Provakasyonun nedeni 'şizofreni' değil art niyet

Türkiye 24 Haziran günü tarihinin en önemli seçimlerinden birini geride bıraktı. Kuşkusuz bu durum sadece siyasi partileri veya siyasileri değil, halkı da yakından ilgilendiriyordu. Sosyal medyada seçim sonuçları açıklanırken kazanmaya kilitlenmiş kimi CHP’lilerce siyasiler ve sonuçlar hakkında birçok iddia ortaya atıldı, komplo teorileri yazılıp çizildi. Kimi bunları görmezden gelirken kimi de akıl dışı pek çok yorumu bile inandırıcı buldu. İş öyle bir noktaya vardı ki CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce, seçim gecesi açıklama yapmamasından dolayı hayatından endişe duyanlar için ‘şizofren’ tanımlamasında bulundu. Aşırıya kaçan tepkileriyle bireylerin neden siyaseti bu kadar hayatın merkezine aldığını, şizofreni gibi psikolojik rahatsızlıkların aslında ne olduğunu Üsküdar Üniversitesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Alper Evrensel ve Prof. Dr. Tayfun Uzbay ile yeni medyanın manipüle gücünün önüne nasıl geçilebileceğini de Dijital İletişim Danışmanı ve Sosyal Medya Uzmanı Hakan Er ile konuştuk.

1 Temmuz 2018 Pazar 07:00
Pazar Haberleri


Prof. Tayfun Uzbay: Analitik düşünen yalanlara inanmaz

Prof. Tayfun Uzbay seçim akşamı yapılanlara benzer spekülasyonları deprem, ilaç ve aşılar gibi konularda da gördüğümüzü söylüyor ve ekliyor: “Seçim halkın bütününü ilgilendiren çok önemli bir konu. Burada beklenen bir açıklamanın gecikmesi ve beklentileri karşılayacak bir şekilde yapılmaması söz konusu. Toplumun da buna sosyal medyada tepki vermesi ve bazı senaryolar üzerinden bunu tartışması son derece normal. Bu dünyada da böyle. Bazı senaryoların abartılı olması psikolojik bir rahatsızlıktan çok eğitim düzeyi, olayları algılama ve değerlendirme biçimi ile yakından ilgili. Toplumda analitik düşünme ve olaylara farklı açılarak bakarak, üzerinde düşünerek doğru değerlendirme becerisi düştükçe komplo teorilerinin dozu ve şiddeti de artar.”

SİYASET MEDYANIN MERKEZİNDE

Prof. Uzbay’a göre beklentilerin en yüksek düzeyde olduğu bir anda insanların sonuçlara duyarlı olması, duymak istediklerine inanması ve kafasındaki çözümün çeşitli yollarla engellendiğine inandırılması daha kolay bir hale geliyor. Uzbay, bu nedenle bu tarz komplo teorisi üretenlerin hassasiyetin arttığı zamanlarda daha inandırıcı olabildiklerini ve daha fazla etki yarattıklarını ifade ediyor. 

Bireyin siyaseti hayatın bu kadar merkezine alma nedenini ise Uzbay şöyle açıklıyor: “Medyaya baktığınızda siyasetin ciddi bir ağırlığı olduğu görülüyor. Medya bu kadar çok işlerse insanların siyaseti birinci sıraya almaları son derece normal. Öte yandan toplumun tüm sorunlarının çözümü siyasetten geçiyor. Refahını yeterli görmeyen ve çözüm bekleyen insanların siyasete ilgi göstermesi de yine sağlıklı ve normal bir yaklaşım. Burada anormal olan halkın siyasete duyarsız kalması olurdu. Bununla beraber, vatandaşın siyasetle ilgilenme dozu ve bunu dışarıya yansıtma biçiminin toplumun ruh sağlığı ile bir ilişkisi söz konusu. Siyasete olan ilgi fanatizm, ötekileştirme, kutuplaştırma ve kamplaştırma boyutlarındaysa ve farklı düşünenler arasında şiddete veya ötekini rahatsız eden bir gerginliğe dönüşmüşse bu durum hem kaygıyı hem de kaygıya bağlı ruhsal sorunları artırır. Ayrıca bazı komplo teorilerinin yayılmasını ve bunlara inanılmasını da kolaylaştırır.” Prof. Tayfun Uzbay, Muharrem İnce’nin seçim sonrası açıklamasında bazı bireyler için şizofreni tanımı yapmasıyla ilgili olarak şizofreninin veya başka bir hastalığın belli bir sosyal olumsuzluğun tarifinde kullanılmasının o hastalığa sahip olanları etiketleyici bir yaklaşım olduğunu vurguluyor. Uzbay, “Kitleleri yönlendirenler başta olmak üzere hiç kimse hiçbir hastalığı olumsuz bir davranışın tarifi olarak kullanmamalıdır” diyor.

SOSYAL MEDYA UZMANI HAKAN ER

Medya şiddeti fiziksel olarak da karşımıza çıkabilir 

Dijital İletişim Danışmanı ve Sosyal Medya Uzmanı Hakan Er ise seçim akşamı sosyal medyaya yansıyan provakatif senaryoları şöyle yorumluyor: “Bu aslında yeni medyanın sinsi ve bir o kadar da kötü yanına çok iyi bir örnek. Baktığınızda küçük bir yalan haber ya da yanlış anlaşılma gibi gözüküyor olsa da toplumun belli bir çoğunluğunun düşüncelerini etkilediğini, değiştirdiğini görüyoruz. Dolayısıyla yalan haberin kitleleri nasıl peşinden sürükleyebileceği apaçık ortada. Bu kitlesel sürüklenmelerin şiddet meyilli olması durumunda ise yaşanabilecek tek şey trajedi.”

Hakan Er, insanların sosyal medyada karşılaştığı bilgiyi sorgulamadan doğru kabul ettiklerini, üstelik kendi ağlarında paylaştıklarını ve yayılmasına destek olduklarını söylüyor. Yapılan araştırmaların arkadaşlarımızdan gelen bilgileri çoğunlukla sorgusuz-sualsiz doğru kabul ettiğimizi gösterdiğini ifade eden Er, bunun dezenformasyon açısından tam bir vahamet olduğunu söylüyor. Er, seçim akşamı bilinçsiz bir şekilde yapılan manipülasyonların bir süre sonra fiziksel şiddet için gerekçe olabileceğine işaret ediyor. Hakan Er, sosyal medyayı daha güvenilir bir platforma dönüştürmek için şirketlerin girişimlerini önemli birer gelişme olarak adlandırıyor ve ekliyor: “Facebook’un 2016 yılında 13 ülkede başlattığı Üçüncü Taraf Haber Doğrulama Programı bu yıl itibariyle Türkiye’de de uygulanmaya başlanıyor. 2017’de dünyanın önde gelen medya kuruluşlarından Poynter’in bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın (International Fact-checking Network) yayınladığı İlkeler Kılavuzu’nu imzalayarak sertifikasyona sahip olan teyit.org adlı internet sitesi bu programın Türkiye’deki uygulayıcısı. Program sayesinde kullanıcılar sahte haberlere karşı bilgilendirilirken, asılsız haberlerin erişimlerinde yüzde 80 gibi bir oranda düşüş yaşanacak. Ayrıca sürekli olarak asılsız haber paylaşan sayfalar ve internet sitelerine karşı da çeşitli önlemler alınıyor.

PSİKİYATRİST DR. ALPER EVRENSEL

HERKES ÇOK GERGİNDİ

24 Haziran günü gerçekleşen seçimlerde seçim günü trafikte, markette ve sokakta insanların her zamankine oranla çok daha gergin olduğunu gözlemlediğini söyleyen Psikiyatrist Alper Evrensel 25 Haziran’da ise toplumda belirgin bir gevşemenin olduğunu belirtiyor. Seçim akşamı sosyal medyada dolaşıma sokulan ve komplo teorisini aşan, ‘garip’ yorumları yapan kişiler için ‘şizofren’ tanımı kullanılmasının çok iddialı olacağını belirten Alper Evrensel, bu yorumları yapan kişilerin yargılama yeteneği yerinde, ancak etki altında kalıp başkalarını da etkileme eğiliminde olan bireyler olduğunu söylüyor. 

Manipülasyona açık olma durumunun kişilik yapısı ile ilişkili olduğunu dolayısıyla bu kişilerin mizaç özellikleri nedeniyle buna yatkın olduklarını  belirten Evrensel, “İnsanların seçim atmosferinde böyle bir psikolojiye girmesinin nedeni stres ve bu stresin tolere edilememesidir. Seçim bir yarıştır ve rekabet duygusu ön plandadır. Her yarış ya da yarışmada olduğu gibi seçim de heyecanlı ve streslidir. Seçilenler kadar seçenler de bu heyecan ve stresi paylaşır. Seçmenler, oy verdikleri şahısla duygudaş olur. Bu durum, sportif yarışmalar sırasında sporcu ile taraftar ilişkisine benzer. Seçmenlerin seçim psikolojisi içine girmesi bir dereceye kadar normaldir ancak bu duygunun abartılı yaşanması anormaldir” şeklinde konuşuyor.

Seçim çalışmalarının oldukça barışçıl bir ortamda gerçekleştiğini vurgulayan Alper Evrensel’e göre bu stres artışının nedeni farklı görüşteki seçmenler arasında az sayıdaki radikal bireyin manipülasyonu. 

Bireyin siyasi gündemi bu kadar hayatının merkezine koyması doğru mudur ve bu tür aşırı tepkiler insanların ruh sağlığını nasıl etkiler sorusunu yönelttiğimiz Evrensel, siyasi gündemin hayatın merkezine konmasının doğru olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Aslında hayatın merkezinde hayatın kendisi vardır. Başka hiçbir şey sivrilerek tek başına bu noktaya konmamalıdır. Ancak bazı kişiler için bir tema diğer tüm unsurların önüne açık ara geçerek hayatın merkezine alındığında çeşitli ruhsal sorunlar ortaya çıkabilir. Merkezdeki tema üzerinden stres birikmesi olur ve depresyon, kaygı bozukluğu gibi hastalıklar ortaya çıkabilir.”