DHA
Türk Ceza Hukuku reformu kapsamında, 1 Haziran 2015'te, temel ceza kanunlarının yürürlüğe girmesi dolayısıyla her yıl aynı tarihte düzenlenen Türk Ceza Hukuku Günleri'nin 16'ncısı başladı. Pandemi dolayısıyla çevrim içi düzenlenen etkinlikte konuşan Adalet Bakanı Gül, ceza kanunlarının, ülkelerin demokrasi çıtasını belirlediğini, hukuk devleti ilkesine ayna tuttuğunu söyledi. Bugüne kadar gerçekleştirilen reformların daha özgürlükçü ve katılımcı demokrasiye ulaşma konusundaki iradenin eseri olduğunu belirten Gül, "İnsan hakkına, inancına, değerlerine, yaşam tarzına yönelen her türlü ayrımcılığın karşısında olmaya devam edeceğiz. Yine bu ifadeler sadece bir temenni, dilek olmaktan da öte hukuk devleti hukukun üstünlüğünü savunan her görüşün yanında olmaya birlikte daha ileri taşımaya kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Somut plan proje ve faaliyetler ile tüm bu amacımızı gerçekleştirmeye çalışıyoruz" diye konuştu.
Bakan Gül, toplumun hukuk ve adaletten beklentilerinin başında ceza adaletinin sağlanmasının geldiğini belirterek, "Ceza adaleti toplumda yeni yaralar açmak yerine var olan yaraların iyileşmesini sağlamalıdır. Bu düşüncelerle ceza adaleti mevzuatımızı baştan aşağı elden geçirilmesinde yarar görüyoruz. Bu konuda oluşturduğumuz bilim komisyonumuz yine yoğun bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor. Parça parça protez şeklindeki bir yaklaşım değil de bütünlükçü bir yaklaşımla ele alınmasının daha sağlıklı bir sonuç oluşturacağına inanıyoruz. Son 2 yılda reformlarımızın ve reform paketlerimizin yine 3 yargı paketi şeklinde çıktığını biliyoruz. Hak ve özgürlükler alanında, koruma tedbirlerinde, makul sürede yargılanma alanında önemli adımlar attık. Ama bunlar yeterli değil daha da devamının gelmesi ve sürekli olması bizim ortak arzumuzdur. Nihai irade Meclis'imizindir ve en güzeliyle gerçekleşeceğine inanıyoruz" dedi.
Bakan Gül, hukuk güvenliğinin bir boyutunun öngörülebilir ve belirli kuralların hukuka egemen olması, diğer boyutunun ise hukuk düzeninin sağladığı huzur ve esenlik duygusunu herkesin hissetmesi olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Hukukun verdiği bu güvence; iftira, yalan ve karalamalara karşı da tam koruma sağlamalıdır. Bunun için biz insanımızın lekelenmeme hakkını korumak üzere düzenlemeler yaptık. Soruşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (SYOK) gibi yeni muhakeme usulleri getirdik. Buradan da ifade etmek isterim ki SYOK'un uygulayıcılar eliyle daha da güçlü kullanılması lazım. Vatandaşımızın iftira ve asılsız ihbarlarla şeref ve onurunun zedelenmesi asla kabul edilemez. Tabi bu noktada 'çamur at izi kalsın' kabilinden yapılan iftira ile haklı sebebe dayanan iddiayı birbirinden ayırmak gerekir. Hukuk, karakter suikastının sığınağı değildir. Hukuk, itibar suikastı, dedikodu ve söylentinin değil gerçeğin, yalnızca gerçeğin peşindedir. İnsan onurunu karalamaya yönelik yalan ve iftiraların yerine gerçeği koyacak olan da yine hukuktur. Bunu yapacak olan da savcılık makamıdır. Bu makamın yapacağı etkin soruşturmadır."
Bakan Gül, yürütülen etkin soruşturmaların önemini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Elbette soruşturmada esas olan gizliliktir. Ama bu gizlilik, hakikati toplumdan kaçırmak anlamı taşımaz. Bu sürecin amacı; bir yandan kişi şeref, onur ve haysiyetini korumak, diğer yandan soruşturmanın somut delile dayalı olarak etkili yürütülmesini sağlamaktır. Dolayısıyla bir suç iddiasını ve işin aslını araştıracak olan savcılarımızdır. Kanunlar çerçevesinde, deliller ışığında adil kararı verecek olan da hakimlerdir, mahkemelerdir. Hak aranacak yegane yer yargıdır. Bu noktada; kimsenin kendisini hakim-savcı yerine koyma, mahkeme yerine geçme yetkisi yoktur. 'Bırakalım yargı görevini yapsın' diyorsak -ki bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz- o halde yargının görevinin kanunları uygulamaktan ibaret olduğunu da unutmamalıyız. Hakim, özellikle de ceza hakimi, bir yaptırım söz konusu olduğunda kanunun lafzını tekrar etmek zorundadır. Hakimin adeta 'pozitif kanun koyucu'ya dönüşmesi hiçbir şekilde kabul edilemez, sistemimizde zaten bu mümkün de değildir. Yargının kendi tabii ve doğal mecrası içinde çalışması beklentisi, bu tabii ve doğal işleyişe saygıyı da gerektirir. Kanunu uyguladığı için savcının, hakimin itham edilmesi, hedef haline getirilmesi hiçbir şekilde mazur görülemez. Uygulaması gereken mevzuatı uyguladığı için yargıya ithamda bulunulması hukuk devletinde alışık olunan bir durum değildir. Kanunu değiştirme ihtiyacı ortaya çıkmışsa kanunda bir eksiklik olduğu düşünülüyorsa bu işlemin adresi bellidir. Ortaya çıkan sosyal veya hukuki ihtiyaçlar doğrultusunda kanunu değiştirmek veya düzenlemek Meclis'in görev ve yetkisindedir."
Geçen hafta Meclis'in demokrasi ve uzlaşı zemininde anayasal kontenjanı dahilinde Hakimler ve Savcılar Kurulu'na (HSK) üye seçimi yaptığını hatırlatan Bakan Gül, "Demokrasi uzlaşma rejimidir. Bağımsız ve tarafsız yargıyı yakından ve doğrudan ilgilendiren bir konuda siyasi partilerin uzlaşması demokrasimiz adına önemli bir kazanımdır. Bu uzlaşı zemini ilerisi içinde umut vericidir. Meclis'imizin HSK'ya üye seçiminde gösterdiği uzlaşıyı, ülkemizin ihtiyacı olan yeni sivil anayasa yapımında da göstereceğine inanıyorum. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını korumak hepimizin görevidir. Ülkemizin hukuk standartlarını daha ileri taşımak için birlikte düşünecek, birlikte karar vereceğiz" dedi.