve Haşdi Şabi’nin dönüşümü konusunda İran’a karşı Kazımi’nin elini bir derece güçlendirebilir.
- Peşmerge tartışmalı bölgelere geri mi dönüyor?
Irak ordusu ve IKBY peşmerge güçlerinin, Bağdat ve Erbil arasındaki tartışmalı bölgelerden Kerkük, Musul, Diyala ve Salahaddin’de terörle mücadele için birlikte hareket edeceğinin gündeme gelmesi ise Kazımi için bir başka tartışmaya yol açtı. Hatırlanırsa, IKBY’nin Eylül 2017’deki bağımsızlık referandumu sonrası, Erbil yönetimini cezalandırmak isteyen Bağdat yönetimi, Kerkük dahil tartışmalı bölgelerin tümüne yakınında kontrolü ele geçirmişti. İran’ı karşısına alan atamalar ve İran destekli milisleri kontrol etmeye dönük politikalar yürüten Kazımi, bir yandan da Bağdat’ta yalnızlaşmamak için Kürtlerle arasını iyi tutarak denge politikası arayışında olabilir. Öte yandan Kazımi’nin, hem mevcut problemler arasına Erbil ile ilişkileri de eklemek istemediği hem de güvenlik sektöründe yaptığı atamaların yanı sıra IKBY’yi de Irak’ın bir parçası görüp, Iraklılık kimliği üzerinden peşmergeyi de dışlamamak için DEAŞ karşıtı operasyonlarda yer vermek istediği değerlendirilebilir.
Peşmergenin terörle mücadele bağlamında tartışmalı bölgelere geri dönmesine, özellikle Kerküklü Türkmen ve Arapların karşı çıktığı görülüyor. Kazımi’nin, yine aynı dönemde, Devlet Bakanlığı için eski Türkmen Vekil Hasan Beyatlı'yı aday göstermesi ve hükümetin Parlamento İşlerinden Sorumlu Temsilciliği görevine eski Devlet Bakanı Türkmen Turhan Müftü'yü ataması ise peşmergenin tartışmalı bölgelere geri dönüşüne ilişkin muhalefeti dengelemek için gerçekleştirilmiş olabilir.
2017 bağımsızlık referandumundan sonra peşmergenin çekildiği ve merkezi yönetimin kontrolüne giren tartışmalı bölgelerde son zamanlarda artan DEAŞ saldırılarına karşı Bağdat ve IKBY’nin tek başına başarılı operasyonlar yapamaması da, Kazımi’yi, peşmerge ile ortak operasyonlar yapmaya itmiş olabilir. Bu ortaklığın bir diğer öne çıkan sebebi ise Haşdi Şabi üzerinde otorite sağlamak isteyen Kazımi'nin, Şii milislerin sorgulanan meşruiyetini ve protestolarda görüldüğü üzere azalan popülaritesini DEAŞ’la mücadele üzerinden artırmasına fırsat vermek istememesi olabilir.
Kazımi’nin peşmergeyle ortak operasyon kararı alması, IKBY’nin 2017 öncesinde olduğu gibi başta Kerkük olmak üzere tartışmalı bölgelerde yeniden yönetime gelmesi anlamına gelmese de, IKBY’nin, peşmergenin DEAŞ’la mücadelede buralarda alacağı görevleri, bu bölgelerde gücünü konsolide etmek için kullanacağı ve bunun da bölgede yeni bir krize yol açma ihtimali olduğu tahmin edilebilir. Kazımi, yönetmekte zorlandığı İran’a yakın Şii milislerin kontrol altına alınması ve yeniden yapılandırılması sürecine kıyasla, nispeten kontrol etmekte daha az zorlanacağı Kürtler ve Türkmenler arası olası bir krizi kontrolü altında gösterme çabası üzerinden, hem taraflar üzerinde hem de ülke genelinde otorite sağlayabildiği şeklinde bir resim verme şansına da sahip olacak.
Öte yandan, IKBY’nin, iç politikada yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) ikinci dalgasıyla mücadele ettiği, düşen petrol fiyatları nedeniyle ekonomik kriz yaşadığı, memur maaşlarının düzenli ödenememesi nedeniyle protesto kültürünün canlılığını koruduğu, Erbil ile Süleymaniye arasında anlaşmazlıkların arttığı bir dönemde, peşmergenin tartışmalı bölgelere geri dönmesini başarı olarak göstermesi ve iç politikadaki açmazlarını gölgelemeye çalışması da şaşırtıcı olmayacaktır. Buna rağmen, Anayasanın tartışmalı bölgelerin statüsünü belirleyecek 140. maddesinin işletilmediği ve özellikle petrol zengini Kerkük’teki idari ve güvenlik problemlerinin anayasal olarak çözülmediği her adım, tartışmalı bölgelerin statüsünü bölgede askeri gücü elinde bulunduran Bağdat’ın lehine tutmaya devam edecektir.
Ayrıca, Türkiye’nin Kuzey Irak'taki PKK varlığını hedef alan kara ve hava operasyonlarına ciddi bir tepki vermeyen Kazımi’nin, Irak ordusunun Türkiye sınırındaki konuşlanmasına karşı peşmergenin de tartışmalı bölgelere geri dönüşü üzerinden Erbil yönetimiyle bir anlaşma yapmış olma ihtimali de değerlendirilebilir. Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesi sonrası, Erbil’deki ABD üslerini de hedef alan İran’ın Erbil yönetimine ABD ile ilişkileri nedeniyle baskısını artırdığı hatırlanırsa, Kazımi’nin, İran’a karşı IKBY’yi de yanına çekmek istemesi şaşırtıcı olmayacaktır. Öte yandan, Kasım Süleymani liderliğindeki Haşdi Şabi milislerinin, 2017’deki referandum sonrası Irak ordusunun peşmergeyi tartışmalı bölgelerden çıkarmasına eşlik ettiği dikkate alınırsa, Kazımi ile İran yanlısı milisler arasındaki gerginliğin, bu karar sonrası, peşmerge ile Haşdi Şabi arasına sıçraması da olasılıklar arasında.
Nihayetinde, gücü hükümetteki mezhep ve etnik kökene dayalı atama dengesini değiştirmeye yetmeyecek olsa da, Kazımi, söz konusu atamalarla çalışacağı isimleri “makul” figürler üzerinden kurgulamaya çalışıyor. Yıl sonuna kadar güvenlik bürokrasisinde yüzlerce yeni atama gerçekleştirmesi beklenen Kazımi, Haşdi Şabi içinde ve güvenlik bürokrasisinde İran hegemonyasını kırmayı başarması halinde, seleflerinden ayrılacak ve sokağın daha fazla desteğini alabilecektir. Buna karşılık, Süleymani ve Mühendis’in öldürülmesinin ardından, Irak'taki çıkarlarını korumak için birçok Iraklı milis grubunu içinde barındıran İslami Direniş Cephesi isimli yeni bir şemsiye grubu kuran İran, farklı ihtimallere hazırlıklı olduğunu gösteriyor. Artan ABD-İran gerilimine paralel olarak son aylarda Usbetü’s-Sâirîn gibi çok sayıda yeni Iraklı gölge milis gruplarının ortaya çıkması, İran’ın seçeneklerini çeşitlendirdiğine işaret ediyor.
Irak’ta DEAŞ eylemlerinin artması, ABD’nin askeri varlığına ilişkin tartışmalar, Kovid-19 salgını, protestolar ve ekonomik kriz gibi çok sayıda dosyayla uğraşmak zorunda kalan Kazımi, merkezi otoriteyi güçlendirmek ve güvenlik yapılanmasındaki İran etkinliğini kırmak isterken hem mevcut hem de yeni milis grupların olası engellemeleri altında zorlu bir sürece adım atıyor.