AA
Türkiye Araştırmaları Vakfından Ahmet Arda Şensoy, Suriye'de Baas rejiminin devrilmesi sonrası sürecin nasıl ilerleyebileceğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
"Sıra sende doktor!" Bu cümle 2011'de Arap ayaklanmalarının Suriye'ye sıçraması sonrası Dera kentindeki protestolarda 13 yaşındaki Hamza el Hatip'in duvara yazdığı sözdü. Hamza daha sonra rejim güvenlik güçleri tarafından alındı. Türlü işkenceler sonrası ölü bedeni ailesine teslim edildiğinde Suriye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Suriyeli muhaliflerin 8 Aralık itibarıyla Şam'a girmesi ve Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed'in ülkeyi terk etmesiyle 61 yıllık Baas rejimi ve 53 yıllık Esed rejimi devrildi. Kanlı iç savaşta görevde kalabilmek için Rusya ve İran'ın desteğiyle çabalayan rejim, 13 gün gibi kısa bir sürede hızlı bir çöküş yaşadı. Ancak muhaliflerin kesin ve hızlı zaferine rağmen Suriye'de bundan sonra ne olacağıyla ilgili çok fazla belirsiz nokta var.
Rus basınında 8 Aralık itibarıyla çıkan haberlere göre Rusya, Moskova'ya gelen Esed ve ailesine insani gerekçelerle sığınma hakkı verdi. İnsani gerekçelerin ne olduğu açıklanmadı.
Esed, görece çatışmasız geçen son 5 yılda Şam rejimine tekrar uluslararası tanınırlık kazandırmak, ekonomik yaptırımları kaldırmak ve normalleşme anlaşmalarının sağlanması için bir diplomasi yürütüyordu. Ancak geçen sürede kangren olan ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri sorunları gideremeyince rejimin hızlı çöküşü kaçınılmaz oldu. Dolayısıyla Esed, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte günümüzün en büyük savaş suçlularından biri olarak 13 yıllık iç savaş sonunda iktidardan çekilmek zorunda kaldı.
- BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Her ne kadar 61 yıllık Baas rejimi devrilse de Suriye'de 13 yıllık iç savaşın bittiğini söylemek için henüz erken. Tüm muhalif gruplar başkent Şam'ı ele geçirse de bundan sonra muhaliflerin önünde birçok sorun ve gündem maddesi bulunuyor.
Suriye 27 Kasım öncesi pratikte rejim bölgeleri, muhalif bölgeleri ve PKK/YPG terörünün kontrolündeki bölgeler olmak üzere üçe bölünmüştü. Rejimin devrilmesiyle muhalifler Fırat Nehri'nin batısını tamamen kontrol altına alarak yeniden birleştirilmiş üniter bir Suriye için önemli bir adım attı. Üniter yapının önündeki son engel, Fırat'ın doğusunda ABD'nin desteğiyle bulunan PKK/YPG terörüdür. Suriye'nin petrol kaynaklarının büyük bir çoğunluğunun bu bölgelerde bulunması, yeni Şam yönetimi için terörle mücadeleyi olmazsa olmaz hale getiriyor. Dolayısıyla Şam'da bir geçiş yönetimi için başarılı adımlar atıldıktan sonra askeri grupların YPG'ye yönelik harekata başlamasını bekleyebiliriz.
Bu noktada bir geçiş hükümetinin kurulması ise zorlu bir süreç olarak görünüyor. Şu an gelen haberler, yeni bir yönetim belirlenene kadar mevcut Başbakan Muhammed Gazi el-Celali'nin görevine devam etmesi yönünde. Suriyeli muhalif grupların aralarındaki müzakereler ise çok parçalı yapıları, yerelde aşiretlerin güçlü olması ve azınlık gruplarının da varlığı sebebiyle çok katılımlı bir duruma işaret ediyor. Burada kritik olan, bu çok parçalı yapının, geçmişte Libya örneğinde olduğu gibi yeni çatışmalara yol açmaktansa, sivil bir geçiş yönetimiyle pürüzsüz bir şekilde sürece dahil edilmesi olacaktır. Kısacası askeri alanda ilk gündem PKK/YPG terörüne karşı Türkiye ile birlikte mücadeleyken siyasi olarak ise geçiş yönetimi üzerine uzlaşma çabaları öne çıkacaktır.
- REJİMİN DÜŞÜŞÜNDEN HANGİ ÜLKE NASIL ETKİLENDİ?
Baas rejiminin devrilmesinin ardından gözler ilk olarak, rejimin en büyük destekçileri olan Rusya ve İran'a çevrildi. Rusya için Suriye, özellikle doğrudan müdahil olduğu 2015 sonrası yeni anlamlar kazanmıştı. Sovyetler Birliği döneminden gelen ilişkilere rağmen Rusya, 2015 sonrası rejimi ayakta tuttuktan sonra Tartus ve Hmeymim üslerine yerleşerek ciddi bir kazanım elde etmişti. Bu deniz aşırı üsler Rusların tekrar küresel güç olma iddiasının en büyük kanıtı olarak anlam kazanmıştı. Bu üsler, yalnızca Suriye için değil, Rusya'nın Afrika'da artan faaliyetleri için de önemli bir lojistik merkez olmuştu. Ancak rejimin düşmesiyle Rusya, soğuk savaş döneminden kalan önemli bir müttefikinden ve bu üslerden oldu. Bu yüzden zaten Ukrayna savaşında ciddi zorluklar yaşayan Rusya'nın küresel güç olma iddiası da ciddi darbe aldı.
İran ise Suriye'yi ulusal güvenliğini sınır ötesinde kurma temelli politikasının bir parçası olarak görüyordu. İran'dan Lübnan'daki Hizbullah'a kara yolu bağlantısını sağlamak için kritik olan Esed rejiminin düşmesi, İran'ın ülkedeki tüm nüfuzunu kaybetmesine ve bölge politikasının yıkılmasına sebep oldu.
Baas rejiminin çökmesi, İsrail için yeni tehditlerin ortaya çıkmasına yol açarken İsrail'in bu tehditleri Suriye'de yeni yayılmacı politikalar için kullanma riski bulunuyor.
ABD'nin ise DEAŞ'la mücadele adı altında desteklediği ve Suriye'nin bölünmesiyle zemin bulan terör örgütü PKK/YPG'yi destekleme politikası iflas etti. Tarihsel olarak da terör örgütünün en yakın müttefiklerinden olan Esed rejiminin yıkılması ve yerine tüm Suriye'yi özgürleştirme iddiasındaki muhaliflerin gelmesi, YPG terörünün hem kuzeyden Türkiye ve SMO hem de güneyden yeni yönetim unsurları tarafından baskı altına alınacağı bir düzlem oluşturdu.
Son olarak Türkiye ise bu denklemde yıllarca Suriye kaynaklı terör ve güvenlik sorunları nedeniyle önemli bedeller öderken, Suriyeli sığınmacılara kapı açması ve muhalif bölgelerde sivillere istikrarlı alanlar oluşturması sonrası bu yeni sürecin en büyük kazananı olarak ortaya çıkıyor. Hem ahlaki hem de politik olarak kazanan Türkiye'nin, terör örgütü PKK/YPG'yle mücadelesini tamamlamasıyla da güneyinde dost ve istikrarlı bir komşuya sahip olacağı söylenebilir.
Sonuç olarak Suriye'de "Sıra doktora geldi" ve Esed rejimi devrildi. Yeni dönemin bir süre daha soru işaretleriyle devam etmesi beklenirken iç savaşa müdahil aktörlerden kazanan ve kaybedenlerin apaçık bir şekilde ortada durduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.
[Ahmet Arda Şensoy, Türkiye Araştırmaları Vakfında araştırmacıdır.]* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.