Dünyada tükenmez murat var imiş

Schopenhauer, felsefesinin temel kaziyesini karamsar, acımasız bir hüküm olarak ilk kuralda söylüyor; mutluluk ve zevk bir beklenti; umut ve hayal kuruntudur; ıstırap ve acının gerçek olduğunu yaşadıkça anlıyoruz.

12 Aralık 2019 Perşembe 07:00
Kitap Haberleri

TURAN KARATAŞ



Mutluluğun mutlak bir tarifini yapmak zordur. Mesut ve bahtiyar kişilere mutlu deniyor Türkçede. Fakat bu hâle erişme ve bunu yaşama şartlarını açıkça belirleyip söyleyebilmek güçtür. Çünkü “mutlu olmak” göreceli bir durum. Saadet, bir zamanlar mutluluk yerine kullanılırdı. “Parayla saadet olmaz” sözünü bir şarkıdan duyardık. Ama şöyle söyleyenler de az değildi, “yeter ki benim param olsun, mutlu olmasını bilirim!” Dünyaya gelen her insanın mutlulukla yaşamak istediğini biliriz. Aklından bir zoru yoksa, herkes “acısız aşım, ağrısız/dertsiz başım”ın peşindedir şu kısacık ömürde ve alçacık yerde.

Elimdeki küçük, elli sayfayı bulmayan Mutlu Olma Sanatı isimli kitabında, Alman düşünür Arthur Schopenhauer şu soruya cevap arıyor: “Erdemlere, anlamlı ve amaçlı bir hayat sürmeye dayalı mutluluk öğretisi”ne yahut bu çeşit bir hayat bilgeliğine nasıl erişebiliriz? Ya da mutlu bir varoluş mümkün müdür? Bunun yollarını araştırıyor, ama en başta şunu bilmemizi ve akılda tutmamızı salık veriyor: Dünyada insan için “pozitif ve kusursuz bir mutluluk” imkânsızdır, en iyisi acıdan bertaraf olmaya bakalım. Bununla birlikte, “hayatın izin verdiği mutluluğa” erişmemize büyük ölçüde yardımcı olabilecek tutum ve davranışlar, kurallar neler olabilir, bunları nasıl kazanırız? Bu geniş suale cevap olabilecek önerilerini anlatıyor. Schopenhauer görüşlerini, bir düzen dâhilinde değil de, bazen iç içe geçmiş hayat kuralları biçiminde sıralıyor. Kimini bir iki cümleyle, bazılarını bir iki sayfa izah ederek kırk beş kural söylüyor. Yer yer kadim filozofların görüşlerinden yararlanıyor.

BAŞKALARININ MUTLULUĞU

Kendi görüşlerine geçmeden bir savsözle başlıyor “hayat kuralları”nı anlatmaya: “Anlayışlı olmak, mutluluğun ana parçasıdır” demiş Sophokles. Schopenhauer, felsefesinin temel kaziyesini karamsar, acımasız bir hüküm olarak ilk kuralda söylüyor; mutluluk ve zevk bir beklenti; umut ve hayal kuruntudur; ıstırap ve acının gerçek olduğunu yaşadıkça anlıyoruz. Böylece giderek “dünyadaki en iyi şeyin acısız, sakin, tahammül edilebilir bir varoluş olduğunu” kabul ederiz. İkinci kural, “kıskançlıktan kaçınmak”. Seneca’nın özdeyişini burada düşüncesine dayanak yapıyor yazar: “Başkasının mutlu olması seni rahatsız ediyorsa asla mutlu olamazsın.” Üçüncü hayat kuralı, uzunca bir mütalaa, “edinilmiş karakter” üzerinde duruyor Schopenhauer. Benim anladığım şu; “insanın olduğundan başka türlü olmayı istemesinden daha yanlış bir şey olamaz.” Kendi ırasınca biri olmak değil de başka birine benzemeye çalışmak, kişiyi gülünç duruma sokar. İnsanın sahip olduklarıyla yetinmesini bilmek bir diğer kural. Bizim öğretimizdeki kanaattir bu. “Zenginlik” diyor Schopenhauer, “deniz suyuna benzer, ne kadar içilirse o kadar susatır. Aynı şey şöhret için de geçerlidir.” İlerde “az olan, mutlu eder” savsözü de bir hayat ilkesi olarak zikredilmektedir.

Aşırı sevinç veya acı, her zaman bir yanılgıya ve kuruntuya dayanır. Bu nedenle mutlu olma yolunda bu iki uç duygu durumundan kaçınmak gerekiyor. Beri yanda, insanın yapabileceklerini isteyerek, severek yapması; maruz kaldıklarını kabullenmesi bir diğer hayat kuralı. Schopenhauer, en başta söylediği “aklı başında kişi hoş olanın değil, acı vermeyenin peşindedir” önerisini, dokuzuncu kural olarak tekrar zikrediyor. Seneca’nın “her şeye boyun eğmek istiyorsan akla boyun eğ” sözü, onuncu kural. Yazar, yine Seneca’nın bir mektubundan aldığı şu cümleyi de bir yaşama kuralı olarak kaydediyor: “Hiçbir şey, insanın dikkat çekmeyecek şekilde davranması ve başkalarıyla pek az, kendiyle ise bol bol konuşması kadar fayda sağlamaz.” Bu gün yalnızlaşan insan için yararlı bir tavsiye olarak görünüyor. Asıl şu öneride görüyorum mutluluğun değilse de huzurlu ve sıhhatli yaşamanın yolunu. “Şiddetli ve sevimsiz heyecanlar”dan kaçınarak “günde en az iki saat açık havada hızlı hızlı hareket etmelidir.” Bir türlü beceremediğim şu kural da önemli: Ne geçmişe takılıp kalmak ne salt geleceğe bağlanmak. Gelecek için duyduğumuz endişeler, yaptığımız onlarca plan ve sürekli onlara gidip durma ya da geçmişe duyduğumuz özlem ve oraya takılıp kalma, ânı ıskalamamıza sebep olur. Hayat bilgeliğine kavuşmak için dikkatimizi daha çok mevcut âna, kısmen de geçmişe ve geleceğe bahşetmemiz gerekiyor. Doğru ölçüyü tutturanların sayısı çok azdır diyor Schopenhauer. Zaten mutlu olanlar da azınlıkta değil midir?

HAYAL GÜCÜNÜ DİZGİNLEMEK

“Hayal gücünü dizginlemek” de mutlu olma şartlarından biri. Boş, olmayacak hayaller kurup sonra büyük üzüntüler yaşamak, çoğumuzun bildiği, gördüğü bir durumdur. Huzurun, mutluluğun anahtarı olan tutumlardan biri de öfkeden ve nefretten uzak durmaktır. Hep söylenir, duyarız da, bu hâle nasıl kavuşacağız, bunu beceremeyiz, asıl mesele budur! “Öfkeyi ya da nefreti” diyor Schopenhauer, “kelimelerle ya da tavırlarla göstermek yararsızdır, tehlikelidir, akıllıca değildir, gülünçtür, bayağıdır.”

Schopenhauer ile aynı devirde/çağda (yaklaşık on yıl geriden) yaşamış olsa da varlığından ve düşüncelerinden haberdar olmadığını sandığım Âşık Veysel’in bir türküsünü hatırladım durdum kitabı okurken. İlk dörtlüğünü paylaşayım, gerisini siz okuyun, yetmez, türkü olarak dinleyin: “Dünyada tükenmez murat var imiş/ Ne alanı gördüm ne murat gördüm./ Meşakkatin adın murat koymuşlar,/ Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm.” Bu kadar karamsar olmasa da, Alman filozofun düşüncelerinin özü de böyle.

Kendi adıma bu sevimli kitaptan çok şey öğrendim. Bir kısmını sizinle paylaştım. Daha fazlasını isteyenlerin ne yapması gerektiği malûm. Son söz: kendine yetenler ki, mutludur. Ya da kitabın son cümlesine kulak verin, “En büyük mutluluk, kişiliktir.”

 

Mutlu Olma Sanatı

Arthur Schopenhauer

Can Yayınları