Türkiye’de bir zamanlar Hac yasaktı

1940’larda Hacca gitmek yasaktı. 1968’de Umre’ye giden Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, umre resimlerini yaktırmıştı. 1997’de Prof. Necmettin Erbakan Hacca gittiği için bir paşanın hakaretine uğramıştı. Bugün ise Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı umreden sonra Peygamberimiz’in kabrinde omuz omuza namaz kılıyor.

19 Şubat 2017 Pazar 07:00
Pazar Haberleri

MUHARREM COŞKUN



‘Yeni Türkiye’nin kapılarını açacak olan ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin millet kararına sunulmasına 56 gün kaldı. Vesayetçi ve eski Türkiye anlayışının nasıl bir çırpınış içerisinde olduğu aşikar. Önce İstanbul, ardından Denizli sonra Antalya’da referandum için kararını ‘evet’ yönünde açıklayan başörtülülere taciz ve saldırıda bulunuldu. Referandum için kararını ‘evet’ yönünde ifade eden II.Abdülhamid’in torunu Nilhan Osmanoğlu’na hakaretler yağdırıldı. Sanatçı ve futbolculara mahalle baskısı uygulanıyor. Aslında bu çırpınışların bir sebebi var. Türkiye son 15 yılda çok değişti. Zorbacı anlayış, vesayetçi kafa gördü ki; millete götürülen her karar kendilerine ağır bir tokat olarak iniyor. Millet tarih ve özüne dönüyor.

NELER YAŞANMADI Kİ

Çok değil tam 20 yıl evvel bu ülkede bir başbakan, Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan hac ibadeti yaptığı için bu ülkenin bir kuvvet komutanının hakaretlerine maruz kalmış, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, haddini bildirmek yerine ‘Paşanın öfkesi bir boşalmadır’ diyerek, küfürbaz paşaya destek olmuştu. Dönemin genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları da ‘bundan daha ağır sözler de gelecek’ diyerek hadsizliğe katkı sunmuşlardı. Orduda namaz kılanlar atılıyor, eşi başörtülüler barındırılmıyordu. Çocuğunu kışlaya gönderen analar, başı örtülü ise babalar sakallı ise evlatlarının gurur günü olan yemin törenine alınmıyorlardı. Bu durum yakın tarihlere kadar devam etti.

ŞEHİTLERİN RUHU ŞAD OLSUN

Geçtiğimiz hafta içi çok önemli iki kare düştü ajanslara. Sosyal medyada da paylaşım rekoru kırdı. Bu iki kareden birinde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ihramlı olarak Kabe-i Muazzama’dan çıkıyor, diğerinde ise Mescid-i Nebevi’de Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile birlikte omuz omuza namaz kılıyordu. Fotoğraflar eski kafalıları rahatsız etse de, milletin kahir çoğunluğunda sevince yol açmıştı. Türkiye siyasal tarihi üzerine araştırmalar yapan, dahası son çeyrek asırdır gazetecilikle iştigal eden biri olarak böyle bir kareyi ilk kez görüyordum. Ağlama duvarında genelkurmay başkanı görmüştük, gittiği İslam ülkesinde kaldığı otelde kendisine rakı verilmediği için kriz çıkaran kuvvet komutanı duymuştuk, ülkesinin şanlı tarihine gölge düşüren komutanlardan utanmıştık, ama Mescid-i Nebevi’de namaz kılan bir komutana, hem de Genelkurmay Başkanı resmine rastlamamıştık. Hamdolsun... Yani ‘Peygamber Ocağı’ denilen kurumun başındaki Genelkurmay Başkanı, asıl ‘Peygamber Ocağı’nda, Mescid-i Nebevi’de, O’nun huzurunda idi. Üstelik başkomutan ile birlikte omuz omuza... Bu fotoğraf aslında Türkiye’deki tarihi değişimi, dahası aslına dönüşü göstermesi açısından son derece önemlidir. Zira bu fotoğrafın ortaya çıkması için az bedeller ödenmedi. 15 Temmuz şehitlerinin ruhu şad olsun...

1948’DEKİ O YAZI

Ne demek istiyorum. Kısa bir, ‘Eski Türkiye’ yolculuğuna var mısınız. Şimdilerde referanduma hayır için şövalyelik yapan CHP’li Tek parti döneminde hac dahi yasaktı. Hakiki ezanın yasak olduğu, çocukların kulaklarına bile ezan okumanın suç sayıldığı günlerde. hacca gitmek de yasaklanmıştı. Gerekçe olarak yoksulluk, döviz kıtlığı gösteriliyordu. Ancak aynı yıllarda Mekke ve Medine dışında dünyanın başka şehirlerine gitmek serbestti, dahası yurt dışından milyonlarca lira karşılığında heykeltıraşlar getiriliyor ülkenin dört bir yanı heykellerle donatılıyordu. 1948 tarihli Sebilürreşad sayılarında “Hac Yasak Edilebilir mi?”, “Bu yıl Hac Niçin Yapılmadı”, başlıkları dikkat çekiyordu. Sebilürreşad’ın haberi, ‘Senelerce uygulanan yasaktan sonra...” diye başlıyordu. Aynı derginin sayılarında, 1947 yılında Kütahya’da Takvacılar Camii’inde, iç ezanı Arapça okudukları için iki kişi hakkında 3’er ay hapis cezası verildiği de yazıyordu.

HÜKÜMETİN GEREKÇESİ

CHP hükûmetinin Dışişleri Bakanlığı, 22 Mayıs 1948 tarihinde Başbakanlığa yazdığı bir yazıda şu ifadelere yer veriyordu; “17 Ekim 1947 tarihli ve 3/6507 sayılı Bakanlar Kurulu kararının üçüncü maddesindeki ‘yeniden hacca gitmek isteyenlere müsaade olunmaması’na dair hükmün, önümüzdeki hac mevsimi için de tatbiki [uygulanması] hususu Bakanlar Kurulu’nda görüşülüp, şifahen [sözlü şekilde] kararlaştırılmış olduğuna nazaran; önümüzdeki hac mevsimi için vatandaşlarımızın Hicaz’a gitmesine müsaade edilemeyeceği bildirilmiştir” deniliyordu.

Kısacası hac 1948 yılı için de uygun görülmemişti. Dışişleri Bakanlığı yazısında, haccın bu yıl için de yasaklandığından söz ediliyor; fakat bir konuda hassasiyet gösteriliyordu. O da, meselenin yanlış anlaşılmamasını sağlamaktı. Türkiye’de o tarihlerde umre zaten bilinmiyordu bile. Hac ise yasak ve lüks sayılıyordu. Bu durum o kadar tabu haline getirilmişti ki, normal vatandaşlar kaçak yollardan, İran veya Suriye üzerinden turistik gezi gibi göstererek ancak Hacca gidebilirken, kamu görevlileri ve siyasiler itina ile bu ibadetten kaçınıyordu. Bu durum uzun yıllar devam etti. Ta ki Özal ve Erbakan’lı yıllara kadar... 

Bugünkü nesil bilmeyebilir, ancak bu ülkede yakın zamana kadar dindar olmanın ağır bedelleri vardı.

KORKUDAN FOTOĞRAFINI YAKTIRDI

Bu korku o kadar etkisini sürdürmüştü ki; 5’inci Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay 1968’de Umre’ye gitmiş, fakat Türkiye’de göreceği baskıyı hesap ederek umre görevini ifâ ederken çekilen ihramlı fotoğraflarını yaktırmıştı. Yakılan fotoğraflar aynı zamanda memleketimizin nasıl bir dönemden geçtiğinin de fotoğrafıdır aslında. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, 1970’lerin ortasında ilk Hacca giden Konya Valisi Hazım Oktay Başer de malum çevrelerin lincine maruz kalacaktı. 

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın gizliden yaptığı umre ziyaretinin benzerini darbeyle milletin yüreğinde büyük yaralar açan 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren gerçekleştirecekti.

 BEN DEĞİL DEVLET LAİK

Türkiye Cumhuriyeti’nin 46’ncı Hükümeti’nin Başbakanı Turgut Özal da, 20 Temmuz 1988 tarihinde Hac görevini yerine getirmişti. Ancak Başbakanlığı döneminde Türkiye’de büyük değişimlerin yolunu açan Özal da büyük bir eleştiri bombardımanından kurtulamaz. Eleştirilerin ardı arkası kesilmeyince de;  “Devlet laik, ben değilim” karşılığını verir.

1970’lerin başından itibaren liderliğini yaptığı Milli Görüş partilerinin başında iken hac ve umre ziyaretleri tahkir edilen Merhum Necmettin Erbakan, Başbakanlığı döneminde de hac görevini yerine getirmişti. Ancak, bugünlerde 20. yılını geride bırakan 28 Şubat postmodern darbesini yapanlar, hem medyasıyla, hem de cuntacı askerlerle Erbakan’ı hedefi almışlardı. İlginç olanı ise Başbakan Erbakan’a hakaret eden General Osman Özbek hakkındaki işlem dosyası yine dönemin Cumhurbaşkanı Demirel tarafından sümen altı edilmişti.