Beyne elektromanyetik kurşun

Salih Mirzabeyoğlu’nun eserlerinden birinin de adı olan, zihin kontrol tekniği Telegram terimini son günlerde sıkça duyar olduk. Hedef alınan kişinin algısını manipule ederek yeri geldiğinde işkence aracına dönüşen Telegram gerçeğini, zihin kontrolü meselesi üzerine araştırmalar yapan Baran Dergisi yazarı Ömer Emre Akbece ile masaya yatırdık.

24 Aralık 2017 Pazar 07:00
Pazar Haberleri

YAKUP KÖSE



TELEGRAM BİLİM KURGU DEĞİL GERÇEK

- Son yıllarda ‘Telegram’ ve ‘Telegram işkencesi’ gibi ifadeleri sıklıkla işitiyoruz fakat ne olduğu da pek bilinen bir mesele değil. Telegram kavramı nasıl doğdu ve ne anlama geliyor?

Telegram kelimesi, bilindiği üzere Salih Mirzabeyoğlu ile maruf. Literatüre bu kelimenin girişi de, 2003 senesinde Salih Mirzabeyoğlu tarafında kaleme alınan ve alt başlığı ‘Zihin Kontrolü’ olan Telegram adlı esere dayanıyor. Mirzabeyoğlu, Kartal F-Tipi Cezaevinde kaldığı hücresinde, kendisine ‘elektronik taciz’ yapan kişilerin, yaptıkları işi isimlendirirken ‘Telegram’ denildiğini ifade ediyor. Yani bu tabir, ilk başta telegramcılar tarafından kullanılıyor. Mirzabeyoğlu, kendisini sürekli taciz edenlerin kullandığı bu kelimeyi yakalayıp verimlendiriyor ve ‘Zihin Kontrolü’ genel başlığı altında sıralanan teknikler arasında -özellikle İngilizcede- muhtelif tâbirlerle anılan bu operasyonu böylelikle isimlendirerek deşifre ve teşhir ediyor.  

DEVLET SIRRI KAPSAMINDAKİ CİHAZ

- Peki, telegram ve telegram işkencesi nedir?

Telegram, kabaca tarif etmek gerekirse, İngilizce literatürde ‘öldürücü olmayan elektromanyetik silâhlar’ arasında gösterilmekle beraber, yol açtığı tesirler bakımından ölümcül potansiyel taşıyor. Bu aslında bir zihin kontrol tekniği, ama telkine değil, fiziki olarak, duyuları manipüle etmeye ve zihin okumaya kadar gidiyor. Tarihteki hiçbir işkence şeklinin ulaşamayacağı en yoğun bir taciz boyutunu da içeriyor. Dünyada ve ülkemizde ise ‘zihin kontrolü’ olarak isimlendiriliyor. Ne var ki ‘zihin kontrolü’ kavramı, içine propaganda, basın, hipnoz, şuuraltı mesajları, eğitim, siyaset, reklamlar, NLP, şartlandırma, ilaç ve uyuşturucu gibi birbirinden çok farklı ‘kontrol ve yönlendirme’ araç ve metotlarının da sokulabileceği çok geniş bir alanın üst başlığı birbirine karıştırılıyor. Zira yeryüzündeki bütün iktidar ve sermaye odakları, muhtelif telkin ve tesir vasıtaları kullanırlar. Telegram ile kastedilen ise, devlet sırrı kapsamında olduğu için niteliği henüz tam olarak deşifre edilememiş, elbette akademik literatüre de yeterince aksettirilmemiş ileri teknoloji eseri olan bir ‘cihaz’ veya ‘cihazlar bütünü’ marifetiyle uygulanan, diğer yöntemlerden farklı bir teknik. Kesintisiz 365 gün ve 24 saat süren, insanı uykusunda ve en mahrem zamanlarında bile tacizi sürdüren, insan aklına gelebilecek en şeytanî icat.

- Telegram’ı diğer zihin kontrol tekniklerinden ayıran hususiyeti nedir?

Bütün zihin kontrol tekniklerinin müşterek özelliği, hedef alınan kişiyi bir şeye ikna etmektir. Birbirlerinden ayrıldıkları nokta ise ikna etmekte kullandıkları metottur. Meselâ hipnozda, hedef alınan kişi, odaklanması sağlanarak bütün dış faktörlerden tecrit edilir ve telkin vasıtasıyla ikna edilir. Telegram’ı tüm bunlardan farklı kılan hususiyetiyse, birden fazla Zihin Kontrol tekniğinin bir cihaz marifetiyle eş zamanlı olarak hedefe karşı kullanılması şeklinde tarif edilebilir. Burada ne kastettiğimizin anlaşılması için telegram cihazının marifetlerinden de bahsetmemiz gerekiyor. 

- Bahsedelim öyleyse buyurun.  

Telegram, hedef kişiyle doğrudan kurulan sesli-sessiz, görüntülü-görüntüsüz iletişim, empoze edilebilen duygular ve bedenin korku, heyecan, üzüntü, endişe gibi anlardaki tansiyonunu, kalp ritmini, solunum hızını sun’i bir biçimde kontrol edebilmesiyle, bilinen zihin kontrol teknikleri arasında telkini en güçlü şekilde iletendir. Bunun yanı sıra hedef alınan kişinin kendisine yönelik bir kontrol girişimi olduğunu fark etmesi de son derece güçtür. Telegram, kimyevi aracı kullanmadan doğrudan zihne müdahale eder. Buna biz zihin okuma da diyebiliriz. Zaten en büyük işkence aracı denilmesinin sebebi de budur.  

- Peki bu nasıl bir cihaz ki, böylesi marifetler sergileyebiliyor? 

Aslına bakacak olursanız, insan sinir sistemindeki elektirikî aktivitenin deşifre edilmesi neticesinde ortaya çıkmış bir tekniktir. Meselâ görme hadisesini ele alalım. Göz, gördüğü görüntüyü, ışık yansımalarını, beynin tanıyacağı şekilde kodlayarak sinyaller hâlinde ilgili sinirlerden beyne ileten organ. Bir bakıma dekoder. Beyinde, gözden gelen sinyallerin alındığı bölgeye, tıpkı gözden geliyormuş gibi kodlanmış sinyaller verilirse ne olur? Gözden bağımsız görme hadisesi gerçekleşir. Bütün duyu organlarında geçekleşen idrakin de benzer şekilde beyne aktarıldığını hesaba katacak olursak, bütün idrak kuvvetlerinin pekâlâ manipüle edilebileceği rahatlıkla anlaşılır. Bugün beyne cihazlar ekleyerek herhangi bir engeli olanları tedavi etme noktasında insanları şaşırtan gelişmeler var. Bu çalışmalar 1970’lerde yapılanların kıyıya vurmuş hali. Yeni bilgisayar tekniklerini kullanmaları dışında yenilikleri yok. Bilhassa büyük istihbarat servislerine vereceği bir hizmet kalmadığından, yerine daha iyisi konduğundan piyasaya sürülüyorlar. Aslında bu II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan bir çok tecrübede tekrarlanmıştır: Yenilikler ilk önce, özellikle de ABD tarafından askeri sahada kullanılır, birkaç gömlek üstü bulununca piyasaya verilirdi. Bu hakikat bugün de aynı. Meselâ, gözünü kaybetmiş hastaların kamera ve ilgili sinir sistemine bağlanan implantlarla yeniden görmeye başladığına dair pek çok haber çıktı. Telegram teknolojisinin temel farkı bu işi kablosuz olarak gerçekleştirebiliyor olması. Tıp ilminde görme mesesini çözmekte kullanılan kablolu tekniğin daha 1969 senesinde zaten bilindiği ve uygulandığını varsayacak olursak, telegram tekniğinin bugün izhar edilmiş teknolojiden ne kadar ileri olduğunu varın siz hesap edin.

- Yani Telegram cihazının temel marifeti sinir sistemi üzerinden beynin manipülasyonu, doğru mu?

Beynin dış dünyayı idrak etmek ve vücudu işletmekte kullandığı iki ana sistem var. Bunlardan birincisi sinir sistemi. Sinir sistemi üzerinden kontrol edilebilen bir diğer sistem endokrinin manipüle edilmesi. Telegram cihazı sinir sisteminin merkezinde kurduğu hâkimiyet vesilesiyle hormon salgılanması sürecine de müdahil olabilir. Bilhassa telkine açık hâle gelinmesinde hormonal denge, sinir sisteminden daha önemli bir mevkidedir.

- Ya Telegram işkencesi?

Telegram sinsi bir şekilde, âdeta insanın kendi ‘iç sesi’ gibi hedef kişiye sokulmayı ve bu şekilde kontrol altına almayı amaçlayan bir teknik. Ne var ki deşifre olduğu takdirde, operatörleri tarafından son derece acımasız bir işkence âletine de dönüşebilir. Bu cihazın bir insanın zihnine musallat olmayı marifet sayacak kadar insanlık haysiyetinden nasipsiz birinin elinde olduğunu düşünün. Rüyamızda bile sevdiklerimizin başına bir şey geldiğinde nasıl uyanıyoruz. Hem de bunun bir rüya olduğunun şuurunda olduğumuz hâlde. Bir de bunun sistemli şekilde bir işkence vesilesi olarak kullanıldığını düşünün. Hele bir de sevdiklerinizden haber alamadığınız cezaevi şartlarında...

Telegram literatürde öldürücü olmayan elektromanyetik silah olarak geçse de sonuçları itibariyle ölümcül potansiyele sahip. 

Tekniğin babası Prof. Jose Delgado 1960’larda telegramla bir boğayı yönetebildiğini basına ilan etmişti. 

Tıpta 1969’larda adı geçen tekniğin bugün izhar edilmiş teknolojiden ne kadar ileri olduğunu varın siz hesap edin. 

MİRZABEYOĞLU HALA İŞKENCEDEN KURTULAMADI 

- Peki bu cihazın baz istasyonu gibi bir menzili yok mu?  

Cihazın ne gibi marifetleri olduğunu, cihazın uygulandığı kişinin, yani Salih Mirzabeyoğlu’nun anlattıklarından biliyoruz. Bunun dışında cihazın nasıl çalıştığı ile alâkalı söylediklerimiz tahminlerden öteye gitmiyor. Sadece beynin ürettiği dalgaların frekanslarıyla aynı boyda olduğunu, her beynin ürettiği dalgaların frekansları farklı olduğundan, cihazdan çıkan dalgaların, o insanın beyin dalgalarına ayarlandığında, bir nevi telefon gibi, sadece o insana tesir ettiğini biliyoruz. Moskova’daki Popov Radyo Elektronik Enstitüsü’nden Prof. Dr. Ippolit M. Kogan, 1966-1967 yıllarında yapılan denemelerden çıkartılan sonuçlara göre, zirveleri arasında 25-1000 kilometre mesafe bulunan uzun elektromanyetik dalgaların, insan düşüncelerini çok uzaklara kadar ulaştırabileceğini söylemiştir. Kogan, Kaliforniya Üniversitesi’nin ‘Altıncı His’ raporunda, ‘elektromanyetik alan vasıtası ile telepatinin çok uzaklara kadar ulaştırılabileceği anlaşılmıştır’ der. Kogan’ın sonuçlarını Kaliforniya Üniversitesi Tıbbî Psikoloji Profesörü Dr. Thelma Moss da yakalamıştır. Kogan’a göre, insan vücudu, çok uzun mesafeler arasında telepati için gerekli olan elektriğin 4-5 mislini üretir. Bu bilgiden yola çıkacak olursak, telegram alıcısının hedef kişi peşinde dolaştırılmasına gerek olmadığını söyleyebiliriz. Eğer, telepati için gerekli olan elektriğin 4-5 mislini insan vücudu üretebiliyorsa, pekâlâ bir cihaz da insan vücudunun ürettiğinden binlerce kat elektrik tüketerek bu işi yapabilir.  

- Telegram gibi bir cihaz var ve devlet yahut gizli servisler bunu kullanabiliyorsa neden hedef Salih Mirzabeyoğlu?

Mirzabeyoğlu, bütün İslâm aleminde yankısını bulacak bir fikrin, bir fikriyatın, yani Büyük Doğu’nun bayraktarlığını yapıyor. ‘Göz hasmını tanır’ diye bir tabir vardır. İşte Mirzabeyoğlu, İslam’ı yeni şartlara tatbik edecek bir vasıta sistem geliştirdiği ve hayatta olduğu için de sözlerinin manipüle edilmesi, fikriyâtının abese edilmesi mümkün olmadığından hedef. Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Doğu ideolocyasına sistemli bir şekilde bağlanmış bir ideolog. Aynı zamanda ideallerini gerçekleştirmenin kavgasını veren bir aksiyoner. Dolayısıyla Salih Mirzabeyoğlu’nun hedef seçilmesi, bilhassa İslâm’a düşmanlık eden bir güruh için aslına bakacak olursanız tam isabet. Öncesinde, daha 1991’de cezaevi ve işkence fasılları başlamıştı Mirzabeyoğlu için. Akabinde 1998’de, yargılayanların kendi ifadeleriyle hiçbir isbatlanmış suçu yok iken idama mahkum edilmişti. Bu bile dediklerimizi isbata yeter; Telegram bunlardan ayrı düşünülmemelidir.

- Konjonktüre baktığınızda da aynı fikirde misiniz?

Elbette. Amerika ve Yahudi müşterekliğinde ortaya konulan Büyük Ortadoğu Projesi’nin amacı İslâm’ı tahrif ederek, Müslümanları global sistemin bir unsuru hâline getirebilmek. Bu misyonun sembol kişisi Fetullah Gülen. Projenin İslâm’ı hedef alan kısmının alt başlığı ise ‘Ilımlı İslâm.’ Batıcı Kemalizmin karşısına dikilen Üstad Necip Fazıl idi. Kemalizm ömrünü tamamlayıp ıskartaya çıkarılmak istendiğinde, A.B.D.-Yahudi müşterekliğinde yerine konan FETÖ’cülük, yani ılımlı İslam idi. Bu saldırıya daha en başından, 1986’dan itibaren karşı koyan isim Mirzabeyoğlu idi. Bedel ödemekten korkmayan, sindirilemeyen, satın alınamayan, pazarlıksız bir şekilde İslâm diyen biri var karşılarında. Mutlaka tasfiye edilmesi gereken ama bunun karikatürize edilerek yapılaması gereken biri. Onlar açısından büyük bir baş belâsı, bizim içinse lütuf. Sadece böylesi bir projenin gerçekleşmesi önünde mani teşkil ettiği için bile Mirzabeyoğlu’nun hedef alınmasından daha tabiî ne olabilir? Büyük Ortadoğu Projesine karşı çıktığı için bugün Türkiye’deki iktidarın başına gelenler az mı? Tıpkı Necip Fazıl ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun formüle ettiği gibi Batı’nın ikiyüzlülüğünü her fırsatta suratlarına vuran, milletlerarası hukuku sonuna kadar Türkiye ve diğer mazlum ülkeler lehine işletmeye çalışan, devletin can damarını milletin ruh köküne bağlayarak yeniden ayağa kaldırmaya kalkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başına gelenler? Senelerce bu ülkede “Dini karıştırmayın dendi” durdu. Bugün geldiğimiz noktada İsrail ile aramızdaki kavganın temel sebebini din teşkil ediyor. Demek ki iş bir yerde dönüp dolaşıp dinde düğümleniyor. Bizdeki kimi kafalar kendi adlarına her ne kadar dini siyaset, ekonomi ve hayattan tecrit etmeye kalktılarsa da, düşmanımız, dinine sarılmış vaziyette dininin siyaseti gereği bizi tepelemek için fırsat kolluyor. Görüldüğü üzere, mevcut konjonktüre bakmak bile selim akıl sahibi herkes için Salih Mirzabeyoğlu’nun niçin Telegram’ın hedefi olduğunu anlaması için kâfi.

- Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan Telegram İşkencesi tahliyesi sonrasında da devam ediyor mu?

Devam ediyor. Zaten tutuklu olduğu dönemde mahkemeye çıkartılmak üzere cezaevinden çıkmış, hattâ bir keresinde İstanbul’a da gelmişti. O zamandan biliyorduk ki, kendisine uygulanan Telegram işkencesi yolda ve mahkeme esnasında da sürdürülmüştü. Bu bilgiye dayanarak tahliye olduktan sonra da süreceği kanaati bizde hâsıl olmuştu. Ne yazık ki öyle de oldu.