Suat Giritli
E.Said, G. Spivak, F. Fanon, S. Hall vb. isimler gibi kendisi de bir sömürge ülkesi aydını olan Bhabha, çalışmalarında sömürgecilik ve sonrasını, modernliği ve post-modernliği, kültür kuramlarını, emperyalizmi, diasporayı, ırk(çılık) ve kimlik meselelerini, çok-kültürlülüğü (melezlik) vb. konuları irdelemektedir. Anlaşılması ve çevrilmesi zor, mebzul miktarda göndermeler içeren metinlerinden biri olan Kültürel Konumlanış adlı kitabında; “madun”dan “sınır”a, “melezlik”ten “dil ve dilsizlik”e, “öteki”nden “kimlik”e kadar birçok (post)modern meseleyi klişeleşmiş eleştirel söylemlerin ötesine geçerek metinler-arası bir yöntemle imajinatif bir tarzda kritik etmektedir.
Yazarın her paragrafında, tahlil ettiği konuyla ilgili başka temel metinlere göndermede bulunduğu yahut o metinleri esas alarak eleştirel teorisini genişleterek sürdürdüğü Kültürel Konumlanış; dili, içeriği ve üslubu açısından kendisini okuyucuya peyderpey açacak yoğun bir metin. Konularla ilgili, bilimsel ve entelektüel alt-yapıya sahip olmayan okuyucuların kavramakta oldukça zorlanacağı yoğunlukta bir metin.
Kültürel melezlik
Kültürel Konumlanış’ın irdelediği bazı temel meseleler ise şunlar: Kozmopolitanizm vurgusu ve eleştirisiyle birlikte liberal ekonomik politikaların dünya siyasetine etkileri; modernliğin asimile edici teknolojik yayılmacılığı; “kültürel melezlik” olgusu bağlamında ve Heidegger’den mülhem “sınır”ın bir bitiş yeri değil bir başlangıç yeri olmaklığı; “yuvasızlık” ve “evsizlik” alegorileri üzerinden post-kolonyalizmin boyun eğdirdiği halklar; Üçüncü Dünya’nın radikal dövüşken tavrıyla “ben-öteki” (veya Doğu-Batı) olarak formüle ettiği kavganın yapaylığı; “teorik dil”in (dolayısıyla entelijansiya ve akademiyanın) güç bloğu olan Batı’nın hegemonik rolüyle gizli bir ittifak içinde olmaklığı ve bunu ayrıştırıcı (düşman üretici) bir şekilde kullanması; üretilen evrensel-kamusal alanların (festivaller, törenler, forumlar vb.) kültürel hegemonya sağlamak için kurulmuş politik araçlar oluşu; R. Bathes’ten mülhem bütün kimlik ve kültürel “temsillerin bir oluş ve bozuluş” olmaklığı; sömürgeci oryantalist söylemin yalnızca bir basitleştirme değil “hakikatin yanlış bir temsili” olduğu; bu temsillerin “bölünmüş kimlikler” doğurduğu...