FADİME ÖZKAN
İsminiz Ankara için Kasım ayında anılmaya başlandı, dolayısıyla beş aydır meydandasınız aslında. Nasıl geçti bu beş ay?
Algılarla gerçekler çok farklı. Gezince dışarıda insanların ilgisini iltifatını gördük. Günde bana yaklaşık 7-8 program yazıyor arkadaşlar. En az 5-6 yerde konuşma yazıyorlar, 3-4 saat sokakta dolaşma yazıyorlar. Bu hiç değişmiyor, rutinimiz oldu. Binlerce insanla karşılaşıyorum haliyle, görüşüyorum tokalaşıyorum. İlk günlerde biraz kendimi anlattım, ancak tanınmışlık anketlerde yüzde 90’larda çıkınca kendimi anlatmayı bıraktım. Ankara’mızı, Ankara’mızda ne yapacağımızı anlatmaya başladım. Hedefteki Ankara’nın ne olması gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Nihayetinde bir şehrin geleceği o şehrin yöneticilerinin ufkuyla doğru orantılıdır. Yönetime talip olanlar o şehri bir yere taşımak, hizmet etmek istiyorlarsa bunun için proje hazırlamalılar. Ben bunu yapıyor ve bunu anlatıyorum. O zaman da gittiğim her yerde ilgi alaka karşılık görüyorum, Allah razı olsun insanlarımız boynuma sarılıyorlar. Dört aydır kampanyamızı sürdürüyoruz, bundan da mutluyum.
İsminiz anılır anılmaz ilk tepki “ama o Ankaralı değil ki” oldu. Ankara sonuçta bir başkent! Ülkenin her yerinden başkente insanlar bir sebeple gelir, öğrenci olarak, memur, bürokrat olarak, ticaret için, iş takibi için vs. Ankaralı olmak olmamak nasıl yansıyor sahaya, eleştiri sürüyor mu?
Önce cenabı hakka şükrediyorum. Sadece doğum yerimi anarak, olur mu diye sordular Kemal Kılıçdaroğlu da hakikaten çok çirkin bir kelamda bulundu, kimse ama “bu adam bu işi bilmez” demedi. Tembel demedi, bu işi yapamaz demedi. Çünkü ismim duyulunca karşı tarafta bir korku oluştu. Tecrübe geliyor. Yirmi yıldan fazla süre belediye başkanlığı var. E bakanlık yapmış. AK Parti gibi Türkiye’nin geneline hakim bir partide yerel yönetimlerden sorumlu başkan yardımcılığı yapan, belediye başkanlarının ağabeyi gibi olan biri. Başarılı tecrübeli bir isim. O zaman onlarda oluşan bu algıyı kırabilmek amacıyla ortaya çıkıp benim doğum yerimi söyledi. Kemal bey bunu ilk söylediğinde dedim ki “ayıp olan bir şey varsa, kemal beyin Tunceli’de doğup da gelip Cumhuriyet Halk Partisi’nin başına oturmasıdır. Bakın çok çirkin bir şey söylüyorum, bunu söylerken utanıyorum ama ona verilebilecek en güzel cevap bu. Arkasından bu adamı İzmir’den aday yapıyorlar. İzmir’le ne alakan var senin? Yok. Peki sonra seni İstanbul’dan büyük şehir belediye başkan adayı koyuyorlar. Ne alakan var, İstanbul’u bilir misin, yok, belediyeciliği bilir misin, yok. Bir kere aynaya baksa bu kelamları etmeyecek ama yok.
Ankara’da iki ilçede belediye CHP’li. Birisi Çankaya, Tuncelili bir adayı koyuyorlar. Birisi Yenimahalle, Afyonlu birisini koyuyorlar. O zaman bu nasıl bir iştir böyle. Geçmişe doğru Ankara’nın belediye başkanlarına bakıyorsun, 1950’lerden itibaren baktım ben. Hiç birisi Ankaralı değil. Melih Gökçek’ten Mustafa Tuna’dan başlayın, rahmetli Mehmet bey vardı Aksaraylı. Dalakoy Elazığlı. Karayalçın Rizeli. Şimdi böyle bir durum varsa çıkıp bana da Kayserili diyorlarsa bana şükretmek düşer. Gezdiğim yerlerde yüzbinlerce insanla karşılaştım bana nerede doğdun diye soran olmadı. Önemli olan bir yerde doğmak değil. o şehre ne kattığınız, ne değer katacağınız. Ve eğer şunu da iddia ediyorum. Eğer Ankara’yı bilen üç kişi varsa birincisi benim. Şundan dolayı, yıllarca burada yaşadım, öğrenciliğim burada geçti çocuklarım burada doğdu okudu, 2000’lerin başından beri Ankara’da hep bir evimiz oldu vesaire. Bunlar önemli değil. Ankara’nın 1 bölü 100 binlik planları yoktu. Bakanlığım döneminde ben hazırladım.
Karış karış biliyorsunuz yani öyle mi?
Ankara’yı karış karış biliyorum, neresinde ne olacak, neresi nasıl gelişecek, Ankara nereye doğru büyüyecek hepsini bilen tek kişi var, o da benim.
Muharrem İnce’yi aday göstermeyen Kılıçdaroğlu, gerekçe olarak “arkasında bir başarı hikayesi yok” demişti. CHP-İP ve HDP sizi oradan eleştirmek istiyor ama siz arkanızdaki hikayeyi yani beş dönem Kayseri belediye başkanlığı yapmanızı, yüzde 70’ler oranında oy almayı karşılarına bir başarı hikayesi olarak mı koyuyorsunuz?
Şimdi bakın. Şehirler arasında bilhassa başkentler arasında bir rekabet var. Üzülerek söylüyorum ki Ankaramız başkentler arasındaki rekabette, özellikle de turizm alanında, ticarette ve sanayide bu çekişmeli ortamda en önde olan, adı gibi baş olan bir şehir değil maalesef. Ankara üstü örtülü bir hazine gibi. Tecrübeli bir elin gelip o örtüyü kaldırması lazım. Bu tozun bir silkelenmesi lazım. Her alanda küçük dokunuşlarla Ankara’yı geleceğe taşıması lazım. Bunu her aday yapamaz.
Neden herkes yapamaz?
Burası başkent. Acemi biri, tecrübesi olmayan, geçmişte belediyecilik hikayesi, bir başarı hikayesi olmayan birinin bunu yapabilmesi mümkün değil. Ben beklerdim ki adaylarda rakiplerde proje ortaya koysunlar, çıkalım bunu tartışalım. Üçüncü sefer insanların önüne çıkan Cumhuriyet Halk partisi adayı daha bir tek proje söylemedi. Bizim yaptığımız gibi bu proje anlatan kitaplardan bastırıp altına imza atmadı.
Neden yapmadı sizce?
Bilmediğinin, hazırlanmadığının alameti... Projen var mı dediğimizde çıktı su paralarını indireceğim dedi, komik duruma düştü. Şimdi onu da söyleyemiyor. Niye? Çünkü su parası, otobüs fiyatları bir tarifedir proje değil. Hatta bu arkadaşı biraz sıkıştırınca EYT’lilerin problemlerini çözeceğim dedi. Yapma dedi o TBMM’nin yetkisinde. Belediye’nin değil deyince onu da yuttu arkadaş. Gittiği mahalleye yaranabilmek için çok garip şeyler söylüyor, Böyle sık sık komik duruma düşüyor.
Rakibinizden memnun değilsiniz sanırım?
Ben zannediyordum ki Ankara’da deve dişi gibi tecrübeli başarılı adaylar çıkacak. Projelerini ortaya koyacaklar, konuşacağız yarışacağız. Böyle bir şey yok.
Rakibinizin şöyle bir tecrübesi var. Son iki seçimdir, 10 yıldır Ankara büyükşehir belediye başkanı adayı. Üçüncü kez aday şimdi... Bu da bir tecrübe değil mi?
Ne güzel, madem on yıldır bekliyor, beklerken yazsaymış Ankara’yı nereye taşıyacakmış. Neyle taşıyacakmış? Ben sırf turizmde beş tane ana dal belirledim. Kültür, inanç, termal, sağlık, doğa turizmi. Bunların altını doldurdum. Kültür yolu projesini açıkladım madem 10 yıldır bu günü bekliyor, o zaman çıksın ne yapacağını ne hazırladığını açıklasın. Ben spor projelerimi açıkladım. Ankara Gücü’nün problemlerini çözdüm. Ankara’ya yapılacak yeni stadın projesini bile çizdim yakında ihaleye çıkartırız. Rakibim de söyleseydi ya spor projesi nedir? Ben 13 yerde millet bahçesi yapılacağını, nerelerde yapılacağını tek tek yazdım. 12 milyon 970 metrekare Millet bahçesi yapılacak Ankara’ya. Rakip madem boş geziyor 10 senedir, yazsaydı ya bunları. Ben ayrıca kadınlar için gençler içi tüm projeleri yazdım ama rakibimizden öyle bir şey hala duymadık.
Geçmiş dönemde bir çatışmadan fırsatla, o olmasın da bu olmasın diyerek bir şekilde seçime girmiş. Rakibimiz ama kendini yenilemediği için hala durum böyle sanıyor. Çok da komik oluyor. Bu beş sene daha bekler.
Mustafa Tuna dönemini bir kenara koyarsak, 1991’den 2017’ye kadar belediye başkanlığı yapan efsaneleşmiş bir ismin ardından AK Parti’nin adayı olarak giriyorsunuz seçime. Ki Gökçek şehrin her yerinde, her köşe başında, tüm Ankaralıların bir şekilde hafızasında... Bu durumda Gökçek’le de mi yarışıyorsunuz, hatırasıyla ve mirasıyla?
Benim şahsi kanaatim şu. Tabii Kayseri’ye başkan olarak geldiğimde kısa bir dönem Şükrü Bey yaptı ama ondan önce üç dönem CHP’li bir başkan vardı. Nihayetinde ona muhalefetimi de her şekilde yaptım. Ama belediyeye geldiğimde insani ilişkilerimi sürdürdüm, kapıda karşıladım, kapıda yolcu ettim. Bu insani ilişkiler farklı belediyeyle ilgili düşündüklerimiz farklı. Melih Bey ve ondan önceki belediye başkanlarımız kendi dönemlerinde mutlaka üzerlerine düşeni yapmışlardır. Geçmişe doğru bakan insanlardan değilim. Siyasette geçmişe bakarsanız önümüzü göremezsiniz, ilerleyemezsiniz. Hatta geçmişte yaşanan acı olayları da deşerseniz yükünüz çok ağırlaşır, hareket edemezsiniz.
Siz bu yola hafif mi giriyorsunuz?
Çok hafifim, tüy sıklet. Arkaya doğru çok bakmam. Melih Bey kendi döneminde birçok iş yaptı Allah razı olsun, ellerine sağlık. Ben teşekkürümü çok net ifade ediyorum. Ancak şimdi yeni bir dönem başlıyor. Bu yeni dönemin ihtiyaçları farklı. Şehirler canlı organizmalar, yaşıyorlar. Ve Melih bey gidince bütün hizmet bitmiş mi olacak Ankara’da. Ben şimdi planlarımı yaptım, başkan seçilirsem bunları yapsam, 5-10 sene Allah ne nasip ettiyse, benden sonra gelecek arkadaş hiçbir şey söylemeyecek mi? O da söyleyecek. Ona “Haseki yapmadıydı bu işi” denebilir mi? Olmaz. Herkes kendi dönemine has mutlaka yeni şeyler söyleyecek, yeni işler yapacak, şehri bir yerden bir yere taşıyacak. 50 sene geçtiğinde de bu böyle olacak. Hayat akıp gidiyor. O yüzen ben geçmişte olanı ne avantaj, ne dezavantaj olarak görüyorum.
Peki, şuna ne dersiniz? Melih Gökçek Ankara’ya ilk başkan olduğunda Refah Partisi’nin adayıydı, öyle seçilmişti. Sonra AK Parti kuruldu ve sonraki seçimleri AK Parti’nin güçlü bir adayı olarak kazandı. Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanı partisinin başına yeniden geçtiğinde partide, teşkilatlarda, belediyelerde bir metal yorgunluğundan bahsetti. Halkta da bir tür tekrar yorgunluğundan söz edildi. Siz bütün bu süreci yakından bilen bir isimlerdensiniz. Sahaya çıktığınızda bu yorgunluğu mu teşhis ettiniz, yoksa toparlanan yeniden canlanmak isteyen bir zemin mi buldunuz?
Ben sahaya çıktığımda insanlarda bir heyecan dalgası oluşturduğunu gördüm. Yeni bir bakış, yeni bir anlayış, yeni bir üretim tarzı, AK Parti’nin bu yeni dönemde manifesto ile ortaya koymuş olduğu yeni belediyecilik anlayışını icra edecek birisiyim ben nihayetinde. Onları hazırlayarak yeni dönemde yeni anlayışı hayata geçirecek isimlerin başındayım, Cumhurbaşkanımıza bu konuda yardımcılık da yapıyorum. Öyle bir ortamda bizim kendimizi yenilememiz icap ediyordu, biz bunu yapıyoruz. Çağımıza damgasını vuran en önemli olgu değişim olgusu. Siz bu değişimi doğru anlıyorsanız, gereğini yapıyorsanız durumunuzu iyileştirebilirsiniz. Ama değişimi doğru anlamadınız veya zamanında anlamadınız ve ona uygun bir tavır alamadınız. Siyasette de bu böyledir, belediyecilikte de böyledir, esnafken de böyledir. Biz bu yeniçağda yeni bir belediyecilik, yeni bir siyaset anlayışıyla inanların önüne çıktığımız için insanlarımız bizden bıkmıyorlar. Dünyada var mı, pati kurulur kurulmaz iktidar olmuş, kaç seçim geçmiş yine iktidar.
Ben Kayseri’de ilk yüzde 30’larla seçildim, sonra yüzde 40, sonraki seçim yüzde 70 oldu! Sonra ortasını bulduk, böyle devam ettim. Böyle bir süreç nasıl olabilir? Güncellenerek. Yenileceksiniz kendinizi. Vatandaşın istediklerini yerine getirerek, onlarla birlikte hareket ederek. Belediyecilikte en önemli şey dürüst olacaksınız. Her şeyiniz şeffaf olacak. Ben belediyeciliğimin son 15 yılında bütün ihaleleri canlı yayınlamış birisiyim. Belediyeye gelir gelmez tüm makam araçlarını satmış birisiyim. O yüzden bu belediyecilik anlayışını tüm Türkiye’de görmek istiyorlar, heyecanla da bekliyorlar.
Bu anlayış Ankara’da da geçerli olacak diyorsunuz?
Elbette, ne yapayım yani 60 yaşımdan sonra değişeyim mi, mantığımı, uygulamamı, yüzlerce belediyeciye saatlerce anlattığım dersleri tersine mi çevireyim. Ben böyle yaşayacağım.
Güncellenmekten bahsediyorsunuz, Ankara nasıl güncellenmeli sizce? Ankara 96 yıl önce bozkırın ortasında küçük bir şehir iken Türkiye Cumhuriyetine başkent oldu. Payitaht İstanbul canlılığını sürdürürken hem de. Ankara size göre nasıl bir başkent? Devletin kalbi burada atıyor ama güçlenen, şahlanmak isteyen Türkiye’ye eş değerde mi yoksa irileşmiş bir Anadolu şehri hükmüne mi?
Ankara’yı şöyle görüyorum. Tabii ki mütevazı bir Anadolu kentiyken başkent ilan edilmesiyle başına talih kuşu konmuş bir kent. Anası kadir gecesi doğurmuş kentlerden birisi. Şu anda geldiği noktada, çok hizmetler yapılmakla –yapanlara teşekkürümü bir kez daha iletmekle birlikte üstü tülle örtülü, değerlerini açığa çıkaramamış bir kent olarak görüyorum. Ankara’nın her alanda attığı adımlarla “baş” kent olması lazım. 81 vilayet kent, Ankara başkent. Turizmde de başkent olmalı, kültür sanat alanında başkent olmalı, sanayide başkent olmalı, sporda pek çok alanda başkente yaraşır olmalı. Bunları çalıştım ve yazdım. İnşaat temelli projeleri zaten bahsettiğim hizmet kitabında sona doğru yazdım. Raylı sistemler önemli mi önemli. Ancak sona doğru yazdım.
İlk sırada kültür sanat var. İlk tercihiniz bu mu?
Evet, çünkü bir başkentte kültürü sanatı sporu öncelemezseniz hatta meşru eğlenceyi öncelemezseniz, doğrusu orada bir başkentten bahsedemezsiniz. Kocaman, sizin dediğiniz gibi irice bir kentten bahsetmiş olursunuz. Hatta ve hatta bunların olmadığı kocaman bir huzurevine döner. İnsanlar işinde evinde huzurlu, park bahçe var, su akıyor, araba da çalışıyor, hayat bu kadar mı? Değil. İşte kültür sanatın eğlencenin de başkenti olmalı Ankara. Her alanda ne yapacağımı tek tek de yazdım zaten. Bunu önemsiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye geneline ve icraat geçmişine bakarak dedi ki, “biz pek çok şeyi başardık ama kültür sanat alanını dönüştüremedik ve kendi medeniyetimizi yeniden inşa konusunda istediğimizi yapamadık.” Parti politikasıyla örtüşen tarafı var sanırım projelerinizin?
Öyle. Bunları önemsiyorum çünkü mesela gençlik projelerini yazdığımda gençlerin ders çalışma, okula geliş gidişleri, temel ihtiyaçları dışında ne yapması lazım dediğimizde yapacak o kadar çok şey var ki. Bununla birleştirerek anlatayım. Bir genç ders dışında kültür sanatla sporla bir uğraşla uğraşmıyorsa eğer emin olun onu kötü yollar bekliyor maalesef. İstemediğimiz menfi şeylerin olduğu ortamlara gidebiliyor genç. Kültür sanatla sporla uğraşıyorsa kesinlikle gitmiyor o tür yerlere. Bunu sağlayacak olan da belediyeler. Tabii ki başka Aile Bakanlığımız, Spor Bakanlığımız var, onların projeleri var ama halka en yakın birim belediyeler. Bu anlamda çok projelere hazırladık. Mesela ben Saraçoğlu Mahallesini kültür sanat merkezi yapmayı düşünüyorum. Her bir binada kültür sanatın her dalının icra edildiği merkezler haline getirip gençlerin oraya yönelmesini sağlamak istiyorum. Genç gelsin orada gitar çalsın, ud çalsın, resim yapsın. İster klasik, geleneksel ister modern müzikle uğraşsın. Parklarda eskiden görünce üzülürdüm. Amatör müzik yapanları zabıtalar toplardı. Ne var bunda, enfes bir şey bu, ne güzel çocuk sanatla uğraşıyor, insanlar onu dinliyor. Bu geri zihniyetin geride kalması lazım.
Ben Eskişehirliyim, Ankara’da bir süre yaşadım ama üniversite için gittiğimden beri İstanbul’dayım. İstanbul’un en büyük cazibesi herhalde şu. Bir yandan büyük bir kaos var, ama bir yandan da kendine has bir ritmi, bir kokusu, sesi var. Hatta ilçelere semtlere göre değişiyor. Ankara için önyargıyım yok ama genel bir yargı var. Gri ve donuk şehir, memur şehri deniyor ve bu söylem Ankara’yı boğuyor sanki. Sanırım siz Ankara’yı sese, müziğe, kokuya kavuşturmak istiyorsunuz?
İşte o örtüyü, o gri perdeyi kaldırmak, algıyı değiştirmek istiyorum. Bununla ilgili çalışıp ortaya çıkardığımız projelerim var. Pek çok açıdan Ankara’nın özelliklerini öne çıkarmak lazım. Hakikaten bakıldığı zaman Ankara bir memur kenti olarak görülür. Ama Ankara’da ciddi bir ticaret var, ciddi bir sanayi var. Türkiye’de hiç olmayan savunma sanayi var. İş makineleri sanayi var. Ankara’nın bir sanayi şehri olduğunu kimse bilmiyor. Kendine has müthiş bir kültür turizminin icra edileceği bir ortam var. Termal turizminin icra edileceği ortam var. Bunları öne çıkarmak istiyorum.
Çok genç bir şehir aslında Ankara, bir öğrenci şehri aynı zamanda?
Dediğiniz gibi öğrenciler, üniversiteliler şehri çok canlı tutuyor. Öğrencilerimize de açmamız iyi tanıtmamız lazım başkentimizi. Kültür turizmiyle ilgili 11 kilometrelik bir hat planladık. Ankara Kalesinden başlayarak Roma Hamamı, Ulus, Sıhhiye’ye... Hazırladığım uzun ve kısa kültür yolu üzerinde 411 tane tescilli eser var. Atatürk zamanında çizilmiş inşa edilmiş 29 tane çok önemli Cumhuriyet dönemi kamu binası, tarihi eser var. Cumhuriyet döneminin en güzel eserleri. 72 tane müze var ama kimse gezmemiş bile. Ankara kendi değerini bilmiyor, üzeri külle kaplanmış gizli bir hazine gibi. 5 bin yıllık tarih var, 8 kere de başkent olmuş, izlerini hala taşıyor. Bu tarihi ve kültürel değerlerin açığa çıkarılıp turizme kazandırılması lazım. Bunu yapacağım.
Ankara’nın demografisine bakalım istiyorum. Ankara Anadolu’nun kalbinde bir başkent olarak haliyle Türkiye’nin her yerinden de nüfus alan bir şehir. Üniversite öğrencisi, memur, bürokrat, iş insanı olarak herkes gelir yerleşir ve yaşar Ankara’da. Bazen döner bazen kalır. Bu demografi için ne dersiniz?
Ben Ankara’ya en çok gelen 20 şehir hangileri diye baktım. Çorum, Yozgat, Çankırı, Kırşehir, Kayseri var. İlk 20 içinde Samsun var Karadeniz’den. Onun dışındakiler hakikaten Anadolu. Bir orta Anadolu kenti. O yüzden de hiç zorluk çekmiyorum. Kültürü, iklimi, toprağı aynı. Yenilenme mevzu tamamen belediye başkanlarını ufkuyla alakalı.
Siyaset ne kadar yenileniyor, yenilenecek?
Bakın şimdi 50'li yıllardaki, 60'lı yıllardaki siyaset anlayışı bu gün geçerli mi? Değil. Peki 50'lerden önceki siyaset tarzı? O da geçerli değil. Tek parti dönemindeki valilerin il başkanı olduğu CHP zihniyetinin olduğu dönem kaldı mı? Hayır. Sonra onu müthiş şekilde değiştiren bir Menderes geldi. Onun devamında Demirel'ler falan geldi ama asıl değişim Menderes ile başladı. Sonra bir başka değişim daha vardı rahmetli Özal'la birlikte. Ben onu çok sevdim Allah için. Müthiş bir değişime imza attı. Türkiye'yi dünyaya açtı önce. Türk parasını koruma kanunuyla ilgili almış olduğu kararlar bile başlı başına devrimdi. Özgüven aşıladı. Sonra 2002 yine bir devrimdir adeta. Tayyip Erdoğan ile birlikte milletin istediği oranda ve doğrultuda bir siyaset tarzı; milletin tam isteklerini yerine getiren içinden çıkmış bir insan. Onu da bütün kötülere karşı vesayetçilere karşı dimdik ayakta durarak, savaşarak yapan bir adam. O savaşlardan da galip geldiği içiz zaten ayakta kalan bir adam. O da bir yönetimdi. Ve her dönem yenilenme icap ettiğinde siyasetçi kendini yeniler. Eğer siyasetçi kendini yenileyemiyorsa millet siyasetçinin zaten defterini dürer, kendisi yeniler. Bu kural hiç değişmiyor.
Ankara için deniyor ki "milliyetçi bir şehirdir." Mesela CHP'nin de güçlü olduğu dönemleri hatırladığınızda değişen demografi ya da değişen siyasi anlayış için ne diyorsunuz? Oyuna talip olduğunuz insanların milliyetçiliğini nasıl görüyorsunuz? Mesela Cumhur İttifakı beka sorununu önemsiyor. Türkiye'nin dışardan gelen saldırılara karşı yekvücut olması gerektiğini söylüyor ve bunun etrafında buluşuyor. Karşı ittifak ise Türkiye'de beka sorunu yoktur diyor, bu tehdidi alaya alıyor. Olmaz denilen partiler yan yana gelebiliyor ve seçime bu tartışmaların gölgesinde gidiliyor.
Beka sorunu yok diyenlere şunu sormak lazım: Bir buçuk sene önce bir ihtilal denemesi olup da onlara uçak insanlara bomba yağdırdı mı? Yağdırdı. Tanklar ortaya çıktı mı? Çıktı. İhtilal denemesi yapanların amacı ülkeyi parçalamak, küçültmek, bölmek miydi? Evet. Bunu bir buçuk senede nasıl unuttuk biz. 250 insanın şehit olduğunu nasıl unuttuk. Her gün sabah dikkat ediyorum. Bakın bu söylediğim önemli. Televizyonda bir altyazı var: Hava kuvvetleri komutanlığına baskın yapıldı, 60 kişi gözaltına alındı. Bu gün baktım 30 küsur kişi diyor. Muvazzaf insanlar. Ne yapalım bunları, görmeyelim mi, unutalım mı? Kriptolar, mahrem imamlar, ByLock, ankesörlü telefon vs. vs. Daha başka insanlar var da dilim dönmüyor onları söylemeye. Hakikaten dilim dönmüyor. Peki, bir soru... Bütün bu yapılanmayı Erzurum'dan çıkmış, medresede tahsil almış bir molla mı yaptı? Bizim bildiğimiz geriye doğru, dini inançlara doğrultusunda tebliğ yapmak isteyen hoca efendiler çıkarlar, Hazreti Peygamberin yolunu izlerler. Bir tebliğ metodu vardır, dini anlatırlar. Hepsi o kadar. Sade, basit, Kur'an ve Sünnete dayalı bir anlayış. Bu söylediğim isimlerle anılan, matruşka gibi örgüt içinden örgütün çıktığı bin bir türlü bir yapı. Biz bunları görmeyelim mi?
İkinci bir konu: 3-4 sene önce çukur kazıp birileri devleti idare etti mi? Etti. Öz yönetim dediler kibar adına. Peki, orada paçavralarını bayrak diye çekerek, silahlarını ellerine alarak Türkiye Cumhuriyeti buraya giremez dediler mi? Dediler. Bunu görmeyelim mi? IŞİD gibi bir belayı Türkiye'nin başın bela edip de işgalin içerisine sokmaya çalışan batı ülkeleri yok muydu? E vardı. Türkiye ile ilişkilendirmeye çalışmadılar mı? Bunları da mı görmeyelim? Arkasından 2-3 senedir yine süren bir para operasyonu, Türkiye'yi sıkıştırma, sıcak para girişini engelleme, Türkiye'nin ticaretini çökertme, sonra aşırı para sürerek Türk Lirası'nı değersizleştirme operasyonunu hepimiz yaşamadık mı? Bu gün ekonomide bile ufak tefek durağanlık varsa bu hükümetin beceriksizliğinden mi? Tövbe. Dışardan yapılan operasyonlar. İstekleri de tekdir. Bunları görmeyelim mi? Beka sorunu yok diyenlere bunları sormak lazım.
Diyorlar ki bütün bunların yerel seçimlerle ne ilgisi var?
Var. Şundan dolayı var: Biz bir ittifak kurduk, Milliyetçi Hareket Partisi ile kol kola girdik. Bunları anlattığımız zaman da insanlar bize hak veriyor. Dışarıda CHP'ye oy veren insanlar bile bize bu konuda hak veriyorlar. Siz onların söylemlerini boş verin. Peki, karşı taraftaki ittifakta da aynı dürüstlükte biz bunlarla beraberiz demelerini beklemek hakkımız değil mi? Burada İP var CHP var. Bir de söyleyemedikleri ortak var. Utandıkları mahcup oldukları ortak var. Söylersek Ankara’daki seçmen bize kızar diye herkesi kandırmak istedikleri bir ortak var.
Ankaralı görmez mi bunu?
Biz de çok net diyoruz ki dürüst olun. Deyin ki evet öyle bir parti var ama bu parti çok güzel biz yanımıza aldık deyin övünün savunun. Ve yahut da deyin ki bunların oylarına kan bulaştı biz bunları istemiyoruz deyin. İkisinden birini söyleyin. Niye söylemiyorlar? Söyleyemezler. Çünkü Ankaralı vatandaş tam Anadolu’nun göbeğinde, milli manevi değerlerine bağlı, bu işlere de çok öfkeli o yüzden de insanları saf zannediyorlar. Saf zannediyorlar ama ipuçlarıyla da ele veriyorlar. Kılıçdaroğlu ile Ahmet Türk’ün konuşmaları yakalandı mı? Yakalandı. Ne dediler çıkıp? Ahmet Türk dedi ki beni Kılıçdaroğlu davet etti yerel seçimlerde ittifaklarda destek verin dedi biz olur dedik. Kandil çıkıyor destek vereceğiz diyor, eş başkanları Kürdistan da biz kazanacağız Batı’da cumhura kaybettireceğiz diyor. Biz bunları yok mu sayalım şimdi? Biz bu kadar saf mıyız? Bence kendileri saf. İnsanları saf zannedenler kendileri aptal bana göre. İnsanlar saf değil neyin ne olduğunu görüyorlar. Bunları da yeri geldiğinde söylemeye devam ediyoruz.
Ankara’daki HDP oyunu hatırlamıyorum doğrusu?
Düşük. Seçimlerde bir buçuk iki almış bazen daha da yükseldiği olmuş.
Ankara’ya hiç girememiş yani HDP?
Ama HDP her yerde, her zaman aday çıkarmış. Şimdi 11 tane büyükşehirde aday çıkarmıyor. Onlar genellikle ya meclis üyesi çıkarabilmek amacıyla özellikle bazı ilçelerde veyahut da kendi oyumuzu görelim amacıyla bazen de kendi seçmenini konsolide etmek için aday çıkarmışlar. Çıkarsınlar o zaman Ankara’da niye çıkarmıyorlar. Ne farkı var? Sadece dediğim gibi bu ittifaka dayalı bir iş.
Yani Mansur Yavaş’a gidecek HDP oyu?
Kendi vicdanlarına nasıl sığdırıyorlar bilmiyorum. HDP’li Mansur Yavaş’a nasıl oy verir, bilmiyorum. Mansur Yavaş arada “ben eski ülkücüyüm” falan gibi nutuklar atıyor o nasıl siniyor içine, onu da bilmiyorum. Ama öyle bir gerçeklik var.
Mansur Yavaş kendi tabanına ve çizgisine aykırı açıklamalar yaptı. İslamofobik bir tarzda ‘dindar ailelerin çocukları kediye köpeğe işkence ediyor’ diyebildi! Siz yerelde siyaset yaptınız. Bu bulguyla karşılaştınız mı?
Asla öyle bir şey yok. Herhalde Mansur Bey’in yeni gittiği mahalleye yaranma güdüsü olsa gerek. O gittiği mahallede bakış öyle olunca ondan dolayı öyle söylemiştir. Özellikle CHP bile yeni yönetimi ile birlikte bir eksen kaymasına uğradı. Deniz Bey dönemindeki bizim bildiğimiz çağdaş laik sosyal demokrat bir takım çizgilere bağlı CHP’den ayrılıp, sadece ve sadece AK Parti düşmanlığı, Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı, sadece ona karşı olalım da ne olursa olsun. Yılan çıyan hepsi ile bir araya gelebiliriz gibi bir anlayış vatan millet meselesinde bile tehlike arz ediyor bana göre.
Ankaralı CHP tabanı bunu nasıl değerlendiriyor?
CHP yönetimi bana göre eski CHP’lileri küstürdüğü için Ankara’da birçok CHP’li seçmenin ben seçime gitmeyecekleri kanaatindeyim. Bunu benim yüzüme defalarca söyleyen insanlarla karşılaştım. ‘Ben çağdaş sosyal demokratım, ben CHP’liyim, ama lanet olsun bunlara oy vermeye de gitmeyeceğim’ diyor. O zaman bana ver diyorum. Bak ben yaptığım belediye başkanlığında Kayseri’de CHP’nin yüzde 35 oyunu almış bir insanım diyorum. Bu önemli. DSP’lilerin yüzde 50 sinden fazlasının oyunu almış bir insanım. Yapacaklarım ortada, insanı ilişkilerim ortada, kimseyle kavga etmeden sadece hizmet eden bir adamım. Ankara’yı seviyorsanız bana verin. Düşünürüz diyorlar. Emin olun böyle geziyoruz biz. Fakat ne yazık ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin de böyle bir sorunu var. Bu sorunu da aşabilmiş değiller. Zaten bir grup CHP’li de bu yerel seçimlerin sonucunu bekliyor ki bir hesap soralım bu partinin yaptıkları nedir diye.
Bir anket firması başkanı dedi ki, “MHP’lilerin gönlü aday olduğu dönemde Mansur Yavaş'a bir kere kaydı, oyları şimdi Cumhur İttifakı’na gelmeyecek, Yavaş'a gidecek”. Bu iddiayı doğrular bir bulgunuz oldu mu sahada?
CHP'den aday olmadan önce MHP’den şöyle ayrılmış Mansur Yavaş. Devlet Bey'e hitaben bir mektup yazmış, arkadaşlar gösterdiler, istifa gerekçesi olarak. "Siz CHP’lileştiniz" demiş. Eğer demediyse inkar etsin. Kendi partisini CHP’ye benzediniz diyerek eleştirip çıkan ve gidip oradan aday olan bir adamla karşı karşıyayız.
Ben şimdi CHP'nin adayını eleştirirken, eski kimliğiyle mi, yeni gittiği mahalledeki durumla mı, söyledikleriyle mi nasıl eleştireceğimi şaşırmış durumdayım.
Ne oluyor sizce orada?
Orada bir üst akıl var, üst akıl bunu Cumhuriyet Halk Partisi’ne yamadı. Etrafından oy devşirebilme adına bir takım söylemlerde devam ediyorlar. Arkadaşımız belediyeciliği bilmiyor ve projelerde yok. Sonra da sıkıştırınca, projesi yok deyince de öyle saçma sapan şeyler söylüyor ki ben bile hayretler içerisinde izliyorum. Önce dindarlara hakaretvari sözler söyledi. Sonra “televizyonda izledim Allah Allah bu montaj mı acaba dedim, sonra baktım ki ben söylemişim” dedi. Ne demek ya, böyle bir şey olabilir mi?
Önce su tarifeleri dedi. Ya su tarifedir adı üstünde, bundan proje olmaz. Ben bastırınca ondan da vazgeçti. Sonra biraz daha biz sıkıştırınca EYT’leri çözeceğim dedi. Çözümlerimle geliyorum EYT’ye dedi. Ben de dedim ki “EYT TBMM’nin işidir, belediye meclislerinin işi değil. Komik duruma düşme, hakikaten alay eder gibi konuşmak bana yakışmaz, sözlerinden vazgeç dedim de ondan da vazgeçti. Hakikaten neresinden tutayım bilemiyorum.
Zaten daha az konuşuyor, öyle bir strateji belirlediler sanırım?
Konuştukça pot kırıyor. Ona demişler ki televizyonlara çıkma, az konuş. O da bu taktiği kullanıyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtikten sonraki ilk yerel seçimler bu. Merkezdeki sistem değişikliğinin yerele bir şekilde nüfuz etmesi, yeni bir kültür ve zihniyetin oluşması gerekiyor. Siz yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı yaptınız. Siyaset iki ana damar etrafında toplanıyor. Bir tarafta AK Parti ve MHP, Cumhur İttifakı etrafında buluştu, tabanlar birbirine yaklaştı. Öbür tarafta da geniş mutabakat oluşturulmaya çalışılıyor. CHP, HDP, İP ve SP’de alt taraf dökülse de parti elitleri arasında işbirliği var. Yeni dönemde siyaset iki koldan ilerlerken yerelde sistem nasıl değişecek?
Yeni döneme herkesin ayak uydurması lazım. Yeni dönem tabi ki ittifaklara açık bir dönem. Eskiden böyle bir durum yoktu. Her parti kendi adayını gösterip meclis üyeleriyle çıkar hizmetini sürdürmeye çalışırdı ama bu yeni dönemde bir kaç tane ana işaret var. Birisi biz ittifak kurduk MHP ile büyük şehirlerde ve bazı illerde arkasından meclis üyeliklerimizi de tekledik. Bu bir ortak kültürü getirecek. Beraber hareket etme güdüsünü getirecek. Bu bir nokta da uyum kültürü ile birlikte belki eskiden çatışmacı üslubun olduğu bir ortamda artık yavaş yavaş başkanlık ile idare edilen ülkelerdeki gibi ana damarların ortaya çıktığı bir ortamı da sağlayacak. Bunu ben uygun ve olumlu görüyorum. Aykırı karşılamıyorum. Sayın Başkanla görüşüp işlerini çözebilecekleri bir ortama doğru gidiyoruz. Bana göre bu bir fırsattır, bunu inşallah belediye başkanları iyi değerlendirirler.
Mansur Yavaş daha önce CHP’den ve MHP’den aday oldu. Son adaylığından önce İyi Partiden mi aday olacak, CHP’den mi tartışmaları oldu. İP çok ısrar etti ama Yavaş İP’i istemedi, CHP den aday oldu. Bunlar kamuoyunun önünde oldu. Yavaş belediye başkanı seçilirse CHP rozeti de taşımıyor, rozetsiz siyasetten bahsediyor. Seçildikten sonra parti değiştirme ihtimalini de öngörür müsünüz Yavaş’ın?
Onu bilemiyorum, kendisi bilir. Ancak bir tehlike öngörüyorum O da şu geçtiğimiz günlerde televizyonlara da yansıdı, CHP il binalarında işçi forumları almaya başlamışlar. Umarım bu, seçimlere doğru bir popülist bir çıkarcı anlayışla yapılmış olsun. Çıkarcılık bu, çok çirkin bir şey. Eğer belediyeye giriş parti il binalarında, ilçe binalarında başlamışsa eyvah ki ne yandık. Bir adamı kim iş başına getiriyorsa ona borcunu ödetirler. Millet iş başına getiriyorsa rahatsınız millete borcunuzu ödersiniz. Yok, birilerinin ittifakıyla, düzenlemeyle, gizli kapılar ardında yapılan çirkin pazarlıklarla iş birliği yapıyorsanız. Sizin burnunuzdan fitil fitil getirirler ve bunu ödettirirler. Televizyonda karşılaştığım manzara şu; CHP’nin milletvekili olan bir hanımefendi vardı. Mustafa Balbay vardı. Soruldu “20 bin kişiyi işe alacakmışsınız bunun için forumlar doluyormuş”. Ben bekliyorum ki “yok, öyle şey mi olur, nereden çıktı bu” desinler. Belediyelerde zaten ne kadarlık bir hizmet varsa onu karşılığının gerektiği kadarsa eleman çalışıyor. 20 bin ne demek Ankara’da!
İş karşılığı oy mu istiyor?
Zaten iş yapanlar var, yeni bir durumda yok. 20 bin kişi demek ayda 140 milyon lira para demektir. Var mı belediyede, yok. Gidip faizden her ay 140 milyon alacaksın. Bu belediyeyi batırır, bir, hizmeti öldürür iki, sonra militan doğmasını getirir. Partili adam kolay kolay çalışmaz. Sırtını bir yere yaslamış adam, ya il başkanıdır, ya ilçe başkanıdır, ya meclis üyesidir veya torpilli bir milletvekilidir. Çalıştırın da göreyim. Ben bunlara şahitlik etmiş birisiyim ve CHP’li arkadaşlar inkar etmediler. “Tabi dediler Türkiye’yi düşürdüğünüz durum bu! O yüzden alınacaktır. İstihdam bu. Hayretler içerisinde izledim. Peki; şimdi İçişleri Bakanımız açıkladı; 300 civarında örgütlere yakın militan meclis üyesi oluyor. Listeleri de var Ankara içinde her halde, listeler açıklanacaktır yakında. Onların torpili ile partiden gelmiş adam parklara oturduğunda, eve elektrik faturası getirdiğinde nasıl olacak, vatandaşın güvenliği. Bunu söylediğimde adeta çıldırıyorlar, kınıyorlar durmadan. Niye kınıyorsunuz kardeşim? Cevap verin ya, merak ediyorum. Ben çocuğumu parka göndereceğim. Sizin 20 bin militanınız parklarda görev yapacaksa çocuğumu nasıl göndereyim oraya? Öfkeleniyorlar ama bu biraz da gerçeğe yakalanıp da suçüstü olma halidir. Allah bizi böyle bir tehlikeden korusun.
CHP ve İP’in ortak adayı, HDP’nin açıktan destek verdiği Mansur Yavaş’ın sahte senetle icra takibi konusunda hakkında verilen cezanın Yargıtay’da onanması haberleriyle birlikte Ankara’da hararet çok yükseldi. Cumhur İttifakından Yavaş’a net sorular yöneltilirken Yavaş kısıtlı ve gecikmeyle cevap veriyor. İlginç olan ise Mansur Yavaş isminde kolayca ittifak eden ama hangisinden aday yapacakları konusunda uzun süre çekişme yaşayan CHP ve İP’in suskun kalması. İddialar ilk olarak Mansur Yavaş isminin tartışıldığı, CHP PM’de itirazların yükseldiği dönemde geliyor gündeme. Aralık 2018’de Türkgün gazetesinde haber oluyor. Ama CHP’de konu olmuyor. Kılıçdaroğlu’na konuyla ilgili dosya gittiği ama kararının değişmediği de söyleniyor. Cumhur İttifakı liderleri ve parti sözcüleri iddiaları muhataplarına sorarken Mehmet Özhaseki konuyla ilgili bir basın toplantısı yaparak açıklamalarda bulundu. Ana başlıklar şöyle:
Konu dört ay önce gündeme gelmesine rağmen Mehmet Özhaseki konuyu neden kampanyasına dahil etmedi?
“Ben insanların içinden hiç çıkmadım. Bu kampanyayı böyle sürdürmeye çalışıyorum. Şimdiye kadar kimse benim için, çok şükür ki söylediğimin dışında davrandığımı söyleyemedi. Karşı taraftan gelen tehditkar sözlere de kulaklarımızı kapattık. Kayseri’ye adamlar gönderdiler, açığı var mı diye soruşturuyorlar. ‘Yapsınlar, önemli değil’ diye gülümseyip geçtim. Bununla ilgili kimlerle görüştüklerini ve ne istediklerini belgeleriyle size sunabilirim.
Bundan üç ay kadar önce basında, CHP’nin adayı ile ilgili bir takım iddialar çıktı ve ben de herkes gibi okudum. Birçok arkadaşım ‘bu konuya değin, burada önemli iddialar var’ dediği halde bir cümle bile söylemedim. Çünkü beni ilgilendirmiyordu, dışımda bir konuydu. Buna cevap vermesi gerekenler başkalarıydı. Yenimahalle’deki bir toplantıda yapacaklarımı anlatırken vatandaşın biri bir gazete başlığı gösterdi. Orada rakibimin senet sahtekarlığı ile ilgili başlıklar vardı. Ben de “okudum ama bırakalım şimdi bunları, mahkeme nasıl olsa karar verecek” diye geçiştirdim. Konunun detayını bir hafta önce haberlerden öğrenmiş oldum.”
İddialarla ilgili ne düşünüyor?
“Sorulara cevap vermesi gereken kişi Mansur Yavaş’tır. Burada ne olduğunu, geçmişteki 10 yıllık ilişkide neler yaşandığını izah etmeli. Basının karşısına çıktığında sorulara cevap vermedi, bülten okudu. Sorulara cevap vermediği gibi de, bir de mağdur edebiyatı yaptı. Basını, parti sözcümüz Sayın Ömer Çelik’i ve beni suçladı. Hayretle izledik. Ben böyle kurnazca bir işi ilk defa görüyorum. 10 yıl görüşen sizsiniz, alışveriş yapan sizsiniz, ortaklık yapan sizsiniz. Aranızda çıkan çatışmayı da açıklayacak olan sizsiniz. Bunun bizimle ne ilgisi var. Demek ki siyaset tarzları bu.
Bahsedilen şahsı ömrümde görmedim, ismini haberlerde çıkana kadar duymamıştım. Orada anlatılan ticari ilişkinin ne olduğunu da bilmiyorum. Ama gördüğümüz kadarıyla 10 yıllık bir ilişki var. Birlikte yeniliyor, içiliyor, geziliyor, alınıp veriliyor. Fakat şimdi o şahsın suçlarını ortaya döküp saçmaya başlıyorlar. Bu şahıs senin arkadaşın; biz görmedik ki ömrümüzde. Şimdi menfaat çatışması olmuş suçlamaya başlamışsın. Madem bu kadar kötüydü ilişkini neden sürdürdün.
Şimdiye kadar yazılanlardan benim anladığım, kesinleşmiş bir tane mahkeme kararı var. Bu mahkeme kararında da senedin sahte olduğu, imzanın da kendisinin suçladığı şahsa ait olmadığı yazıyor. Karar da Yargıtay’da onanmış ve karar kesinleşmiş. Burada da kendisine verilen 500 bin liraya yakın imza inkar tazminatı ve ceza var. Bunun dışında da onlarca karşılıklı suçlama, dava, icra takibi var. Kurnazca, basit polemiklere girip kaçmamasını rica ediyorum. Yıllardır siyasetin ve ticaretin içinde bulundum, hukuk tahsili yaptım; ancak bu kadar kirli bir ilişki yumağı görmedim.”
“Benim kendisine sorduğum net ve sade sorular var. Bu senedi kim düzenledi? ‘Benim bürom bu senedi önümde imzaladı’ dediğiniz mahkeme kayıtlarına da yansıdı; o zaman nasıl oluyor da o imzanın o şahsa ait olmadığı 3 kez Jandarma, Adli Tıp ve Emniyet Kriminalde geçiyor?
Burada kocaman bir yalan var, bu yalanı kim söylüyor? Bu kadar büyük meblağlı bir senedi hangi hizmet karşılığında aldınız? Ne iş yapıyorsunuz, 600 bin dolardan bahsediyoruz? Eğer bu parayı avukatlık ücreti olarak alıyorsanız vekaletiniz var mı? Avukatlıkta mutlaka vekaletname gerekir. Eğer bunu danışmanlık ücreti olarak almışsanız, sözleşmenizi ibraz edebilir misiniz?
Eğer avukat değilseniz ve danışmanlık hizmetiniz yoksa bu kadar büyük bir parayı hangi maharet ve hizmetiniz karşılığında almayı düşünüyorsunuz? Sözleşme ve vekalet düzenlememe sebebini, 8. Ağır Ceza Mahkemesindeki beyanında ‘Makbuz kesildiğinde yaklaşık 300 bin dolar vergiye gidiyordu. Bunu da ne zaman alacağımız belli değildi” gibi bir ifade var. Bu vergiyi kaçırmaya teşebbüs değil mi? CHP’nin Ankara büyükşehir belediye başkan adayı olarak bu izahınızı ahlaki buluyor musunuz?”
“Bir başka konu da kriminal suçlu diye suçladığı kişiye geçtiği mesajlar. Birkaç tanesini okuyayım size: ‘Hukuk Fakültesi diplomanı iptal ettiririm. Sahtekar, seni yarın üniversiteden arayacaklar, hapistesin. Diploma iptali mi, rapor iptali mi tercih et. Bugün ödemeye yanaşmazsan, diplomayı iptal dilekçesi çarşamba sabahı hem fakülteye hem savcılığa veriliyor, askeri savcılığa da önümüzdeki pazartesi veriliyor’
Bunlar şantaj ve tehdit değil mi arkadaşlar? Bunların hepsi mahkeme kayıtlarında var. Mesajlara devam ediyor: ‘Bak Necmettin, başlangıç olarak Pazartesi baroya raporunu veriyorum. Dahası da olacak, öde borcunu konu kapansın’ ‘Emekliliğini iptal ettiririm’ ‘Ailen senin bir sapık olduğunu biliyor mu, iğrenç adam. Bilgisayarın yarın ilgili savcılığa veriliyor’, ‘Öde kurtul, vazgeçeyim, hırsız’, ‘Kodese hazırlan, senin düğününü basacağım, seni rezil edeceğim. Seni Ankara’da yaşatmayacağım. Seni sürüm sürüm süründüreceğim’ Bunlara bakıldığında mağdurdan çok; tehditkar, şantajcı, mağrur bir adam gözüküyor ortada. Algı farklı, gerçekler farklı. Bunun gibi onlarca mesaj var. Benim bu mesajlardan anladığım kadarıyla; parayı alırsam bütün bunlara göz yumacağım, sesimi çıkarmayacağım diyor. Bu soruların cevabını bilmek Ankaralı hemşehrilerimizin hakkı.”