AA
Bakan Tunç, AK Parti Erzurum İl Başkanlığı'ndaki "Türkiye Buluşmaları" programında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu'nda Gazze hakkında yaptığı konuşmayı hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın insan haklarının nasıl savunulduğunu bütün dünya liderlerine gösterdiğini ifade eden Tunç, "Demokrasinin nasıl savunulması gerektiğini, mazlumun hakkının nasıl korunması gerektiğini, çocuk ve kadın haklarının nasıl korunması gerektiğini, orada bütün dünyaya adeta mesaj verdi. Liderimizle gurur ve onur duyuyoruz. 7 Ekim'den bu yana işlenen insanlık suçunu ve işleyenlerin insanlık huzurunda cezalandırılması gerektiğini, orada akan kanın durdurulması gerektiğini bütün dünyaya haykırdı. Türkiye olarak 7 Ekim'den bu yana özellikle orada akan kanın durması noktasındaki mücadelemizi hep sürdürdük. Oradaki mazlumlara insani yardımları yapmanın gayreti içinde olduk." diye konuştu.
Uluslararası kuruluş ve mahkemelerin Gazze konusunda etkisiz kaldığına işaret eden Tunç, şöyle konuştu:
"7 Ekim'den bu yana oradaki soykırımı durdurma noktasında çaresiz ve çifte standart söz konusu. 41 binden fazla insan Filistin'de şehit edildi. Bunun yüzde 80'i çocuk ve kadınlardan oluşuyor, dünya, insanlık vicdanı sokaklara taşıyor, gösteri ve protesto yürüyüşleri yapılıyor ama maalesef insanlığı temsil eden uluslararası kuruluşların etkisiz olduğunu zaten başından beri Sayın Cumhurbaşkanımız 'Dünya 5'ten büyüktür diyerek bunu her yerde söylüyor, BM'de yine söyledi. BM'nin artık bir revizyona tabii tutulması lazım. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), uluslararası kuruluşlar, maalesef insanlığın karşılaştığı sorunlara çare olamıyor. Burada adaletsiz bir yapı var. Bunun artık değişmesi lazım diye uzun yıllardan bu yana tekrar ederken birileri 'Ya bu mümkün mü ki, bunu sizden başka kim söylüyor ki' diye eleştirenler oldu. Ama bugün geldiğimiz noktada, birçok dünya ülkesinin aynı noktaya geldiğini, uluslararası kuruluşların ve BM'nin yapısının BMGK'nin yapısının artık bir revizyona tabii tutulması gerektiğini söylemeye başladılar. Dünyada hakkaniyeti, adaleti savunmaya, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde devam edeceğiz."
Bakan Tunç, Filistin'deki insanların Osmanlı devleti döneminde huzur içinde yaşadığını anımsatarak, bir asırdan bu yana Filistin halkının zulüm gördüğünü vurguladı.
Osmanlı idaresinde 400 yıl boyunca her dilden insanın barış içinde yaşadığı Filistin'in, 100 yıl önce işgalle Yahudi devletinin kurulması ve Filistin topraklarının kademe kademe işgal edilmesiyle başlayan bir süreçte, insanların yerinden, yurdundan edildiğini ve katliama maruz bırakıldığını anlatan Tunç, şöyle devam etti:
"Bu süreçte BM'nin ve Güvenlik Konseyi'nin sayısız kararları var. Uluslararası kuruluşların hiçbir kararına uymayan bir devlet var. Aslında devlet demeye bile insanın dili varmıyor. 7 Ekim'den bu yana 41 binden fazla insanı öldüren, çocuk katliamı yapan bir yapıyı devlet olarak kabul etmek artık çok zor. Bir terör devleti gibi hareket ediyor. Bu cesareti küresel güçlerden alarak yapıyor. Onlara silah yardımı yapanlardan bu cesareti alıyor. Bu adaletsizliklerin sona erdirilmesi noktasında da Cumhurbaşkanımızın liderliğinde büyük bir gayret içindeyiz. Uluslararası Adalet Divanı'na başvurduk. BM Soykırım Sözleşmesi'nin bütün unsurları, İsrail devleti tarafından ihlal edilmiş durumda. Devlet olarak şu anda İsrail soykırım suçuyla yargılanıyor. İlk duruşmada biz beyanda bulunduk. Bunun bir soykırım olduğunu, İsrail'in cezalandırılması gerektiğini, mutlaka akan kanın durdurulması noktasında karar alınması gerektiğini ifade ettik. Sonra Dışişleri Bakanlığımızla dilekçe ve delillerle çalışmalar gerçekleştirdik."
Bakan Tunç, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde de başsavcının yürüttüğü soruşturmaya tüm sivil toplum kuruluşlarıyla destek vererek delillerin oraya sunulması noktasında çaba gösterdiklerini bildirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, BM'de Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı ile görüştüğünü söyleyen Tunç, "Başsavcının bir an önce soruşturmayı tamamlayıp Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde artık bir ceza davası açması gerekiyor. Takdir ettiğimiz bir husus, yakalama kararını talep etti. Yakalama kararı talep edilen savaş suçlusu maalesef ABD Kongresi'nde ayakta alkışlandı. İşte o ayakta alkışlayanlar, onun o soykırım suçuna ortak olanlar, dünyanın yüz karası olarak tarihe geçen insanlardır. Eninde sonunda tedbir kararlarına uymayan İsrail devleti, soykırım suçunu işleyen Netenyahu başta olmak üzere, mutlaka bir gün uluslararası hukukun önüne çıkıp hesap verecek ve cezalandırılacaklar. Hem bu dünyada hem de zaten öteki dünyada ilahi adaletten kaçış yok. Oradaki çocukların çektiği sıkıntıların katbekat fazlasını soykırım yapanlar çekecek bundan şüphemiz yok. Türkiye olarak hep mazlumun yanında olmaya, insan haklarını, insan onurunu savunmaya, hakkaniyetli ve adaletli olmaya devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Tunç, AK Parti Erzurum İl Başkanlığı'ndaki "Türkiye Buluşmaları" programında, 81 vilayetin her bir köşesinde altyapı ve üstyapıdaki eserlerle Türkiye'nin fiziki kalkınmasını sağlarken, demokratik kalkınmasını da sağladıklarını söyledi.
Adalet ile kalkınmanın birbirinden ayrılmayacağını ifade eden Tunç, şöyle konuştu:
"Partimizin de ismi Adalet, her şeyde adalet. Sadece yargısal faaliyet değil, eğitim, sağlık, gelir dağılımında, vergide adalet diyoruz. Dolasıyla adalet bizim şiarımız. Adaletli bir şekilde ülkemizi kalkındırmanın gayreti içinde olduk. O nedenle de girdiğimiz her seçimde milletimizin desteğini almayı başardık. Türkiye'nin 81 vilayeti, enerji yatırımları, hava yolları, limanlar, üniversiteler, hızlı trenler gibi her bir köşesi devasa yatırımlarla doldu.
Bu enflasyonun çift haneli rakamlara çıkmasının şu anda sebeplerini milletimiz çok iyi biliyor. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı en çok ekonomide bizi etkiledi. Güneyimizde terör devletinin kurulmaya kalkışılması ve orada yaptığımız mücadeleler elbette ki ekonomimizi etkileyen şeyler. Doğu Akdeniz'in işgal edilmeye kalkışılması, Libya ile yaptığımız anlaşma, oradaki mücadelelerimiz, şimdi Filistin meselesi ve şubat depremleri... O vilayetlerimizi de yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyoruz. Böyle bir durumda elbette ki ekonomi olumsuz etkilendi. Bu olumsuz tabloyu olumluya çevirmenin gayreti içindeyiz."
Tunç, vatandaşların alım gücünü artırmaya çalıştıklarını vurgulayarak, enflasyonu ekonomi programıyla tek hanelere düşürüp alım gücünü artıracaklarını dile getirdi.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar "4,5 yıl acil eylem planı" ile işe koyulduklarını anımsatan Tunç, şunları kaydetti:
"2007 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri geldiğinde, vesayetçi anlayış düğmeye bastı. Cumhuriyet mitingleri adı altındı kaos ortamı oluşturmaya çalıştılar. Sonra 367 krizi icat ettiler. e-Muhtıra verdiler ve hükümet ona sert bir cevap verdi. 'Oturun oturduğunuz yerde, herkes işine bakacak' dedi. Cumhurbaşkanlığı seçimini o günkü vesayetçi anlayışa sahip Anayasa Mahkemesi iptal etti. Halkımıza gittik ve seçim yaptık. Cumhurbaşkanını halk seçsin referandumu ile ülkemizde yeni bir dönem daha başlattık. 2008'de kapatma davasıyla karşılaştık. Zaten AK Parti ilk kurulduğu günden kapatma davasıyla karşılaşmıştı. Kurucu üyeleri başörtülü diye partimize ihtar çekildi.
Biz Türkiye'yi böyle bir hukuk düzeninden devraldık. Vesayetçi anlayışın her alanda hakim olduğu bir dönemdi. Giyim kuşam özgürlüklerinin olmadığı dönemden bugünlere geldik. 2008'de bir oyla kurtulduk ve o dönem ne demişlerdi, 'AK Parti laikliğe aykırı eylemlerin odağı oldu.' Neden, bir okulda birkaç tanesinin başı kapalıymış. Nasıl böyle bir şey olabilir. Bu iktidar partisinin kapatılmasına sebep olabilir mi? Biz o günlerden bugünlere geldik."
Yargı bağımsızlığı konusuna da değinen Tunç, "Bugün köşelerinde ahkam kesen, demokrasi tellallığı yapan, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili eleştirilerde bulunan, tırnak içinde 'duayen' denen gazetecilerin, eski videolarına bakın. Genelkurmay Başkanı'na Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak sordukları sorulara bakın. Utanmaları, sıkılmaları lazım. O görüntüleri izleyip milletten özür dilemeleri lazım. O günkü Genelkurmay Başkanı'na soruyorlar, 'Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu Cumhurbaşkanı sizin kriterlerinize uygun mu?' O günkü Genelkurmay Başkanı da 'Bizim kriterlerimize uygun değil.' diyor. Böyle bir demokrasi devraldık." diye konuştu.
Bakan Tunç, Türkiye'nin büyük atılımlar yapacağı zaman kaos ortamına sürüklendiğini belirterek, Gezi, 6-7 Ekim, 17-25 Aralık olayları ile 15 Temmuz FETÖ'nün darbe girişimini örnek gösterdi.
15 Temmuz gecesi yargı mensuplarının da ciddi bir kahramanlık örneği gösterdiğinin altını çizen Tunç, şöyle devam etti:
"Bugün yargı ile ilgili eleştirilerde bulunanlar, Türk yargısını yıpratmaya çalışanlar, kasıtlı bir hareket içinde ve biz bunun farkındayız. Onların rahatsız oldukları şeyin ne olduğunun da farkındayız. Bugün yargı, birilerinin arka bahçesi olmaktan çıktığı için onlar rahatsız. Yargımız milletin yargısı olduğu için rahatsızlar. Yargı içinde hatalı kararlar olamaz mı, elbette olabilir ama onun düzeltilme imkanı zaten yargının içinde var. Hatalı kararın istinafta, temyizde düzeltilecek yolu var. Ama ne yapıyor, bir örneği alarak bütün 25 bin hakim savcının görev yaptığı, yılda 12 milyon kararın verildiği noktada o bir karar üzerinden çıkıp bütün yargıyı töhmet altında bırakan bir tavır sergiliyor.
O rahatsızlıklarda bulunanlar, aslında 27 Mayıs yargısını, başbakanları, bakanları asan yargıyı özleyenler. 12 Eylül'de darbecilerin yanında duran, onları destekleyen, milletin hakkını, hukukunu savunmayan, darbe mağdurlarını yargılayan yargıyı onlar tasvip ediyor. 28 Şubat sürecinde darbecilere destek olan, darbeciler karşısında 'hazır ol'da durup adeta cübbelerini onların önüne seren bir yargı sistemi. O yargı sisteminin bugünkünden daha tarafsız olduğunu söyleyebiliyorlar."
Vesayetçi sistemin, milletin iradesinin yanında duran yargı sisteminden rahatsız olduğunu söyleyen Tunç, "15 Temmuz'da yargımız milletiyle beraber insan haklarını savundu. O gece insanlar meydanlara koşarken cumhuriyet savcılarımız evlerinde oturmadı, gitti adliyede soruşturmaları başlattı, darbecilere yakalama ve gözaltı kararı verdi. Onlar zindanlarda şu anda hesap veriyorlar, aradaki fark bu. Geçmişteki vesayetçi yargı anlayışından çıkan, bugün ise milletin yargısı haline gelen, milletin hakkını hukukunu savunan, milli iradenin yanında duran bir yargı sisteminden maalesef rahatsız olduklarını görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Bakan Tunç, "Vesayetçi anlayıştan tamamen arınmış, demokratik, sivil, katılımcı bir toplum sözleşmesi hüviyetinde, herkesin, her düşüncenin kendisini içinde bulduğu demokratik bir anayasayı yapmak zorundayız. Türkiye Yüzyılı'nın başındayız. Cumhuriyet'imizin 2. yüzyılının başında artık darbecilerin yazdırdığı bir anayasa ile devam etmemeliyiz. Sadece darbeciler tarafından yazılmış olması bile her şeyi bir tarafa bırakın, değişmesi için yeterli bir sebep. İnşallah 28. Dönem parlamentosunda uzlaşma sağlanır, demokratik bir anayasa yapılması konusunda siyasi partilerimiz mutabık olur. Kim mutabık olursa, kim uzlaşmaya yanaşırsa, milletten takdir toplar, kim uzlaşmaz tavır içine girerse, kim darbeci anayasa ile devam edilmesi gerektiğini savunursa, onlar da milletten ilk seçimde cevap alır. O nedenle biz diyoruz ki birlik olalım." şeklinde konuştu.
Bakan Tunç, beraberindekilerle Valilik, Büyükşehir Belediyesi, Erzurum Adliyesi ile Erzurum Barosu'nu da ziyaret etti.